Peygamberimizin Nübüvvetini İspat Eden 5 Mucizesi

Dr. Murat Kaya Altınoluk Dergisi'nin Nisan sayısında, Peygamber Efendimizin (s.a.v) nübüvvetini, mucizelerinden örnekler vererek ispat ediyor.

İlletsiz, sebepsiz hiç bir hâdise yoktur. Her hâdiseden evvel, onu meydana getiren bir sebep vardır. Tesâdüf denilen şeylerin bile henüz keşfedilemeyen bir illeti vardır.

Mûcize ise alışılmış olan şeye benzemeyen, ondan farklı olan bir hâdisedir. Alışılmışın değişmesidir. Bu durumda tabiî ki onu değiştiren bir sebep vardır. Bu sebep, arada vâsıta olan ve hakîkî sebebin tesir yollarından biri olan aracı illetlerden (sünnetullahtan) biri değilse mutlakâ illet–i ûlânın (ilk ve hakîkî sebebin) yani Yaratıcı’nın kendisidir.

HER PORTAKALIN DİĞERİNDEN FARKLI OLMASI DA MÛCİZEDİR

Hep aynı şekilde görmeye alışmış olduğumuz bir cinsin fertleri içinde de aslında birer mucize vardır. Zîrâ yeni doğan her varlığın, hemcinslerinden farklı yönleri vardır. Onun bu ayırıcı vasıfları, alışılmışın hâricine çıkması sebebiyle aslında bize mucizenin bir nümûnesini takdim eder.

Meselâ portakal meyvesinin tek tek fertlerine baktığımızda her birinin diğerinden farklı olduğunu görürüz. Bu farklılıkların her biri aslında bir mucizedir. Hep aynı şekilde görmeye alıştığımız varlık ve hâdiselerin ilk başlangıçları da insanlar alışıncaya kadar aslında birer mucize idi ve son bulmaları da birer mucize olacaktır.

O hâlde bizim hayatımız iki mûcize arasında yer almaktadır ve bu esnâda da zaman zaman mûcizeler yaşanmaktadır.

VAHİY VE NÜBÜVVET BAŞLI BAŞINA BİR MUCİZEDİR

İşte Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in hayatında da pek büyük mûcizeler gerçekleşmiştir. Müsteşriklerin yolunu takip eden bazı kimseler, zaman zaman, Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in mûcizelerden tamamen uzak bir hayat yaşadığını iddiâ edebiliyorlar.

O’nu “Dehâ”, “Kahraman”, “Kumandan” gibi sıfatlarla takdim ederek “nübüvvet”ini unutturmak istiyorlar. Hâlbuki Efendimiz (s.a.v), her şeyden evvel nebî idi ve peygamberlerin en mühim vasfı da mûcize göstermeleridir. Allah Rasûlü (s.a.v) Efendimiz’in de sahih ve mütevâtir senedlerle gelen pek çok mûcizesi mevcuttur.

Vahiy ve nübüvvet zâten başlı başına bir mûcizedir. İsrâ ve Mi’râc da Kur’ân–ı Kerîm’de ve sahîh hadislerde haber verilen mûcizelerden biridir.

Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’in en büyük mûcizesi olan Kur’ân–ı Kerîm’den başka o günkü insanların müşâhade ettiği mûcizelerden bir kısmı şöyledir:

PEYGAMBERİMİZİN (S.A.V) ABDEST SUYU MUCİZESİ

Enes bin Mâlik (radıyallâhu anh) şöyle buyurur:

“Ben Rasûlullah –sallallâhu aleyhi ve sellem– Efendimiz’i şu hâlde gördüm: İkindi namazı yaklaşmıştı. İnsanlar abdest almak için su aradılar, fakat bulamadılar. Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e (bir kap içinde tek kişiye yetecek kadar) abdest suyu getirildi.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v), su kabının içine mübarek elini koydular ve insanlara ondan abdest almalarını söylediler. Oradaki sahâbîlerin en sonuncusuna kadar hepsi abdest alıncaya kadar Efendimiz (s.a.v)’in parmaklarının altından su kaynadığını gördüm.” (Buhârî, Vudû’, 32, Menâkıb, 25)

Bu hâdise, Medîne’nin pazar yeri olan Zevrâ’da vâki’ olmuştur. Orada bulunan ashâb–ı kirâm 300 kişi kadardı. (Buhârî, Menâkıb, 25; Müslim, Fedâil, 6)

YAĞMUR MUCİZESİ

Enes (r.a) şöyle buyurur:

“Rasûlullah (s.a.v) zamanında Medîne ahâlîsine bir kıtlık isabet etti. Bir Cuma günü Efendimiz (s.a.v) hutbe îrâd ederlerken bir kişi ayağa kalktı ve:

«–Yâ Rasûlallah! At sürüleri helak oldu, koyun sürüleri mahvoldu. Allah Teâlâ’ya duâ etseniz de bize yağmur ihsân eylese!» dedi.

Rasûlullah (s.a.v) hemen ellerini kaldırıp dua ettiler.

Gökyüzü ayna gibi parlak iken bir rüzgâr esti, bulutlar meydana geldi. Sonra bulut toplandı ve gökyüzü kırbalarının ağzını açtı, bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Mescid’den çıktık, sulara batarak evlerimize geldik. Öbür Cuma’ya kadar yağmur hep yağıp durdu. Cuma vakti yine o kişi veya bir başkası Rasûlullah (s.a.v)’in huzûrunda ayağa kalkıp:

«–Yâ Rasûlallah! Evler yıkıldı, Allah Teâlâ’ya duâ etseniz de yağmuru durdursa!» dedi.

Rasûlullah (s.a.v) tebessüm ettiler, sonra da:

«(Allâh’ım!) Etrafımıza yağdır, üzerimize değil!» diye duâ ettiler.

Bulutlara baktım, açılıverdiler ve Medîne’nin etrâfında tâc gibi bir şekil oluşturdular.” (Buhârî, Menâkıb, 25)

HURMA KÜTÜĞÜNÜN AĞLAMASI

Câbir bin Abdillah (r.a) şöyle buyurur:

“Nebiyy–i Ekrem Efendimiz (s.a.v) Cuma günleri bir ağaca veya bir hurma kütüğüne yaslanarak hutbe okurlardı. Ensâr’dan bir kadın veya bir adam:

«–Yâ Rasûlallah, Size bir minber yapalım mı?» dedi. Rasûlullah (s.a.v):

«–İsterseniz yapın!» buyurdular.

Efendimiz (s.a.v) için bir minber yaptılar. Cuma günü olup da Efendimiz (s.a.v)’i minbere çıkardıklarında hurma kütüğü çocuk gibi feryâd etmeye başladı.

Nebiyy–i Ekrem Efendimiz (s.a.v) aşağıya inip onu kucakladılar. Hurma kütüğü, sâkinleştirilmeye çalışılan çocuk gibi içini çekiyor, inliyordu.

Rasûlullah Efendimiz (s.a.v):

«–O, yanında yapılan zikirden uzak kaldığı için ağladı!» bu­yurdular.” (Buhârî, Menâkıb, 25; Ahmed, III, 300)

130 KİŞİ BİR KOYUN CİĞERİYLE DOYDU

Hz. Ebû Bekir’in oğlu Abdurrahman (r.a) şöyle anlatıyor:

Biz bir seferde Peygamber Efendimiz’in yanında yüz otuz kişi idik. Rasûlullah (s.a.v):

“–Yanında yiyecek bir şeyleri olan var mı?” diye sordu. Hemen araştırdık, bir kişinin yanında bir sâ‘ veya ona yakın miktarda yiyecek bulduk. Ondan un öğütüp hamur yaptık. Sonra saçları çok uzamış ve bakımsız olan uzun boylu bir müşrik, koyun sürüsüyle üzerimize çıkageldi. Allah Rasûlü (s.a.v) ona:

“–Koyunları satıyor musun, yoksa atıyye veya hediye olarak mı getirdin?” diye sordu. Müşrik:

“–Hayır, satılıktır” dedi.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a.v) o müşrikten bir koyun satın aldı. Koyun kesildi. Peygamber Efendimiz evvelâ koyunun karaciğerini kızartmamızı emretti. Allah’a yemin ederim ki Rasûlullah (s.a.v) yüz otuz kişinin hepsine de bu ciğerden bir parça kesip verdi.

Orada bulunmayanların hisselerini de saklayıp geldiklerinde verdi. Sonra Peygamber Efendimiz koyunu iki kap içine koyup pişirdi. Seferdeki insanların hepsi ondan yiyip doydukları hâlde yemek artmıştı. Biz de bu yemeği deveye yükleyip beraberimizde götürdük. (Buhârî, Hibe, 28; Buhârî, Büyû, 99)

“BENİMLE GELSENİZ DE ALACAKLILAR ÇİRKİN SÖZ SÖYLEMESE…”

Câbir bin Abdillah (r.a), babasının, üzerinde borç olduğu hâlde vefat ettiğini söyleyip şöyle demiştir:

“Nebiyy–i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’in huzûr–u âlîlerine varıp:

«–Babam arkasında bir borç bıraktı. Benim yanımda da onun hurmalığından çıkacak mahsûlden başka bir şey yok. O hurmalığın vereceği birkaç senelik mahsûl de babamın üzerindeki borcu ödemeye yetmez. Onun için benimle birlikte gelseniz de alacaklılar bana çirkin söz söylemese, baskı yapmasalar!» dedim.

Rasûlullah (s.a.v) topladığım hurma yığınlarından birinin etrafında dolaştı ve duâ ettiler. Sonra diğer bir yığının etrafında dolaşıp duâ ettiler. Sonra hurma harmanının başına oturup:

«–Alacaklıların hurmalarını bu yığınlardan alıp ödeyiniz!» buyurdular.

Câbir (r.a) alacaklıların haklarını tamamen ödedi ve onlara verdiği kadar hurma da arttı.” (Buhârî, Menâkıb 25)

Kaynak: Murat Kaya, Altınoluk Dergisi, Sayı; 350

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.