Osmanlı Devleti Döneminde Nişanla İlgili Bir Düzenleme Yapılmış mıdır?

Osmanlı Devleti aile konusunda kanuni bir düzenleme yapmış mıdır? Özellikle nişanlılık ve nişan hediyeleri konusu nasıl değerlendirilmiştir?

Osmanlı döneminde aile konularında genel olarak Hanefî mezhebi esas alınarak düzenlemeler yapılmıştır. Bu konuda 1917 tarihli 157 maddelik Aile Hukuku Kararnamesi Müslüman toplumu yanında Yahudi ve Hristiyan tebeanın da aile hayatını düzenleyen hükümler getirmiştir. Sözü edilen kanun hükmünde kararnâmenin ilk üç maddesi nişanla ilgilidir. Maddelerin sadeleşmiş şekli şöyledir:

  1. Nişanlanmakla veya söz vermekle nikâh akdi meydana gelmez.
  2. Söz kesildikten sonra taraflardan biri evlenmekten vazgeçse veya vefat etse erkeğin mehir olmak üzere verdiği şeyler mevcut ise aynen ve telef olmuş ise bedel olarak geri istenebilir. Ancak tarafların birbirine hediye olarak verdiği şeyler hakkında hibe (bağış) hükümleri uygulanır.
  3. İkinci maddenin hükmü gayrimüslimlere ait drahoma hakkında da geçerlidir.

Buna göre nişan bozulur ve evlilik gerçekleşmezse, nişan süresince tarafların verdikleri hediyeler için hibeden dönme yoluyla geri almalar olabilir. Ancak Hanefîlere göre, verilen hediyeler tüketilmiş veya tarafların elinden çıkmış olur yahut değişikliğe uğramış bulunur ya da nişanlılardan biri vefat etmiş olursa, artık hibeden rücu edilemez. Belirtilen durumların dışında taraflar rucû yoluyla verilen hediyeleri geri alabilir.[1]

Dipnot:

[1]. Mevsılî, el-İhtiyâr, Beyrut 1875, III, 51.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İSLAM'DA NİŞAN VE NİŞANLANMANIN HÜKMÜ

İslam'da Nişan ve Nişanlanmanın Hükmü

NİŞAN VEYA DÜĞÜNDE EĞLENCE YAPMAK CAİZ MİDİR?

Nişan veya Düğünde Eğlence Yapmak Caiz midir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.