Ramazan’da Oruç Tutmanın Hikmetleri Nelerdir?

Ramazan ayında kaç gün oruç tutulur? Ramazan’da oruç tutmanın hikmetleri.

Oruç, tan yerinin ağarmasından Güneş’in batışına kadar yemek, içmek ve cinsî arzulardan uzak durmak sûretiyle yapılan bir ibadettir. Her sene kamerî aylardan Ramazan ayı boyunca 29 veya 30 gün bu ibadete devam edilir.

Oruç, kişiyi beden ve rûh yönüyle temizleyen bir ibadettir. Orucun aslî gâyesi dâimî bir ibadet şuûru içinde nefis engeliyle mücâdele etmek ve onu kontrol altında tutarak tesîrini asgarîye indirebilmektir.

ORUÇLUNUN MÜKAFATI

Allah rızâsı için oruç tutmak insana öyle bir huzur hâli bahşeder ki, bu mânevî zevk başkalarının duyamadığı, yaşayamadığı, hatta anlayamadığı tatlı bir histir. Zira insan, Allah için yaptığı fedakârlık nisbetinde kulluk zevkini tadar. Allah için kayda değer bir fedakârlık yapma hissini oruç kadar veren başka bir ibadet yoktur. Zira Rabbimize gösterdiğimiz müthiş bir sadakatle, O “ye” deyince yiyor, “yeme” deyince çekiliyoruz. Hele bir de müslümanların iftar ânındaki sevinç, huzur ve neşe hâli vardır ki, onu târif etmek mümkün değildir. Bir insan sırf bu sevinç ânını yaşamak için bile oruç tutabilir. Lâkin oruçlunun mükâfâtı bununla sınırlı değildir. Onun bir de âhirette Rabbinin huzûruna varıp oruçlarının sevabını gördüğü andaki sevinci vardır[1] ki onu bu dünyada idrak etmek mümkün değildir.

İnsandaki hayır duygularıyla şer duyguları birbiriyle çarpışma ve mücadele hâlindedir. Nefis güçlenip rûha hâkim olunca, süflî arzular ve kötü hisler gâlip gelir. Rûh kuvvet kazanıp nefse hâkim olunca da ulvî arzu ve hisler gâlip gelir. Maddî gıdalar bedeni ve nefsi besleyip kuvvetlendirdiği gibi namaz, zekât, hac, zikir, Kur’ân tilâveti, oruç gibi ibadetler de rûhu ve mâneviyâtı besleyip büyütür.

ORUCUN MANEVİ FAYDALARI

İşte oruç da nefsi zayıflatıp terbiye ederek rûhun kuvvetlenmesine yardımcı olur. Böylece, hayat mücâdelesinde zaruri olan “sabır, irâde, nefsânî arzulardan uzaklaşma” gibi hâllerin tâlimi ile ahlâkı kemâle erdirir. Nefsin yemek, içmek ve şehvetten yana bitmez tükenmez arzularına karşı insanın şeref ve haysiyetini koruyucu bir kalkan olur. Yine oruç; sahibini, azim, sebât, kanâat, hâle rızâ, metânet ve sabır gibi ahlâkî güzelliklere erdirir. Mahrûmiyet ve açlığı tattırmak sûretiyle üzerimizdeki nîmetlerin kadrini hatırlatır. Kalplerimizi, Allah’a karşı hamd ve şükür, kullarına karşı da merhamet ve yardım hisleriyle doldurur. Bu vasfıyla oruç, sosyal hayattaki kin, hased, kıskançlık gibi kitleyi huzursuzluğa boğan menfîlikleri bertaraf etmekte en müessir bir ilâçtır. Dolayısıyla oruç, yalnız bu ümmete değil, evvelki ümmetlere de farz kılınmıştır. Allah Teâlâ buyurur:

“Ey îmân edenler! Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakınan takvâ sahibi kullar olasınız diye, sayılı günlerde size de farz kılındı...” (Bakara, 183-184)

Orucun mânen faydalı olabilmesi için, beden ve rûh âhengi içinde tutulması lâzımdır. Yani maddî beden oruç tutarken kalp, nefis ve diğer âzâlar da oruç tutmalı, her türlü haram ve mekruhtan uzak durmalıdır. Oruçtan maksat da zaten mânen yükselerek Allah’ın emir ve yasakları karşısında hassâsiyet kazanmaktır. Bu sebeple oruçlunun ya­lan, iftira, gıybet, söz taşıma gibi davranışlardan, küfür ve lânet gibi kötü sözlerden, kavgadan, her türlü kötü fiil ve günahtan şiddetle sakınması gerekir. Oruçlu mü’min, kendisine karşı yapılan kabalıklara da sükûnetle mukâbele etmeyi bilmelidir. Cenâb-ı Hak, böyle tutulmayan orucu kabul etmez. Böyle bir oruç belki insanı borçtan kurtarabilir, ancak onun mânevî kemâl ve fazileti olmaz. Dolayısıyla orucunu hakkıyla tutmaya çalışan bir müslüman kötü ahlâktan uzaklaşmış olur.

ORUCUN FAYDALARI

Oruç, insanın sıhhatli olmasını sağlar. Oruç tutan kişi şişmansa, fazla kilolarını atar, bir yıl aralıksız çalışan sindirim sistemi oruçla kısmen dinlenir. Vücûdun sağlıklı kalmasında ve hastalıkların tedavisinde perhizin ehemmiyeti âşikârdır.

Oruç, zihnî ve kalbî melekelerin daha sıhhatli çalışmasına yardımcı olur. Nitekim Lokmân Hakîm, oğluna şöyle nasîhat edermiş:

“Miden doyunca, fikrin uykuya dalar, hikmet susar, âzâlar ibadetten geri kalır.”

Oruç insana yeme-içme disiplini, iştahına hâkim olma alışkanlığı kazandırır. Oburluğa, pisboğazlığa ve netice itibariyle hastalığa mâni olur.

ORUÇ TUTMANIN HİKMETLERİ

Tıp çevreleri, otuz günden az tutulan orucun tesirsiz olacağını, kırk günden fazlasının da alışkanlık yaparak, belli dönemlerde yeme içmeye ara vermenin getireceği faydaları sağlamayacağını ifade etmektedir.

Orucun soğuk iklimlerdeki insanların sağlığına zararlı olduğu söylemek, yanlış bir iddiâdır. Biyolojik gözlemler, vahşî hayvanların kar yağdığında karınlarını doyurmak için hiçbir şey bulamadıklarını göstermiştir. Bunun sonucu olarak bu hayvanlar kışı uyuyarak, yani bir bakıma ilkbahara kadar oruç tutarak geçirmektedirler. Ağaçların durumu da aynıdır. Kışın yapraklarını döker uykuya dalarlar ve hatta ilkbahar gelip buzlar eriyene kadar köklerine su bile alamazlar. Oruçlu geçen bu birkaç aydan sonra ilkbahar geldiğinde, yaprak ve çiçeklerinin bolluğundan da anlaşılacağı üzere eskisinden daha büyük bir verimlilik kazanırlar. Madenler bile oruca muhtaçtır. Motor ve makineler uzun süre çalıştıktan sonra bir süre durdurulur. Bu dinlenme, onların eski güçlerini kazanmasını sağlar. Son zamanlarda Tıp’ta uygulanan yeni bir tedavi yöntemiyle, kronik hastalıklar, hastanın durumuna göre uzun veya kısa süreli oruç ile iyileştirilmektedir.[2]

Ruh ve beden sağlığı konusundaki kitaplarıyla ünlü Dr. Victor Pauchet, “Senenin belli zamanında müslümanlar gibi oruç tutunuz” tavsiyesinde bulunmuştur. Bu tavsiyenin gerekçesini ise Prof. Dr. Pierra Moulin şöyle açıklamıştır:

“İslâm dünyasının en faydalı müesseselerinden biri de oruçtur. Oruç, bedenin hem fizikî hem de ruhî dinlenişidir. Dokuları temizler, birikmiş toksinleri ve zehirleri atar. Müslümanlar böylece her yıl bir ay bedenlerini dinlendirirler. Hristiyanlıkta orucun bulunmayışı büyük bir kayıptır.”

Ancak orucu sıhhat için değil, ibadet maksadıyla tuttuğumuzu hiçbir zaman unutmayalım. Zaten ibadet maksadıyla tutulmayan orucun faydası da asgarîye iner. Erzurum Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmanın vardığı neticeye göre, ibadet maksadıyla tutulan oruç ile protesto maksadıyla yapılan açlık grevi arasında çok büyük fark vardır. Yapılan iş aynı olmakla birlikte niyet ve duygular farklı olduğu için, insan vücudundaki tesirleri de tamamen farklıdır. Hormonların çalışması oruçta tamamen müspet iken, açlık grevinde tamamıyla tahrip edici ve zarar verici olmaktadır.

ORUCUN TOPLU TUTULMASININ HİKMETLERİ

Orucun Ramazan ayında topluca tutulmasının da hikmetleri vardır. Bunlardan biri, bütün Müslümanların aynı zamanda bu dînî vazîfeyi yerine getirmek sûretiyle İslâm’ın birlik anlayışını ortaya koymasıdır. Bir de hep beraber yapılan işler insanlara kolay gelir ve bir bayram havası içinde edâ edilir. Böylece insanlara zor gelen bir ibadet, müstesnâ bir canlılık ve muhabbet içerisinde îfâ edilmektedir.

Bunun yanında Ramazan-ı Şerîf ayının, senenin bütün mevsimlerini dolaşması da, ayrı bir hikmet ifade eder. Böylece senenin muhtelif mevsimlerinde yaşanan sıcak, soğuk, serin ve ılık günler ile uzun, kısa veya orta müddetli bütün günlere sırasıyla Ramazan günleri isabet etmekte ve oruç belli zaman aralıklarıyla senenin bütün günlerini bereketlendirmektedir. Bu durum, aynı zamanda mü’minlerin her türlü şartlar altında Allah’a itaat ettiklerini göstermektedir.

ORUCUN GAYESİ

Şunu da hatırlatalım ki, orucun gâyesi, vücuda işkence etmek ve zahmet çektirmek değildir. Bu sebeple İslâm, her konuda olduğu gibi oruçta da îtidali emretmiştir. Rasûlullah (s.a.v), oruç tutarken sahura kalkmayı ve iftarda acele etmeyi tavsiye etmiştir.[3] Demek ki orucun asıl hedefi, Allah’a karşı kulluk vazifesini yerine getirmek, nefsi terbiye ederek takvâya ulaşmak, ferdi ve toplumu geliştirmek sûretiyle Allah’ın râzı olacağı huzurlu bir ortam meydana getirmektir.

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Savm, 9; Müslim, Sıyâm, 163. [2] Prof. Dr. M. Hamîdullah, İslâm’a Giriş, s. 104. [3] Buhârî, Savm, 45; Müslim, Sıyâm, 48; Tirmizî, Savm, 17/708.

Kaynak: Dr. Murat Kaya, Ebedi Yol Haritası İslam, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ORUÇ NEDİR? ORUCUN FAYDALARI NELERDİR?

Oruç Nedir? Orucun Faydaları Nelerdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.