Peygamber Efendimiz'in Affediciliği

Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in merhameti ve affediciliği nasıldı? Peygamberimizin (s.a.v.) affedici ve merhametli olması ile ilgili örnekler.

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- dâimâ affı tercih eder, mecbur kalmadıkça kimseyi cezâlandırmak istemezdi. Nitekim cezâ vermeye gücü yettiği hâlde kendisine pek çok kötülüklerde bulunan kimseleri hep affetmiş, hattâ herhangi bir söz veya îmâ ile dahî olsa suçlarının hatırlatılmasını ashâbına yasaklamıştır.

Allah Rasûlü -sallâllahu aleyhi ve sellem- müslüman veya kâfir hiç kimsenin kötülüğünü istemez, herkese büyük bir edep ve ahlâk ile muâmele ederdi. Mekke’yi savaşa fırsat vermeden fethettiği zaman, yirmi bir senedir kendisine ve müslümanlara her türlü düşmanlığı yapan insanlar, huzûrunda toplanmış hükmünü bekliyorlardı. Onlara:

“–Ey Kureyş topluluğu! Şimdi benim, sizin hakkınızda ne yapacağımı düşünüyorsunuz?” diye sordular. Kureyşliler:

“–Biz Sen’in hayır ve iyilik yapacağını umarak; «Hayır yapacaksın!» deriz. Sen kerem ve iyilik sahibi bir kardeşsin, kerem ve iyilik sahibi bir kardeş oğlusun!..” dediler. Bunun üzerine Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem-:

“–Ben de Hazret-i Yûsuf’un kardeşlerine dediği gibi:

«…Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yok! Allah sizi affetsin! Şüphesiz O, merhametlilerin en merhametlisidir.»[1] diyorum. Haydi, gidiniz, artık serbestsiniz!” buyurdular. (İbn-i Hişâm, IV, 32; Vâkıdî, II, 835; İbn-i Sa‘d, II, 142-143)

Ve o günü “Yevmü’l-merhame: Merhamet Günü”[2] olarak isimlendirdiler…

AMCASINI VE KIZINI ŞEHİT EDENLERİ AFFETTİ

O gün, Uhud Harbi’nde amcası Hazret-i Hamza’yı şehîd eden Vahşî’yi ve o “şehidlerin efendisi”nin ciğerini hırsla dişleyen Hind’i de affettiler.[3] Kızı Hazret-i Zeyneb’i deveden düşürmek sûretiyle vefâtına sebep olan Hebbâr bin Esved bile bu büyük aftan istifade etmişti. Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- öyle bir incelik gösterdiler ki, Hebbâr’ı affetmekle kalmayıp, aynı zamanda ona hakâret edilmesini ve eski yaptıkları sebebiyle kendisine târizde bulunulmasını da yasakladılar. (Vâkıdî, II, 857-858)

ÂLEMLERE RAHMET OLARAK GÖNDERİLDİ

Mekke fethedildiğinde, Ebû Cehil’in oğlu İkrime kaçmıştı. Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- önceden yaptığı bütün kötülükleri bir kenara bırakarak ona eman verdiler ve yanlarına çağırdılar. Hanımı peşinden uzun yollar giderek Efendimiz’in davetini iletti ve onu Mekke’ye gelmeye iknâ etti. Mekke’ye yaklaştıklarında Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- büyük bir mucize ve muhteşem bir incelik sergileyerek ashâbına şöyle buyurdular:

“–İkrime bin Ebû Cehil mü’min ve muhâcir olarak yanınıza geliyor. Artık onun babasına hakâret etmeyiniz! Zira çok kötü bir insan bile olsa ölüye hakaret etmek, sadece hayatta olan yakınlarını üzer, ölüye ulaşmaz.” (Hâkim, III, 269/5055; Vâkıdî, II, 851)

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- İkrime’nin geldiğini görünce sevinçlerinden ayağa kalkıp üç defa:

“–Merhabâ muhâcir süvârî, hoş geldin!” buyurdular. İkrime -radıyallahu anh- da:

“–Vallâhi yâ Rasûlâllah, İslâm düşmanlığı yolunda harcadığım şeylerin en az bir mislini de Allah -celle celalûhu- Hazretleri’nin yolunda harcayacağım!” dedi. (Hâkim, III, 271/5059; Vâkıdî, II, 851-853; Tirmizî, İsti’zân, 34/2735)

Rasûlullah -sallâllahu aleyhi ve sellem- daha bunun gibi nicelerini affetti… Zira O, yıkmak için değil ıslah etmek ve gönülleri fethetmek için gelmişti. Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmişti.

Dipnotlar: [1] Yûsuf, 92. [2] Vâkıdî, III, 352; Ali el-Müttakî, Kenz, no: 30173. [3] Buhârî, Meğâzî, 23; Müslim, Akdıye, 9.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Hak Din İslâm, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

AFFEDİCİ OLMAK VE CÂHİLLERE UYMAMAK İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Affedici Olmak ve Câhillere Uymamak ile İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.