Şer’î Açıdan Yaşantısı Düzgün Olmayan Biri Pegamberimizi Rüyasında Görebilir mi?

Şer’î açıdan yaşantısı düzgün olmayan, amelleri eksik bâzı kimseler tarîkata bağlanıyor ve Peygamberimiz’i gördüklerini iddiâ ediyorlar. Bu nasıl olur? Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz cevaplıyor...

Tarîkat ve tasavvuf, şerîatı daha iyi yaşamaya yarayan bir eğitim sürecidir. Bu yüzden tarîkata ilk giren herkesin her bakımdan mükemmel olmasını beklememek gerekir. Zâten bir mürşide intisâb eden kimselerden gerçek anlamda istifâde ile kemâle erip “velî” olabilenlerin sayısı mahduddur. Diğerleri o şemsiyenin altında, hiç olmazsa “şakî” olmaktan kurtulmak için bulunurlar. Böyle bir mürşide intisâb etmemiş olsa çok daha kötü işler yapması muhtemel olan bu kişiler, bu sâyede kendilerini korumuş olurlar.

Allah Rasûlü’nün ashâbına bakılacak olursa orada da durumun aynı olduğu görülecektir. Bütün sahâbîlerin mânevî kemâli eşit değildir. Yıllar yılı Sevgili Peygamberimiz’in yanında bulunmuş Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman ve Ali (r.anhüm) ile adları bile duyulmamış sahâbîler bir değildir. İçlerinde muhtelif günahlara düşmüş olanlar bile bulunabilir. Ama ortak fazîletleri Efendimiz’i görmek ve ona teslîm olup inanmaktı.

Bu îtibârla bugün tasavvuf erbâbı arasında şer’î bakımdan kusûrlu kimselerin bulunmasını, insan fıtratındaki zaaftan dolayı tabiî karşılamak gerekir. Tabiî olmayan, bu hâllerini fazîlet sananların durumudur. Ayrıca kalb ve ona bağlı olan sevgi ile kusûr ayrı ayrı şeylerdir. Kişi ibâdet hayâtı açısından kusûrlu olur ama, gerçekten çok engin bir sevgi ile Allah Rasûlü’ne bağlı bir âşık olabilir. Bu aşkı sebebiyle onu rüyâsında görebilir. Ama onun böyle bir rüyâ görmesi fazîlet için yeterli değildir. Çünkü fazîlet, ihlâslı amel ve takvâdadır. Kimin ihlâslı, kimin takvâ ehli olduğunu tam olarak bilebilecek yalnız Allah Teâlâ’dır. Ayrıca Gazzâlî gibi bir kısım sûfîler “mükâşefe hâlinde meleklerin ve peygamberlerin rûhlarının görülebileceğini” belirtirler.[1]

[1]. Bkz. Gazzâlî, el-Münkız mine’d-dalâl, Beyrût 1987, s. 50.

Kaynak: Prof. Dr. Hasan Kamil Yılmaz, 300 Soruda Tasavvufi Hayat, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ’İ RÜYADA GÖREBİLİR MİYİZ?

Peygamber Efendimiz’i Rüyada Görebilir miyiz?

PEYGAMBERİMİZİ RÜYADA GÖRMEK İÇİN OKUNAN SALAVAT

Peygamberimizi Rüyada Görmek İçin Okunan Salavat

PEYGAMBERİMİZİ RÜYADA GÖRMEK İÇİN NE YAPMALIYIZ?

Peygamberimizi Rüyada Görmek İçin Ne Yapmalıyız?

SEYR-U SÜLÛKE GİRMİŞ BİRİ TELEVİZYON İZLEYEBİLİR Mİ VE TELEVİZYONA ÇIKABİLİR Mİ?

Seyr-u Sülûke Girmiş Biri Televizyon İzleyebilir mi ve Televizyona Çıkabilir mi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.