
Pis ile Temiz Aynı Olabilir mi?
Kur’an-ı Kerim, sayı çokluğuna aldanmadan, hak ile bâtılı, helal ile haramı ayırt etmemizi öğütlüyor. Bu dünya imtihanında asıl kazanç, az da olsa tertemiz olana yönelmekte saklı. Peki, insan neye göre tercih yapmalı?
Yaşadığımız bu fânî hayat, sonsuzluk alemine bir hazırlık yapmak üzere imtihan sırrı üzerine binâ edildiğinden burada iman ile küfrün, hayır ile şerrin, adalet ile zulmün, doğru ile yanlışın, hak ile batılın, güzel ile çirkinin, temiz ile pisin birlikte yer alıyor olması gayet normaldir. Buna karşılık insanın da iradesini bu iki şıktan birini tercih istikametinde kullanma hürriyetinin olması da imtihan gerçeğine tam uygun düşmektedir. Dolayısıyla Allah Teala’ya kulluk yaparken tek değer ölçümüz iman, iyilik, adalet, temizlik, güzellik ve takvâ olmalıdır.
KUR’AN’A GÖRE PİS İLE TEMİZ NEDEN EŞİT DEĞİLDİR?
Kur’ân-ı Kerîm, bizim tabi tutulduğumuz imtihan sırrını tam da bu gerçek üzerine oturtmaktadır. Bu hususu açıkça beyan eden yüzlerce âyet-i kerîmeden biri de şudur:
“(Rasûlüm) de ki: Pis şeylerin çokluğu hoşuna gitse bile pis olanla temiz olan asla bir değildir. Öyleyse ey selim akıl sahipleri, Allah’a karşı gelmekten sakının ki kurtuluşa eresiniz.”[1]
Âyet-i kerimenin şöyle bir iniş sebebi vardır:
Peygamberimiz (s.a.v.) “Yüce Allah putlara tapmayı, içki içmeyi, birilerini soyu sopu sebebiyle kınamayı size haram kılmıştır. Dikkat edin, şüphesiz içki içen de, imal eden de, içenlere dağıtan da, satan da, parasını yiyen de lanetlenmiştir” buyurdu. Bunun üzerine bir bedevi gelerek “Ya Rasûlellah, ben içkinin ticaretini yapan bir kişiydim ve içki satışından biriktirdiğim bir miktar mal var. Bunu Allah’a itaat yolunda harcasam bana faydası olur mu?” diye sordu. Rasûlullah (s.a.v.) “Sen o malı hac, cihad veya sadaka uğrunda harcasan dahi Allah katında bir sivrisineğin kanadı kadar değeri olmaz. Zira Allah, ancak temiz olanı kabul eder” buyurunca, Efendimiz’in bu sözünü doğrulamak üzere bu âyet-i kerîme nâzil oldu.[2]
Âyette zikredilen tayyib ve habîs kelimeleri temiz ile pis, helâl ile haram, mü’min ile kâfir, itaatkâr ile isyânkâr, âdi ile kaliteli gibi mânalar ifade eder. Bu bakımdan pis veya temiz olan şeyleri başlangıçta ikiye ayırabiliriz:
Birincisi; maddî bakımdan pis ve temiz olanlardır. Bunlar, herkesin görüp anlayabildiği şeylerdir. Haramlar ve helaller konusu bunların başında gelmektedir. Buğday tanesi ağırlığındaki bir helâl, Allah katında dünyalar dolusu haramdan daha tercihe şayan, makbul ve sevimlidir. Çünkü haram pis olup dinimizce yasaklanmıştır. Helâl ise iyi ve temiz olup makbul görülmüştür. Bunların birbirine eşit olması hiçbir zaman mümkün değildir. Yine mallardan pis olan, içinden Allah’ın istediği haklar çıkarılıp verilmeyendir.
Temiz olan ise içinden tüm haklar çıkarılıp verilendir. Yine pis olan her çeşit haram, israf, fitne ve fesat yollarında harcanan maldır. Temiz ise her türlü ibadet ve tâat yollarında harcanan maldır. Malın, mülkün, paranın, amel ve ahlakın temizi ile pisi eşit olmadığı gibi, onların peşinde koşanlar da eşit değildir. Pis şeyleri arzulayanlar pis olduğu gibi, temiz olanları isteyenler de temizdir. Nitekim “Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler kötü kadınlara; iyi kadınlar iyi erkeklere, iyi erkekler de iyi kadınlara mahsustur”[3] âyetinde bu gibi hususlara nice ince işaretler yer almaktadır.
İkincisi; manevî bakımdan pis ve temiz olanlardır. Manevî pisliklerin en kötüsü küfür, şirk, cahillik ve günahlardır. Manevî temizlerin en temizi de, Allah’a iman, O’nu bilmek ve O’na itaattir. Ahlâkî açıdan hırs, öfke, haset, kin, katı kalplilik, kibir, ucub kalbe arız olabilecek birer manevî pisliktir. Bunların zıddı olan zühd, kanaat, fedakârlık, diğergamlık, yumuşaklık, merhamet, şefkat ve tevazu gibi hasletler de manen temiz olan duygulardır. Sâlih ameller ile sâlih olmayan amellerin de bu iki tayyib ve habîs lafızlarıyla yakın alakası vardır. Sırf Allah rızası için yapılan ameller temiz ameller olduğu gibi, gösteriş için yapılanlar ise sâlih olmayan pis amellerdir. Hatta mutasavvıflara göre pis, mümini Allah’tan alıkoyan her şeydir. Temiz ise mümini Allah’a ulaştıran her şeydir.
Tabi tutulduğumuz kulluk imtihanın zorluğu açısından dünyada habis tayyibden, pis temizden, değersiz şeyler değerli olanlardan daha çok ve daha yaygındır. İyi bir terbiye ve tezkiyeden geçmemiş nefislerin de pis olan şeylere kuvvetli bir meyli vardır. Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v.) “Cennet nefsin hoşuna gitmediği şeylerle, cehennem ise nefsin hoşuna giden şeylerle çevrilmiştir”[4] buyurarak nefsin bu hastalığına dikkat çekmektedir.
Elmalılı Hamdi Yazır (r.h.) hayattaki pis ve temiz şeylerin çokluk bakımından durumunu şöyle örneklendirmektedir: “Mesela boncuk elmastan, bakır ve kömür altından, ısırgan dikeni gülden, karga bülbülden, hayvan insandan, cahil alimden, kâfir müminden, fasık salihten, hasılı kötü iyiden daha çok bulunur ve daha çok yetişir. Birtakım kimseler de kemiyetten (çokluktan) daha ziyade memnun olduklarından dolayı haram helal, iyi kötü demez, kötüleri toplar ve çokluğu ile iftihar eder sevinirler. Halbuki iyi iyidir, kötü kötüdür. Pis pis, temiz temizdir. Yüz okka kurtlu et yığmaktan ise bir okkacık tertemiz ekmeğe malik olmak elbette daha iyidir.”[5]
Âyet-i kerimenin işâret ettiği bir mana da şudur: Kendisine necaset bulaşmış olan herhangi bir cisim, selîm fıtrat sahiplerine göre pis sayılacağı gibi, aynı şekilde “Allah’ı inkâr, O’nu bilmeme ve O’na taatten yüz çevirme” gibi kötü sıfatlara müptelâ olmuş ruhlar da, kâmil ruhlara göre pistir. Nitekim Yüce Rabbimiz “Ey iman edenler! Bilin ki Allah’a ortak koşan müşrikler bir pislikten (necâset) ibarettir”[6] ayeti bu konuda çok açık bir delildir. Fakat Allah’ı tanıyıp kulluğuna devam eden ruhlar, ilâhî mârifet nurları ile aydınlanırlar ve ulvî ruhlara yakınlıkla tertemiz hale gelirler. Elbette bu kıvamda olan ruhlar da fazla değildir.
Yüce Rabbimiz “hakkıyla şükreden kulların çok az olduğunu”[7] ve yine “iman edip salih ameller işleyen güvenilir kulların çok az olduğunu”[8] bildirmektedir. Peygamberimiz (s.a.v.) de “İnsanlar develere benzer; yüz deve içinde yük taşıyacak bir deve zor bulunur. (İnsanlar da böyledir yüz kişi içinde bir kâmil insan zor bulunur”[9] sözüyle bu gerçeğe işaret etmektedir.
Âyetteki “Pis ve murdar olanın çokluğu seni hayrete sevk etse de” ifadesine göre; mânevî âlemde pis olan bir şey, maddî âlemde bazan nefse temiz, kıymetli ve lezzetli görünebilir. Fakat onun kıymetli görünmesi, lezzetli olması ve elde edilmesi, kişinin ebedî ve bakî saadetlerden mahrum kalmasına sebep olabilir. Dolayısıyla pis olanın çokluğu ve cazibesi insanı hayrete düşürse bile, bunun mârifet, muhabbet, taat, ruhanî mutluluk ve rabbânî ikramlarla sevinmek demek olan temiz ve güzel şeylere denk olması imkânsızdır.
Dipnotlar:
[1] Mâide 5/100. [2] Vâhidî, Esbabu’n-Nüzûl, s. 212-213. [3] Nûr 24/24. [4] Buhârî, Rikak 28; Müslim, Cennet 1. [5] Elmalılı, Hak Dini, Yazma Eserler Kurumu, İstanbul, 2021, II, 763. [6] Tevbe 9/28. [7] Sebe’ 34/13. [8] Sâd 38/24. [9] Müslim, Fedâilu’s-sahâbe, 232.
Kaynak: Ömer Çelik, Altınoluk Dergisi, Sayı: 471
YORUMLAR