Rahmân Suresi 78. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Rahmân Suresi 78. ayeti ne anlatıyor? Rahmân Suresi 78. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Rahmân Suresi 78. Ayetinin Arapçası:

تَبَارَكَ اسْمُ رَبِّكَ ذِي الْجَلَالِ وَالْاِكْرَامِ

Rahmân Suresi 78. Ayetinin Meali (Anlamı):

Sonsuz büyüklük ve ikram sahibi Rabbinin ismi ne yücedir!

Rahmân Suresi 78. Ayetinin Tefsiri:

Bu iki cennette bulunan nimetler de şöyle haber verilir:

Bunlar, yeşilin en koyusu ile ifade edilebilecek derecede yemyeşildirler.

Orada şadırvan gibi, şelale gibi devamlı fışkıran iki kaynak vardır. Çünkü النضخ (nadh) kelimesi, suyun fışkırmasını ve coşup kaynamasını ifade eder.

Emsali görülmedik meyveler, bunlar içinde özellikle zikre değer hurmalar ve narlar vardır. Çünkü bu ikisi, meyvelikle beraber yemek ve devâ itibariyle hususi bir duruma sahiptirler.

Bu cennetlerde ahlâkı güzel, yaratılışı mükemmel kadınlar; inciden yapılmış çadırlarda sadece efendilerine tahsis edilmiş huriler bulunmaktadır. “Huri”, gözünün siyahı oldukça siyah, beyazı oldukça beyaz güzel gözlü kadın demektir. (bk. Sâffât 37/48-49) Öyle ki bunlara da, cennetteki kocalarından önce ne bir insan eli değmiştir, ne de cin.

Cennet yastıklarından, yeşil yastıklar, çeşitli şekillerle ve zînetlerle süslenmiş kalın döşe­meler. Cennetlere erişenler, bunlar üzerine yaslanırlar. عَبْقَرِيٌّ (‘abkarî), Yemen bölgesinde bulunan Abkar kasabasına mensup demektir. Orada son derece güzel, nakışlı halı ve kilimler dokunurdu. Yüce Allah bu nakışlı yaygıları anlatmak suretiyle, o iki cennetin döşek ve yataklarını insan zihnine yaklaştırmaktadır.

Tasvir edilen dört cennetin ilk ikisi ile son ikisi arasında şöyle bir karşılaştırma yaparak derece farkını belirtmek mümkündür:

Dikkatlice bakıldığında ilk iki cennetin özelliklerinin, sonraki iki cennet­ten üstün olduğu anlaşılır. İlk ikisinde, “Onlarda durmadan akan iki pınar vardır”, son ikisinde ise, “Fışkıran iki pınar vardır” buyrulmuştur. “Durmadan akmak”, “fışkırmak”tan daha üstündür. Öncekilerde, “O ikisinde, her türlü meyveden çifter çifter vardır”, bu­rada ise, “Onlarda meyve, hurma ve nar vardır” buyrulmuştur. Birincisi daha şumullü ve muhtevalıdır. Öncekilerde hurileri vasfederken, “Sanki onlar yakut ve mer­candır”, burada ise “ O cennetlerde iyi huylu, güzel yüzlü hanımlar vardır” buyrulmuştur. Her güzellik, yâkût ve mercan güzelliği gibi olmaz. Dolayısıyla birincideki niteleme daha üstündür. Öncekilerde yatakları nitelerken, “Astarlan kalın ipekten yataklara yas­lanırlar”, burada ise, “Yeşil yastıklara yaslanırlar” buyrulmuştur. Şüphesiz, yas­lanmak için hazırlanmış olan astarı kalın ipekten yataklar, çadır eteklerinden ve yastıklardan daha üstündür.

Sûrede başından sonuna kadar bir taraftan Cenâb-ı Hakk’ın kerem ve rahmetinin tecellilerine yer verildiği gibi, bir taraftan da celâl ve azametinin tezahürleri dile getirilmiştir. Her ikisi de Allah Teâlâ’nın emri ve muradıdır. Bunları var eden, müttakî kullarına keremiyle, nankörlere ise celaliyle muamele edecek olan Allah Teâlâ’nın ismi çok yücedir, yücelerden yücedir.

Resûl-i Ekrem (s.a.s.): يَا ذَا الْجَلَالِ وَ الإكْرَامِ (yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm): Sonsuz büyüklük ve ikram sahibi Allahım! diye başlayarak dua etmeyi ihmal etmeyip sık sık söyleyin” buyururdu. (Tirmizî, Deavât  92; Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 177).

Allah Resûlü (s.a.s.), selam verip namazdan çıkınca, üç defa “estağfirullah” dedikten sonra, اَللّٰهُمَّ اَنْتَ السَّلَامُ وَ مِنْكَ السَّلَامُ تَبَارَكْتَ يَا ذَا الْجَلَالِ وَ الإكْرَامِ (Allahumme ente’s-selâm ve minke’s-selâm tebârekte yâ ze’l-celâli ve’l-ikrâm) Allahım! Selâm sensin. Selâmet ve esenlik sendendir. Ey sonsuz büyüklük ve ikram sahibi olan Allahım! Sen hayır ve bereketi çok olansın” derdi. (Müslim, Mesâcid 135; Ebû Dâvûd, Vitr 25)

Rahmân sûresinin sonunda yer alan Allah Teâlâ’nın sonsuz büyüklük ve ikram sahibi oluşunun; mü’minlere takvâ derecelerine göre nimet, kâfirlere ise inkârdaki durumlarına göre azap tecellîsinde bulunuşunun farklı bir açıklaması olarak ve insanları mecbûren inanacakları dehşetli kıyâmet manzaraları görülmeye başlamadan önce inkârdan vazgeçirip iman ve şükre yönlendirmek üzere Vâkıa sûresi geliyor:

Rahmân Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Rahmân Suresi 78. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.