Para İle İmtihanda Tasavvuf Ne Yapar?

Para ile imtihanın, tasavvufî hayata ehemmiyet veren bir insana tesir etme riski var mıdır? Tasavvufun bu mânâda gönül-akıl terbiyesinde ne kadar etkisi olur?

Gerçek mânâda bir tasavvufî hayattan söz ediyorsak, bu riski de asgarîde görürüz. Çünkü müʼminin para ile imtihanda düştüğü zaafların temelinde, nefsine uyarak Allâhʼın emrinden sapması yer alır.

TASAVVUF NEDİR?

Tasavvuf ise, nefsin ihtiraslarına set çekebilme eğitimidir. Nefse karşı sulhü olmayan bir cenktir.

‒Bir arınma disiplinidir. Kalbi Allahʼtan uzaklaştıran her şeyden sakınarak takvâya erebilme cehdidir.

‒Sadece para ile alâkalı olan değil, her sahadaki ilâhî imtihan tecellîlerinin sırrını âdeta varlığının zerrelerinde hissettiren bir kalbî uyanıklık tâlimidir.

‒Her zaman ve mekânda Hakkʼın takdîrinden ve taksîminden memnun olarak Allah ile dost kalabilme sanatıdır. Hayatın med-cezirleri, değişen şartları ve sürprizleri karşısında rûhî muvâzeneyi koruyup şikâyet ve sızlanmayı unutabilme mahâretidir...

TİCARETLE İLGİLENENLER DAHA ÇOK DİKKAT ETMELİ 

Kapitalizmin meydan bulduğu ve yeşerdiği saha, kanaat ve tevekkülün zaafa uğrayıp, hırs, haset ve ihtirasla haksız kazanç meylinin arttığı ortamlardır. Bu bakımdan mü’minler, kendilerini öncelikle ihtiras ve aşırı istekler noktasında, tasavvufî bir eğitimden geçirmelidirler. Bu da tembelliğe kaçmayan bir kanaat ve tevekkülle gerçekleşir. Kanaat ise, gerçek zenginlik olup kişinin, mal ve mülk ihtirâsına karşı esâret ve kölelikten kurtulması demektir.

Diğer bir gerçek de şudur ki, menfîliklerin âdeta devâsa bir boyuta ulaştığı zamanımızda bunlardan lâyıkıyla korunabilmek, sırf gelişigüzel “fetvâ” ölçülerine göre hareket etmekle mümkün olmaz. Menfîliklerin böylesine çoğaldığı bir mevsimde bunlardan tam mânâsıyla korunabilmek, ancak “takvâ” ölçüleriyle mümkün olabilir. Dolayısıyla zamanımızda tasavvufî tavırlara îtibâr etmek, daha da büyük bir ehemmiyet arz etmektedir. Hakîkaten, günümüzde ticâretle iştigâl eden bir müslüman, nefis tezkiyesi ve kalp tasfiyesinden geçmezse, paradan başka sınır tanımayan kapitalizmin çarkları arasında mânen perişan olur.

Hâlbuki tasavvufî olgunluğa sahip bir müʼmin, maddî olarak kazansa da kaybetse de gönül huzurunu korumasını bilir. Zira kâmil bir müʼmin için mühim olan, para kazanmak veya kaybetmekten ziyâde, para ile olan ilâhî imtihanda kaybetmemektir.

KAYNAK: Osman Nûri TOPBAŞ, Müslümanın Para İle İmtihanı, Erkam Yayınları, 2012, İstanbul

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.