Ramazan’ın Ruhunu Tam Anlamıyla Yaşayabiliyor muyuz?

“Nur ayı, on bir ayın sultanı ve bin aydan daha hayırlı” denilen Ramazan’ın ruhunu tam anlamıyla yaşayabiliyor muyuz?

Kur’ân’a yaklaşmak her şeyi kuşatan hakikati içeren nurdan kitaba yaklaşmak demektir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Biz bu kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” (Enam, 38) ve “Eğer gerçekten yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de (mürekkep olup) arkasından yedi deniz daha ona yardım etse, Allah'ın kelimeleri (yazılmakla) tükenmez!” (Lokman, 27) Allah Teâlâ, İbnü’l-Arabî Hazretlerinden naklen der ki: “Hudutlarıma riayet et, Kitab’ımı tefekkür et, çünkü o, Benim hakikatimin gizli sırrını ihtiva eden parlak bir nurdur. Benim yolum ateşimin üstünden geçer, o yüzden Beni inkâr edene yazıklar olsun.” 

EN KIYMETLİ KAYNAK

Allah’ı arayanlar için vahy-i ilâhî olan Kur’ân-ı Kerîm en kıymetli kaynaktır. Kur’ân ilhamdır, nurdur, ilahi rahmettir. Kur’ân Allah’la ünsiyet halinde söyleşmektir. Kur’ân, hakikate olan ihtiyacı artıran, hakikati fark etmeye olan bir davet, aşkın kemâline, miraca ve kurbiyet cennetine çağıran bir münadidir. Kur’ân ilimden ziyade şifadır. Kur’an gafletin karşısındaki mânevî uyanmadır. Kur’ân körü körüne emir tatbiki yerine bir diriliştir. Kur’ân, aşkın idrakine kendisinde erebileceğimiz ilâhî rahmet kitabıdır.  

KUR’AN’A YAKLAŞMAK

Kur’ân’a doğru bir şekilde yaklaşmak için evvela vahy-i ilâhîye açık bir gönül sahibi olmak şartı vardır. Müminler kalplerine pencere açmalı ve ilâhi vahyi oradan okumalılar. Bu da gözlerimizi dünyaya kapatmak ve âhirete açmak anlamına geliyor. İlâhî hakikat pencereleri, ilâhî rahmet sarayının kapısı bizlere ancak dünya kanallarımızı kapattığımızda açılacaktır. “İllallah”tan evvel “Lâ” diyebilmeliyiz. “Lâ” kalbi şirkten temizler ve “illallah” müşahede, marifet ve aşk kazandırır. Bu da birleşmeden evvel ayrılmamız, var olmadan evvel yok olmamız, haşrolmadan evvel ölmemiz gerektiği mânâsına geliyor. 

KUR’AN VAHYİNİ ANLAYABİLMEK

Kur’ân vahyini anlayabilmek için ifa edilmesi gereken ön şartlar şunlardır: Evvela, Kur’ân’a kurban olmalıyız. Vahdet deryasına gark olmalıyız. Ayrıca ihtiyaç gözüyle okumalıyız. Kendimizi dünyadan soyutlamalı, dünyayı boşamalı, dünyaya ölmeliyiz. Aşk-ı Muhammedî ile okumalıyız. Kendi parlak varlık aynamızdan okumalıyız. Kalbimizdeki putları kırmaya gayret etmeli ve O’nun iradesinin bir aracı olmaya çalışmalıyız. İlahi bir hasret ve aşkla okumalı, ilahî bir susuzluk hissetmeli, ihtiyaç gözünü kullanmalıyız. 

Ancak temiz bir kalp, saflaşmış bir ahlak, nurlanmış bir göz ilahi rahmet deryasına girebilir ve derûnî mânâların hoş tadını alabilir. Bir kimse ilâhî hassasiyetini artırdığı ölçüde Cemâl-i Ebedî’nin sonsuzluk âlemlerine doğru cezbolunur. Kur’ân’a doğru bir şekilde yaklaşabilmek için yerine getirmemiz gereken ilâhî şart bütün benliğimizi olduğu gibi vermek ve nefislerimizi Allah rızası derdinden hariç kaygı ve maksatlardan temizlemektir. Hak Teâlâ şöyle buyuruyor: “Tâğuttan, onlara kulluk etmekten kaçınıp Allah'a yönelenlere gelince, onlar için büyük bir müjde vardır! Öyle ise kullarımı müjdele! Onlar ki, sözü dinlerler de onun en güzeline uyarlar. İşte onlar, Allah'ın kendilerine hidâyet verdiği kimselerdir ve işte onlar akıl sâhiblerinin ta kendileridir.” (Zümer, 17-18)

Mühim nokta şudur ki: “Kur’ân’ın hakîkatine yaklaşabilmek ve onu idrak edebilmek için onun hakîkatini yaşamaya mecburuz. Vahy-i ilâhîden tahsil ettiğimiz ilmi 24 saatlik hayat döngümüzde nasıl rutine dâhil edebileceğimizi öğrenmeliyiz. Muhyiddin İbn Arabî şöyle buyurur: Hazreti Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Kelamullah ile bu kadar özdeşleşmesi, Hazreti Ayşe’nin yukarıda nakledilen, Hazreti Muhammed’in ahlakı kendisine sorulduğunda verdiği cevaptadır: ‘Onun ahlâkı Kur’ân idi.’”

Kur’ân’ın hakîkatini yaşayabilir hale geldiğimizde Kur’ân ile artık varlığımızı aydınlatabiliyor olacağız. O zaman Kur’ân’ı analiz etmek yerine onu kendi özümüzle besleyecek, ona hizmet edeceğiz. O zaman kalp penceremizi açacak ve âyetleri varlığımızın nuru ile okuyacağız. O zaman tıpkı Mehdî a.s. gibi Fâtihây-ı şerîfe hizmetçisi olacağız. O zaman Kur’ân nefislerimizi aydınlatacak. Muhyiddin İbnü’l-Arabî Hazretleri bu konuda mühim yorumlar yapıyor, “Kur’ân’da oturan insan değildir; insanda ikamet eden Kur’ân’dır; ilâhî kelimeler ârif-i billah’ı öylesini kuşatır ki Kur’ân onun tabiatı haline gelir.”

 Kur’ân kendisini, şeriatı müthiş bir incelikle tatbik eden ve Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in izinden giden itaatkâr kullara açar. Fahr-i Kâinat Efendimiz bütün peygamberlerin hâtemi, nübüvvetin mührüdür. Kur’ân’ın bütün hikmeti Efendimiz’de mündemiçtir, yani Kur’ân Efendimiz’in zâtını, sıfatlarını, irfanını, hayatını, kalbini ve ahlâkını anlatmaktadır. Onun varlığı Kur’ân’ın kelimâtında remzedilmiştir. Allah’ın kelimât-ı ilâhîsi Efendimiz’in varlığından açığa çıkmıştır.

KUR’AN-I KERİM VE PEYGAMBERİMİZ

Kur’ân-ı Kerîm ve Peygamberimiz Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’in hayatının tefekkür edilmesi damarlarımızdaki kan kadar önemlidir. Muhyiddin İbn Arabî şöyle buyurmaktadır: Onun ümmetinin, O’nun devr-i saadetinde yaşamamış üyelerinden birisi, Hazreti Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i görmek isterse Kur’ân’a baksın. Kur’ân’a bakmakla, Allah’ın Elçisi’ni görmek arasında bir fark yoktur. Sanki Kur’ân kendisine, Muhammed İbn Abdullah İbn Abdülmuttalib adında bir beden giymiştir.

Kur’ân’ın ilâhi vahyi insanın özüyle organik bir şekilde rabıtalandırılmalıdır. Gerçek şu ki, bir kişinin ahlak ve şahsiyeti, Kur’ân vahyine yaklaşırken âlemlerin uğruna yaratıldığı, kendisine Kur’ân’ın indiği Zât-ı Âli Kadr’in ahlâk hazinelerini idrak edebilir. Bir insandaki ahlak mücevherleri, Efendimiz’in yüce ahlâkını okuyabilmelidir. Efendimiz’i sevmek Kur’ân’ı sevmeyi, Kur’ân’ı sevmek de Efendimiz’i sevmeyi gerektirir. 

KUR’AN’I ANLAYABİLMENİN ANAHTARI

Hz. Peygamber aşkı Kur’ân’ı anlayabilmenin anahtarıdır, çünkü o Âlemlere Rahmettir. Kur'ân okurken Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in kokusunu duymalıyız. Orada “Ümmetim, Ümmetim!” demekten asla vazgeçmeyeni okumalıyız. Kendisine Kur’ân’ın nazil olduğu zatı okumalıyız. O’nun huzurunun güzelliğini her bir cümle ve kelimede görmeliyiz. O’nun evrensel rahmet hazinelerine boyanmalı, O’nun kulluğunun parlak şerefine mazhar olmalıyız. O'nun güzellik feleklerini içimize çekmeliyiz, çünkü O, Allah’ın dili ve aynasıdır; O sallallahu aleyhi ve sellem O Zü’l-Celâl ve’l-İkrâm’ın huzurundaki sırdır. Mevlânâ Celaleddîn Rûmî Hazretleri’nin muhteşem diliyle ifade ettiği gibi: “Yaşadığım sürece, Kur'an'ın kulu, kölesiyim. Seçilmiş Muhammed'in yolunun toprağıyım. Sözlerimden, bundan başka bir şey nakleden olursa, Ben o nakledenden de, o sözden de şikâyetçiyim.”

RAMAZAN’IN RUHU

Ramazan ayında aslında Kur'an-ı Kerîm'in indirilişini kutlarız. Mübarek ay, ilahî âyetlerin insanlığa indirildiği Kadir Gecesi'ni şereflendirmek üzere verilmiştir. Bu yüzden Ramazan aklı, kalbi, ruhu Kur'an ayetlerine açmak içindir. Ramazan'ın ruhu ilahî ayetlerdir. Ramazan beden ise Kur'an-ı Kerim onun ruhudur. Bu yüzden Ramazan ayına nur ayı, on bir ayın sultanı ve bin aydan daha hayırlıdır denmiştir. Ramazan ayı manevî hassasiyetlerimizi artırmak, Kur’an âyetlerine daha açık hale gelmek ve vahyin bir parçası olmak için bir davettir. Ramazan ayı bizi Kuran’ı dinlemeye, mukabeleye davet ediyor. Allah oruç tutan müminlere Kur’an âyetlerinin manasını yaşatır ve seyrettirir. Kuran’la kalp arasındaki müthiş bir frekanstır. Bir müminin gönül kapasitesi ne kadar yüksekse, okunan ayetlerin o kadar çok şuuruna erer, idrak eder ve ağlar. Kuran şöyle bildirilir: “Allah kimse kalbini İslam’a açmışsa o Rabbinden bir nur üzeredir.” (Zümer, 22)

Kaynak: Rabia Brodbeck, Altınoluk Dergisi, Sayı: 434

İslam ve İhsan

RAMAZAN’IN RUHUNU YAŞAMAK

Ramazan’ın Ruhunu Yaşamak

ORUÇ NEDİR? ORUCUN FAYDALARI NELERDİR?

Oruç Nedir? Orucun Faydaları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.