Peygamberimizin İlk Ameli

Hak dostlarından Ahmed er-Rifâî Hazretleri Efendimizin (s.a.v) ilk ameli için ne diyor? Kainatı ve içindeki tüm mahlukatı izlerken, düşünerken gözetmemiz gereken kriterler nelerdir? Nasıl bir şuur ile tefekkür etmeliyiz?

Hüdâyî Hazretleri buyurur:

Nedir bu ellerle ayak?
Nedir bu dillerle dudak?
Aç gözün ibret ile bak!
Âlem temâşâgâh imiş…

Kâinattaki her varlık, Cenâb-ı Hakkʼın isim ve sıfat terkiplerinin tezâhürleri, ilâhî kudret, azamet ve sanatın muhteşem tecellîleridir.

Âyet-i kerîmede buyruluyor:

“Varlığımızın delillerini, (kâinattaki uçsuz bucaksız) ufuklarda ve kendi nefislerinde onlara göstereceğiz ki, onun (Kur’ân’ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun…” (Fussilet, 53)

Nasıl ki Kurʼân-ı Kerîm Cenâb-ı Hakkʼın kavlî âyetleriyse, kâinat kitabında sergilenen her bir varlık da, Yaratıcıʼsını hatırlatan ve ilâhî mesajlar taşıyan kevnî âyetlerdir.

Bütün mesele; Kurʼânʼa, kâinâta, hayat ve hâdisâta bu şuur ve idrâk ile bakabilmek, verilen ilâhî mesajların tefekküründe derinleşebilmektir.

Nitekim Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz;

“Rabbim bana sükûtumun tefekkür olmasını emretti.” buyurmuşlardır. (Cezerî, Câmiu’l-Usûl, XI, 687/9317; Kudâî, Şihâb, no: 1159)

Hak dostlarından Ahmed er-Rifâî Hazretleri de:

“Tefekkür, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in ilk amelidir. Zira bütün farzlardan önce O’nun ibadeti, Allâh’ın mahlûkâtını ve nîmetlerini düşünmekten ibâretti. Öyleyse siz de tefekküre iyi sarılın ve onu ibret vesîlesi yapın.” buyurmuştur

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimizʼin kâinat kitabındaki kevnî âyetlerden verdiği bir misâli, Ebû Rezin el-Ukaylî -radıyallâhu anh- şöyle naklediyor:

“Bir gün;

«‒Ey Allâhʼın Rasûlü! Allah Teâlâ, mahlûkâtı yeniden nasıl diriltir? Bunun dünyadaki misâli nedir?» diye sordum.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle bir sual sordular:

«‒Sen hiç, kavminin yaşadığı vâdiden kurak mevsimde geçmedin mi? Sonra bir kere de her tarafın yemyeşil olduğu bahar mevsiminde oraya uğramadın mı?»

Ben; «‒Elbette!» deyince, Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şöyle buyurdular:

«‒İşte bu, Allâhʼın yeniden yaratmasına delildir. Allah, ölüleri de böyle diriltecektir!»” (Ahmed, IV, 11)

Sahâbe-i kirâm efendilerimiz de hayat ve kâinâta tefekkür nazarıyla bakıp gereken ibretleri almayı, rahle-i tedrîsinde yetiştikleri Peygamber Efendimizʼden öğrenmişlerdi. Nitekim Ebû Zer -radıyallâhu anh- şöyle buyuruyor:

“Vallâhi Allah Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- âhirete irtihâl ederken bizi öyle bir hâlde bırakmıştı ki, bir kuş gökte kanat çırpsa, onun bu hareketi bize Rasûlullâh’ın bir hadîsini hatırlatırdı…” (Ahmed, V, 153, 162; Heysemî, VIII, 263)

Tâbiîn neslinin büyük şahsiyetlerinden Ebû Vâil -rahmetullâhi aleyh-ʼin anlattığı şu hâdise de pek ibretlidir:

Abdullah bin Mesʻûd -radıyallâhu anh- ile yola çıktık. Yanımızda Rebî bin Haysem de vardı. Bir demircinin yanından geçiyorduk. Abdullah -radıyallâhu anh- durup ateşin içindeki demire bakmaya başladı. Rebî de ateşe baktı ve yere düşecek gibi oldu. Sonra Abdullah oradan ayrıldı. Fırat sahilinde bir fırının önüne geldik. Abdullah -radıyallâhu anh- fırının içindeki ateşin alev alev yandığını görünce:

“Cehennem ateşi uzak bir mesafeden onları görünce, onun öfkelenişini (müthiş kaynamasını) ve uğultusunu işitirler. Elleri boyunlarına bağlı olarak Cehennem’in daracık bir yerine atıldıkları zaman, oracıkta yok oluvermeyi isterler.” (el-Furkān, 12-13) âyet-i kerîmesini okudu.

Bunun üzerine Rebî -rahmetullâhi aleyh- bayıldı. Onu taşıyarak âilesine götürdük. Abdullah -radıyallâhu anh- öğlene kadar başında bekledi ama Rebî ayılmadı. Akşama kadar bekledi de Rebî nihâyet ayılabildi…” (Ebû Ubeyd, Fedâilü’l-Kur’ân, s. 23)

Cenâb-ı Hak biz kullarını da birçok âyet-i kerîmede, kabri, kıyâmeti, dirilişi, hesabı, Sırâtʼı, Cennet ve Cehennemʼi tefekkür etmeye davet ediyor, âhireti aslâ unutmamayı emrediyor. İlâhî bir tâlimat olarak buyuruyor:

“Onlar Kurʼânʼı düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri kilitli mi?” (Muhammed, 24)

Kur’ân-ı Kerîm’in bilhassa son üç cüzünde, ekseriyetle kıyâmet ve âhiretten haberler veriliyor. Yeryüzünün ne olacağı, gökyüzünün ne hâle geleceği, dağların hallaç pamuğu gibi savrulup denizlerin kaynatılacağı, semâvâtın bir tomar kâğıt gibi dürüleceği, insanların o günün dehşetinden ne hâle geleceği bildiriliyor.

İşte bu nevî hakîkatlerin tefekküründe derinleşerek rikkat kazanan gönüller, hayatı ebediyet ufkundan seyretme firâsetiyle yaşarlar.

Şu hâdise, bu gerçeğin ne kadar da mânidar bir misâlidir:

Halîfe Hârun Reşid hamama gitmişti. Hamamcı, herhangi bir kasıt olmaksızın yanlışlıkla kaynar sudan döktü. Bunun üzerine Hârun Reşid, haşlanan vücudunun şiddetli ıztırapları içinde dışarı çıkarak binlerce sadaka dağıttı ve şöyle dedi:

“–Bugün hamamın suyuna tahammül edemiyorum. Kıyâmet günü nâr-ı cahîme gönderirlerse hâlim nice olur!..”

İslam ve İhsan

TEFEKKÜR NE DEMEK?

Tefekkür Ne Demek?

TEFEKKÜR NASIL YAPILIR?

Tefekkür Nasıl Yapılır?

TEFEKKÜR EDEN İNSAN ŞUURU

Tefekkür Eden İnsan Şuuru

TEFEKKÜR ETMEK İLE İLGİLİ ÂYET VE HADİSLER

Tefekkür Etmek İle İlgili Âyet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.