Şek Günü Nedir? Şek Günü Oruç Tutmanın Hükmü

Şek günü nedir? Şek günü hangi gündür? Şek günü oruç tutulur mu? İşte cevabı...

Şek günü, Kamerî aylardan Şaban ayının 29'undan sonraki gündür. Bu günün Şaban'ın son günü mü yoksa Ramazan'ın ilk günü mil olduğunda şüphe edilir. Onun için bu güne "şek günü" denilir. Eğer Şaban ayı otuz çekerse, bugün Şaban'ın son günü; yirmi dokuz çekerse, Ramazan'ın ilk günü olur. Tabiî bu günün şek günü olması için, Ramazan hilâlinin görülmemiş olması gerekir. Hilâl görünürse artık o gün Ramazan'ın ilk günüdür. Hilâlin görülmediği günde havanın bulutlu olması şart değildir. Çünkü hava açık olduğu halde Ramazan hilâlinin bir memlekette görülmeyip başka bir memlekette görülmesi mümkündür. (Merginânî, Hidâye, I,119; İbn Abidin, Reddü'l-Muhtar, II, 381; Ö. Nasûhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, 357)

Bazı alimlere göre; bu günün şek günü olması ya havanın bulutlu olması veya hilâlin görüldüğü iddia edildiği halde ispat edilmemesi gibi durumlarda söz konusudur. (Mahmut Muhammed Hattab es-Sübkî, el-Menhelü'l-Azbü'l Mevrûd Şerhu Sünen'il İmam Ebî Davud, (Beyrut 1394, X 53)

ŞEK GÜNÜ ORUÇ TUTULUR MU?

Şek gününde nafileden başka bir niyetle oruç tutmak mekruhtur. Ancak nafileye niyet edilir de o günün Ramazan'dan olduğu meydana çıkarsa, tutulan oruç, Ramazan orucu yerine geçer. Şek gününde; bugün Ramazan'dansa Ramazan için; değilse nafile olmak üzere niyet edilerek oruç tutulması da mekruhtur. Fakat bu şekilde oruca niyet edilir de, o günün Ramazan'dan olduğu anlaşılırsa tutulan oruç, Ramazan orucu olarak sahih olur.

Şek günü bir kimsenin oruç tutmak adeti olan bir gününe rastlarsa o günde de oruç tutması efdaldir. (M. Zihnî, Nimetu'l-İslâm, 2. Kısım, 30)

Günlerin astronomik hesaplarla saniyesine kadar bilindiği günümüzde, şek günü konusunda pek problem yoktur. Hesaplar, hangi ayın ne zaman girip, ne zaman çıkacağını şüpheye mahal bırakmayacak şekilde ortaya koymaktadır.

Kaynak: Müsemma

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.