Rahmân Suresi 9. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Rahmân Suresi 9. ayeti ne anlatıyor? Rahmân Suresi 9. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Rahmân Suresi 9. Ayetinin Arapçası:

وَاَق۪يمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْم۪يزَانَ

Rahmân Suresi 9. Ayetinin Meali (Anlamı):

Öyleyse tarttıklarınızı adâletle dosdoğru tartın ve hiçbir zaman ölçüyü eksik tutmayın!

Rahmân Suresi 9. Ayetinin Tefsiri:

 اَلْم۪يزَانُ  (mîzân); “denge, ölçü, eşyanın birbirine nispetle ağır­lığını tartma, tartı âleti, terazi” mânalarına gelir. Bu âyetlerde üç kez tekrar edilir. Kullanıldığı yere göre bu kelimeye şu mânalar verilebilir:

Birincisi; Yüce Allah, o kadar yüksekliğine rağmen göğe, o kadar genişliğine rağmen yere ve içinde sayısız varlıklar barındırmasına rağmen tüm kâinata “denge kanunu”nu koymuştur. Bütün varlıklar ve hâdiseler arasında, kâinatın belirli bir nizam dâhilinde işlemesini sağlayan umûmî bir denge kanunu mevcuttur. Birinci “mîzân” kelimesiyle bu kastedilir.

İkincisi, insanın Rabbiyle, kendisiyle ve kendi dışındaki canlı cansız diğer varlıklarla münâsebetlerini düzenlemek üzere indirilmiş ilâhî kanunlar bütünü olan “din” de denge kanununun sosyal hayattaki bir tezâhürüdür. Bunların özü kısaca “her şeyi layık olduğu yere koymak” diye tarif edilen “adâlet” prensibidir. Bu prensip insana hem Allah’ın hukukunu hem de diğer yaratıkların hukukunu korumasını, her hak sahibine hakkını vermesini emreder. Dinin emrettiği şekilde bunlar yerine getirilecek ve konulan bu ölçülerden asla sapılmayacaktır. İkinci “mîzan” kelimesi bu mânadadır. İnsanların birbirleriyle alış veriş yaparken teraziyi düz tutmaları, ölçü ve tartıya dikkat etmeleri, başkalarına en küçük bir haksızlık yapmaktan titizlikle kaçınmaları da, kâinata yerleştirilen büyük adâlet ve denge kanununun bir yansımasıdır. Küçük ve basit gibi gözüken bu noktalardaki haksızlıklar bile, o büyük düzeni sarsacak ve bozacak bir mâhiyet arz etmektedir.

Üçüncüsü; insan dünya hayatında adâletli olmaya, ölçü ve tartıyı dosdoğru yapmaya son derece dikkatli olmalıdır. Çünkü onun bu dünyadaki her türlü davranışı âhiretteki terazisini yakından etkilemektedir. Dolayısıyla dünyada ölçü ve tartıda haksızlık yapan, aslında mahşerde amellerini tartan terazinin kendi aleyhine dönmesine zemin hazırlamaktadır. Buna göre üçüncü “mîzân”, mahşer yerindeki terazi olarak anlaşılabilir.

Diğer bir kudret ve rahmet tecellisi yeryüzüdür:

Rahmân Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Rahmân Suresi 9. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.