Salavat Kur’an Emri midir?

‘Ey mü’minler! Siz de Hazret-i Muhammed (s.a.v.) getirin, saygı ifadelerinin en samimi olanı ile onun mübârek ismini yâd edin. Ve dikkat edin, burada kendisine salât edilenin şânı mükerremdir; salât ettikleri ilk önce bildirilenler azametli ve şereflidir.

Ahzâb Sûresi’nde şöyle buyruluyor: “Allah ve melekleri, Peygamber’e çok salavât getirirler. Ey müminler! Siz de ona salavât getirin ve tam bir teslimiyetle selam verin.”1Hasan-ı Basrî (r.a.) diyor ki; “Allah Teâlâ’nın ‘Ey îman edenler!’ hitabını duyunca, ona bütün dikkatinle kulak ver. Orada ya yapman gereken bir emir ya da kaçınman gereken bir yasak vardır.”2 Kur’ân-ı Kerîm’de ‘Ey îman edenler!’ hitabıyla başlayan seksen dokuz âyet-i kerîmenin yanında, içinde aynı hitap bulunan bu âyetin ayrı bir hususiyeti var. Çünkü burada Cenâb-ı Hak bütün îman ehlini hayatlarını kuşatacak bir kelimeye, Resûlullah’a salavat getirmeye çağırıyor. Bunu söylerken kendi yüce zâtının ve meleklerinin de ona salât ettiğini bildiriyor.

Buradaki emri, herhalde şöyle açabiliriz; ‘Ey mü’minler! Siz de Hazret-i Muhammed (s.a.v.) getirin, saygı ifadelerinin en samimi olanı ile onun mübârek ismini yâd edin. Ve dikkat edin, burada kendisine salât edilenin şânı mükerremdir; salât ettikleri ilk önce bildirilenler azametli ve şereflidir. Öyleyse bu kutlu söyleyişe siz de katılın. Hayatın akışına kendinizi kaptırıp da darlıktaki cefâyı, bolluktaki sefâyı bahane ederek salavâtı ihmal etmeyin. Yüce Allah’ın ve meleklerinin Peygamber’e salât etmeleri nice hikmete mebnî iken, bu sizin görevinizdir. Ve buna muhtaçsınız.”

SALAT Ü SELAMA TEŞVİK

Peygamberimiz, bu âyetin mânâsını teyit eder mahiyette ümmetini salât u selâma teşvik ediyor. Ve bu cümleden olmak üzere; “Kim bana bir defa salât u selâm getirirse, bu sebeple Allah Teâlâ da ona on misli merhamet eder.”3 müjdesini veriyor. Übey ibn-i Kâ’b (r.a.)’dan rivayet edildiğine göre gecenin üçte biri geçince uyanıp; “İnsanlar! Allah’ı zikredin. Yeri yerinden oynatacak birinci sûr üflenecek. Arkasından ikincisi gelecek. Ve ölüm bütün şiddetiyle gelip çatacak. Ölüm bütün şiddetiyle gelip çatacak.” buyurdu. Bundan sonra; “Yâ Resûlallah! Ben sana çok salavât getiriyorum, bunu ne kadar yapayım?” diye soran Übey (r.a.)’a cevap verirken, her defasında bunu daha da artırmasını tavsiye ediyor. Üçte bir, yarısı ve üçte ikiden sonra, nihayetinde “dualarımın tamamını sana salât u selâma tahsis edeyim mi?” deyince; “İşte o takdirde Allah Teâlâ bütün sıkıntılarını giderir ve günahlarını bağışlar.”4 müjdesini veriyor. Başka bir hadîs-i şerîflerinde ise besmele ve hamdele ile birlikte salavâtın, duâların makbuliyeti için anahtar mahiyetinde önemli olduğunu hatırlatıyor.5

Bununla birlikte Efendimiz: “Yanında mübarek adı anıldığı hâlde salavât getirmeyenin cimrilik etmiş olacağını”6 bildiriyor. Yanında senin adın anıldığı hâlde salavât getirmeyenlerin ‘burnu sürtülsün’ diyen Cebrâil’in (a.s.) duasına, kendisinin de ‘âmin’ dediğini7 haber veriyor.

Konumuzu teşkil eden âyet-i kerîmenin açık mânası ve burada ancak pek azını zikredebildiğimiz hadîs-i şerîflerin tabiî neticesi olarak İslâm âlimleri, her vesileyle Ümmet-i Muhammed’i salavâta teşvik etmişler ve konuya dair rivayetler üzerinde titizlikle durmuşlardır. Öyle ki, bir kelime yahut bir cümle ile de olsa farklı salavât rivayetlerini hemen kayda almışlar; söylenen kalıpla salavât getirmenin fazîletine dair aktarılanları dikkatle not etmişlerdir.

SALAVAT NERELERDE GETİRİLİR?

Selef-i sâlihîn bu hususta pek çok eserler kaleme almışlar ve bunlarda salavâtın nerelerde, nasıl getirileceğine dair bahisler açmışlardır. Yatarken kalkarken, yerken içerken, ibadetlere ve hayırlı işlere başlarken olmak üzere altmış küsur yerde salavât getirmenin lüzumunu dile getirmişlerdir. Velhasıl İslâm âlimleri Müslümanları meşru ve temiz olan her oluş ve işleyişi besmeleden sonra salavâtla başlayıp salavatla bitirmeyi teşvik etmişlerdir. Böyle yapmanın lüzumunu, feyiz ve bereketini bütün tafsilatıyla açıklamışlardır. Hatta bu kabil eserlerde salavât getirirken esmâ-i ilâhiyyeden, başka değil de niçin ‘lafzatullâh’ın seçildiğini ve Esmâ-i Resûl’den de başka değil de niçin ‘Muhammed’ isminin ihtiyâr edildiğini konu edinmişlerdir. Velhâsıl, selef-i sâlihîn bu işin üstünde ehemmiyetle durmuşlardır. Herhalde şimdi bize gereken, bu konudaki eksiklerimizi telafi ederek, dilimizi daha çok salavâtla ıslanmaya alıştırmak olmalıdır.

Şükürler olsun ki, İslâm dairesindeyiz. Cenâb-ı Hak bize sıhhat vermiş, akıl vermiş. Hepsinden önemlisi, teşvik edildiğimiz hayırlı amelleri işlemek için adına hayat denen fırsat henüz elden gitmemiş...

Öyle inanıyoruz ki, ümmet olarak bir salavât seferberliğine ihtiyacımız var. Çünkü Peygamberimiz: “Kıyamet günü bana insanların en yakın olanları, bana en çok salât u selâm getirenlerdir.”8 buyuruyor. Yarın o yakınlığa lâyık olmak için, onu mümkün kılacak sebeplere bu gün çokça tutunmak gerekiyor.

Dipnotlar: 1) Bkz; Ahzâb Sûresi, 33/56. 2) Ey Îman Edenler, Cafer Durmuş, Çelik Yayınevi, s. 5. 3) Müslim, Salât, 70. 4) Tirmizî, Kıyamet, 23. 5) Bkz; Ebû Dâvud, Vitr, 23. 6) Bkz; Tirmizî, Deavât, 101. 7) Buhârî, Edebü’l-Müfred, 1419; Taberânî, Evsat, h. No; 8994. 8) Tirmizî, Vitr, 21.

MELEKLER HER SÖZÜ KAYDEDER Mİ?

Kaf Sûresi’nde, “İnsan hiçbir söz söylemez ki, yanında gözetleyen yazmaya hazır bir melek bulunmasın.”9 buyruluyor. İsrâ Sûresi’nde ise “Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Sonra şeytan aralarını bozar. Çünkü şeytan, insanın apaçık düşmanıdır.”10 buyruluyor. Bunların birincisinde, ağızdan çıkan her sözü görevli meleklerin kaydettiği, ikincisinde ise konuşurken dikkatli ve seçici olmanın lüzûmu hatırlatılıyor; mel’ûn şeytanın gelişi güzel söylenmiş sözleri kapıp fitne yerlerine götürmek üzere hazır beklediğine dikkat çekiliyor.

Birinci âyetteki ‘rakîb’ ve ‘atîd’ kelimeleri; ‘hâfız, muntazır ve emrolunduğunu yazmaya hazır’ demektir. Ancak bunların görevi, ağızdan çıkanı olduğu gibi tespit etmektir. Hâlbuki, ikinci âyette sözü edilen şeytanın işi bu değil; o sözler içinde kullanmaya müsait olanları cımbızla çekip alıyor. Kaldı ki ona malzeme vermek, konuşurken seçici ve dikkatli olmamanın dünyevî zararını meydana getirir. Bunun bir de uhrevî vechesi var ki, onu Efendimiz: “Kul, iyice düşünüp taşınmadan bir söz söyler de, onun yüzünden cehennemin doğu ile batı arasından daha uzak bir yere düşer.”11 diye ikaz ediyor.

Prof. Ömer Çelik’in tefsirinde belirtildiği üzere, bu günkü kuşaklara ‘meleklerin her sözü kaydettiğini’ izah etmek daha kolaydır. Çünkü görevli meleklerin ağızdan çıkan her sözü yazdığı gibi etrafındaki bütün nesnelerin ve hatta kendi uzuvlarının da insanın yaptıklarına şahitlik edeceğini biliyoruz.12

Öyleyse, ‘Söz uçar, yazı kalır’ diyebilir miyiz?

Dipnotlar: 9) Bkz; 50/18. 10) Bkz; 17/53. 11)  Buharî, Rikâk, 23. 12) Bkz; Hakkın Daveti Kur’ân-ı Kerîm Meâli ve Tefsîri, Prof. Dr. Ömer Çelik, Erkam Yayınları, c. 4, s. 621. Ayrıca bkz; Yâsin Sûresi, 36/65; Fussilet Sûresi, 41/21.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 387

 

İslam ve İhsan

SALAT-Ü SELAM NE DEMEK?

Salat-ü Selam Ne Demek?

SALAT Ü SELAM NEDİR? PEYGAMBERİMİZE SELAM NASIL VERİLİR?

Salat ü Selam Nedir? Peygamberimize Selam Nasıl Verilir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Allahümme salli alâ Muhammed ve alâ âl-i Muhammed

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.