Panik Yok!

Eleştiri yapan insan eleştiri meraklısı olmamalı. Her şeye bir kusur bulup, her tavra müdahale etmemeli. Bardağın dolu tarafını da görmeli. Artıları gözardı etmemeli. Mümkünse eleştiri bir tebessüme sarılıp ta verilmeli.

"Oturup konuşma imkânı bulduğumuzda, muhataplarımızın anlayış düzeyini artıran, gönlünü ferahlatan, ufkunu genişleten sözler söylesek ne kadar güzel olur” diye düşünüyorum. Orada az veya çok bir zaman harcanacaksa, giden sermaye ömürdense, herhalde bir getirisi olmalıdır. Aksine bir tutum harcanıştır. Bizim, boşa harcanacak zamanımız olmadığı gibi, karşımızdakinin içini karartan, sinirlerini geren, kin ve nefrete iten sözler söylemek te iş değildir. Bu, negatif bir durumdur.

Kur’ân-ı Kerim’de; “Kullarıma söyle; sözün en güzelini söyleşinler” buyrulur. (İsrâ sûresi, 53)

Zaten toplum gergin yaşıyor. Gerginliği daha da artırmanın bir manası olmasa gerek.

GÜLLER AÇAN İNSANLAR

Bazı insanlar vardır, hep pozitiftir. Bulundukları meclise olumlu bir hava yayarlar. Kaygıları, problemleri vardır ama onlar, acılarını içlerine atıp hep gülümsemeyi tercih ederler. Geldikleri zaman insanların sevincini çoğaltırlar. Onlar, “dikenlerini içine çevirmiş, dışında güller açan” insanlardır.

Dünyanın binbir türlü hâli var; bayramı var matemi var, sağlığı var hastalığı var, zenginliği var fakirliği var... Durum ne olursa olsun gerilime girmemek, “yandım, bittim” havasına düşmemek, panik yapmamak, Yüce Allah’tan yardım dileyerek, problemleri sükûnetle çözmeye çalışmak... Başa gelenleri, “bir buluttur, gelir geçer” tavrıyla karşılamak müspet, çok güzel bir durumdur.

Cennette değiliz. Ölümlü dünyada yolculuk halindeyiz. Nice Peygamberler, nice büyük insanlar, nice güzel insanlar gelip geçti dünya üzerinden. Bizler de Allah’a sığınarak, yardımını dileye dileye, gayretlerimizi tazeleye tazeleye, kendi türkümüzü söyleye söyleye, nimetlerin ve güzelliklerin farkında ola ola sayılı günlerimizi tamamlasak diye düşünüyorum.

SAADET NEREDE BULUNUR?

“Ruh zevkini çalışmada bulur”muş. El hak, el hak... Doğru efendim aynen öyledir.

İnsan, Yaratıcı Kudret tarafından, hareketliliğe göre programlanmıştır. Çocuğa bakıyorsun; durduğu yerde duramıyor, gittiği yere hep koşarak gidiyor. Dere akmasına, rüzgar esmesine, kuş uçmasına devam ediyor. “Bir diken bile, vakti geldiğinde gülünü açıp kokusunu sunuyor.” Atalarımız, “nerede hareket, orada bereket” buyurmuşlar.

İnsan saadeti bitmez, tükenmez faaliyetlerde, çalışmalarda aramalıdır. “Paslanmaktansa, yıpranmayı” tercih etmelidir. Ne demişler; “meşgul insan, mesut insan.”

Dinlenmeyi de çalışmaya dahil sayıyoruz. Kalbimiz sık sık dinlendiği için bir ömür boyu çalışabiliyor. Dinlenmek, organizmanın tabiî ihtiyacıdır. Bu ihtiyaç, yok sayılamaz.

Dinlenmeyi işi değiştirerekte gerçekleştirebiliriz. Bu demektir ki, beden yorgunluklarını zihnen çalışarak, zihin yorgunluklarını bedenen çalışarak gidermek mümkündür. Böylece hem dinlenme temin edilmiş olur, hem de verim ve bereket artırılmış olur.

Cenâb-ı Hak, Yâsin sûresinde şöyle buyuruyor: “Cennetlikleri mi soruyorsun? Onlar meşgul, meşgul. Hem de en zevkli işlerle.” (a. 55)

İnsan oturup dedi-kodu üreterek, durgun bir hayatı biteviye sürdürerek, kahve köşelerinde, sağına soluna bezgin bezgin bakınarak aslâ mesut olamayacaktır. İnsan bereketi harekette, saadeti çalışmakta bulacaktır.

KUR’AN KONUŞUR

“Hırs, güzellikleri görmemizi engellememelidir” diye düşünüyorum. Bu cümleyi bilhassa tabiattaki güzellikler için kullanıyorum. Diğer alanlar da işin içine dahil.

Bekir Topaloğlu Hocamızın şöyle bir ifadesini hatırlıyorum: “Bütün büyük insanlar tabiata ilgi duymuşlardır. Bilim ilerledikçe bu ilgi hayranlığa dönüşmüştür.”

Tabiat Allah’ın (c.c.) yazdığı bir kitap, bir güzel sanatlar galerisi gibi gözlerimiz önündedir. “Kur’an konuşur, tabiat onu tasdik eder durur.” Nice bin güzellik, görüp idrak edecek insanları beklemektedir.

Tabiat üzerinde odaklanan düşüncemiz bizi hayret ve hayranlığa götürecektir. Bu da imanımızın kuvvetlenmesine, sevinç ve saadetimizin artmasına vesile olacaktır.

Ne ki hırs, yani kazanma duygusunun aşırıya gitmiş hali yorgunluklara yol açmakta, yorgunluk ta çevremize, olup bitenlere, güzelliklere odaklanmamıza engel olmaktadır. Dolayısıyla bizler hırs ve yorgunluklarımızla başbaşa kalmakta, güzellikleri, ince ayar sistemi görememekte, hayret ve hayranlığı yaşayamamaktayız. Bu, büyük bir mahrumiyettir.

DENGE ALTIN KURALDIR

“Denge altın kuraldır, aşırılık aleyhinedir” derler. Ne güzel söylerler efendim. İbadetlerimiz dahil, hayatımızın tamamında bu böyledir. İnsan her zaman pür dikkat yaşayamıyor, kuraların tamamını uygulayamıyor. Gaflete düştüğü, dalgın yaşadığı oluyor. Hatalar yapıyor. Düştüğü hataların farkına varamadığı oluyor.

İşte bu noktada dostça, usulüne uygun ikazlara ihtiyaç hâsıl oluyor. Bu ikazları Allah’ın (c.c.) lütfu olarak görmeli. Aksi takdirde eksiğimizden kusurumuzdan kurtulamıyoruz. Buyrulmuş ki, “tenkide tahammülü olmayan tekamül edemez/gelişemez.”

İkaz ve eleştiride muhatabına dost kalmamız, onu ötekileştirmemek önemli. Zaman, zemin, şartlar önemli. Seviye hâlet-i ruhiye önemli. Onur gurur, izzet-i nefis önemli. Öyle paldır-küldür eleştiri olmaz. Aksi takdirde, kaş yapayım derken göz çıkarmak işten bile değildir.

Eleştiri yapan insan eleştiri meraklısı olmamalı. Her şeye bir kusur bulup, her tavra müdahale etmemeli. Bardağın dolu tarafını da görmeli. Artıları gözardı etmemeli. Mümkünse eleştiri bir tebessüme sarılıp ta verilmeli.

Kaynak: İdris Arpat, Altınoluk Dergisi, Sayı: 383

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.