Orucun Geçerlilik Şartları

Orucun sahîh (geçerli) olmasının şartları nelerdir? Oruca niyetin vakti ne zamandır? Oruca nasil niyet edilir?

Orucun sahih olması için üç şartın bulunması gerekir. Hayız ve nifaslı bulunmamak, niyet ve orucu bozan hallerden uzak olmak.

ORUCUN GEÇERLİ OLMASININ ŞARTLARI  

1. Âdetlilik ve Loğusalık Hâlinin Bulunmaması.

Hayız veya nifas halinde bulunan bir kadının tutacağı oruç geçerli değildir. Böyle bir kadın Ramazan ayında tutamadığı oruçları daha sonra kaza eder.

Cünüplükten temizlenmenin orucun sıhhatinin şartı olmadığı üzerinde fakihlerin görüş birliği vardır. Çünkü cünüplüğün giderilmesi mümkündür. Ayrıca cünüplük genel olarak gece, kimi zaman da irade dışı gündüz de meydana gelebilir. Hz. Âişe ile Ümmü Seleme (r. anhümâ)’dan rivâyet edildiğine göre; “Hz. Peygamber, Ramazan ayında ihtilâm olmaksızın cinsel tekarrüb sebebiyle cünüp olarak sabahlar, sonra orucuna devam ederdi.”[1] Yine Ümmü Seleme (r. anhâ)’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: “Rasûlullah ihtilâmdan dolayı değil cinsel tekarrüb sebebiyle cünüp olarak sabahlar, sonra orucunu bozmaz, kazasını da yapmazdı.”[2] Ancak Allah Elçisi’nin ümmetine kolaylık için bu şekilde boy abdestini geciktirdiğini unutmamak gerekir. İmkân olunca akşamdan veya sahurdan önce yıkanmak daha faziletlidir.

Cünüp olarak sabahlayıp boy abdesti alamamış olan kimse veya imsak vaktinden önce hayız ve nifas hâli sona erdiği halde, boy abdesti almaya zaman ve fırsat bulamamış olan bir bayan, sabah vakti girdikten sonra yıkansa o günün orucu sahih olur.[3]

2. Oruca Niyet.

Herhangi bir oruca kalben niyet yeterlidir. Bir kimse geceden yarının Ramazan olduğunu ve kendisinin bu ayda oruç tutacağını kalbinden geçirse veya oruç için sahura kalksa bu bir niyet sayılır. Fakat kalpteki bu niyetin dil ile söylenmesi, onun teyit edilmesi anlamına geldiği için mendup sayılmıştır.

Oruç ister farz, ister nafile olsun, bütün çeşitlerinde niyet şarttır. Çünkü oruç bir ibâdettir. İbadeti âdetten ayırmak için namazda olduğu gibi niyet gerekir. Hz. Peygamber, “Ameller niyetlere göredir, herkes niyet ettiği şeyi görecektir.” [4] buyurmuştur.

a) Niyetin vakti:

Her türlü or uç için mümkün oldukça, sabah vakti girmeden önce veya geceden niyet etmek en faziletli olanıdır. Böylece niyet, oruç ibadetine başlama sırasında bulunmuş olur. Nitekim ikinci fecir girdikten sonra, daha önceden zimmette borç olan oruç çeşitlerine niyet etmek caiz değildir. Kaza orucu gibi.

Niyetin vakti, oruç çeşidine göre, ikiye ayrılır:

1. Güneşin batımından ertesi gün kuşluk vaktine kadar niyet edilebilen oruçlar: Ramazan orucuna, nâfile oruçlara ve tutulacağı gün ve tarih belirtilmiş olan adak oruçlarına, güneşin batımından itibaren ertesi gün kuşluk vaktine hatta öğle namazı vaktinin girmesinden az öncesine kadar niyet edilebilir. Fakat güneşin, tepe noktasından batıya yönelmesinden itibaren akşama kadar artık hiçbir oruca niyet edilemez. Bu konuda mukim ile yolcu veya hasta ile sağlam kimse arasında bir fark yoktur.[5]

Ancak bu gibi oruçlara öğleden önceye kadar niyet edilebilmesi, ikinci fecirden itibaren yiyip içmek gibi oruca engel bir şeyin bulunmamasına bağlıdır. Böyle birşey bilerek veya bilmeyerek vuku bulmuş olunca artık oruca niyet caiz olmaz.

Öğleden önceye kadar nâfile bir oruca niyet edilebileceğini gösteren hadisler vardır. Bunlardan birinde; Allah Elçisi’nin, Hz. Aişe’ye, öğle yemeği hazırlayıp hazırlamadığını sorduğu, Hz. Âişe’nin yiyecek bir şey olmadığını söylemesi üzerine Rasûlullah’ın o gün oruç tuttuğu rivayet edilir.[6]

Mâlikîlere göre, niyetin geçerli olması için güneşin batmasından itibaren gecenin son kısmına kadar veya fecrin doğması ile birlikte yapılması gerekir. Oruç nafile bile olsa zevalden önceye kadar niyet edilemez. Çünkü sabahleyin niyet edilmeyince o günün oruçsuz geçirileceği belirli hale gelmiş olur. Diğer yandan, bir günde hem oruçlu hem de oruçsuz olmak birlikte bulunmaz.[7]

Şâfiîlere göre Ramazan orucu, kaza ve adak orucuna geceden niyetlenmek şarttır. Ancak nâfile oruca zevalden önceye kadar niyetlenmek caiz olur.[8]

2. Güneşin batışından, en geç imsâk vakti girinceye kadar niyet edilmesi gereken oruçlar: Bunlar, zimmette borç olan oruçlardır. Ramazan orucunun kazası, başlanılmış bir nafile orucun kazası, bütün çeşitleri ile kefâret oruçları ile mutlak adak oruçları bu gruba girer.

Bu çeşit oruçlara niyetin geceleyin veya en geç ikinci fecrin başlangıcında yapılması şarttır. Ayrıca bunları niyetle tayin etmek de gereklidir. Bu yüzden bunlardan herhangi biri için ikinci fecirden sonra niyet edilse veya orucun çeşidi kalben de olsa tayin edilmese tutulmaları sahih olmaz. Çünkü bu oruçlar için İslâm’ın önceden belirlediği bir gün yoktur. Bu yüzden bunu oruç yükümlüsünün niyetiyle belirlemesi gerekir.

Diğer yandan, akşamdan böyle bir oruca karar verilmiş olması ve bunun için sahura kalkılmış olması da niyet yerine geçer. Ancak zimmet borcu olan bir oruç, ikinci fecirden sonra niyet edilerek tutulacak olsa, oruç nâfileye dönüşür.

b) Oruca Niyetin Şekli:

Ramazan, belirli adak veya herhangi bir nâfile oruç için mutlak niyet yeterlidir. Meselâ; “yarın oruç tutmaya” veya “yarınki günün orucunu tutmaya” yahut “yarın nâfile oruç tutmaya ” diye niyet edilebilir. Bununla birlikte bunlar için geceleyin niyet edilmesi ve bu oruçların tayin edilmesi, meselâ; “yarınki Ramazan orucunu tutmaya niyet ettim” denilmesi daha faziletlidir.

Fakihlerin çoğunluğuna göre Ramazan’ın her günü için ayrı ayrı niyet etmek şarttır. Çünkü her bir günün orucu kendi başına bir ibadet olup, başka günlerde tutulan veya tutulacak olan oruçla ilişkisi yoktur. Nitekim, bir günün orucu bozulsa, öteki günlerin orucu bundan etkilenmez.

Mâlikîlere göre ise, ara vermeksizin peş peşe tutulması gereken oruçlarda en başta yapılacak tek niyet yeterlidir. Ramazan orucu ile bu orucun kefâreti, adam öldürmenin kefâreti veya zıhar kefâreti gibi peş peşe tutulması gereken oruçlar bu niteliktedir. Ancak bu oruçlar yolculuk, hastalık, hayız veya nifas gibi zorunlu sebeplerle kesilirse, engel kalktıktan sonra yeniden niyet gereklidir. Tek bir niyetin yeterli olduğu oruçlarda her gece niyetlenmek ise menduptur. Dayandıkları delil; “Sizden her kim Ramazan ayına yetişirse oruç tutsun” âyetidir. Ay, tek bir zamana verilen isimdir. Bu yüzden ay süresince oruç tutmak tek bir ibadettir. Bu ise namaz ve hacca benzer, tek bir niyet ile eda edilebilir.[9]

c) Niyetle İlgili Bazı Meseleler:

Bir kaza orucuna ikinci fecrin doğmasından sonra niyet edilse, bununla kaza geçerli olmayacağı için, oruç nâfileye dönüşür. Eğer bu oruç bozulacak olsa kazası gerekir. Çünkü başlanılmış olan bir ibadeti yarıda bırakmak caiz değildir.

Bir kimse daha güneş batmadan, “yarın oruç tutayım” diye niyet etse, ertesi zeval vaktinden önceye kadar bunu teyit etmedikçe oruç tutmuş olmaz. Ancak güneş battıktan sonra yapılacak böyle bir niyet yeterli olur.

Bir kimsenin, geceleyin herhangi bir oruca niyetlendikten sonra, ikinci fecrin doğuşundan önce bu niyetinden vazgeçmesi mümkündür. Yine oruçlu kişi, orucunu bozmaya niyet ettiği halde bozmazsa, aklından geçirdiği veya ifade ettiği böyle mücerret bir niyetle orucu bozulmuş olmaz. Bir kimse Ramazan ayının girdiğini bildiği halde ne oruç tutmaya ne de tutmamaya niyet etmemiş bulunsa - açık olan rivâyete göre - oruçlu bulunmuş olmaz.

Niyetin tereddütlü ve şartlı olmaması gerekir. Meselâ; “yarın davete çağrılırsam iftar etmeye, çağrılmazsam oruç tutmaya niyet ettim.” diye yapılacak bir niyet geçerli değildir. Bu şekildeki tereddütlü bir niyetle oruç tutulmuş olmaz. Ancak “İnşâallah yarın oruç tutmaya niyet ettim.” diye yapılan bir niyet geçerlidir.

Öğleden önceye kadar niyet edilmesi caiz olan oruçlarda, gündüz niyet edildiği takdirde, niyetin o günün başlangıcından itibaren oruçlu bulunmayı kapsaması gerekir. Yoksa niyet edildiği andan itibaren oruç tutmaya niyet edilecek olsa bununla oruç tutulmuş olmaz.

Ramazan gecesinde veya gündüzünde bayılan veya akıl hastalığına yakalanan kimse, istiva zamanından önce ayılıp, oruca niyet etse oruçlu bulunmuş olur.

Bir kimse Ramazan ayında başka bir vacip oruca niyet edecek olsa bu, Ramazan orucuna niyet etmiş sayılır. Ebû Yûsuf ile İmam Muhammed’e göre bu konuda mukim ile yolcu arasında fark yoktur. Ebû Hanife’ye göre ise bu durumda yolcu niyet ettiği vâcip oruç için oruçlu bulunmuş olur. Çünkü onun Ramazan orucunu tutma zorunluluğu yoktur.

Nâfileye niyet edilecek olsa, daha sağlam görüşe göre, Ramazan orucuna niyet edilmiş olur. Hastanın bu şekildeki niyetleri de - sağlam görüşe göre - Ramazan adına yapılmış olur. Yolcu ile hastanın mutlak olarak yapacakları niyetler de Ramazan orucu için yapılmış olur.

Belirli bir adak orucu gününde kefâret veya Ramazan orucunun kazası gibi başka bir vâcibe niyet edilerek oruç tutulmuş olsa, bu oruç -sağlam görüşe göre - o vâcip için sayılır, belirli adak orucunun ise kazası gerekir.

Bir oruç ile hem kefârete hem de nâfileye niyet edilse kefâret olarak caiz olur. Fakat bir oruç ile hem kazaya hem de yemin kefâretine niyet edilse hiç birisi geçerli olmaz. Çünkü bu iki oruç vaciplik açısından eşdeğerdedir. Böyle bir oruç nâfileye dönüşür.

Bir veya daha çok Ramazanlardan kalan oruçları kaza ederken; “üzerine kazası ilk gerekli olan oruca” diye niyet edilmesi daha uygundur. Bununla birlikte, belirleme yapmaksızın, yalnız kazaya niyet edilmesi de yeterlidir.

Bir kadın henüz âdet halinde iken geceleyin oruca niyet etse, ikinci fecirden önce temizlenmiş olursa orucu sahih olur.

Esir olan veya hapiste bulunan kimseler, Ramazan ayının girip girmediği konusunda şüpheye düşseler, araştırma sonucunda ulaştıkları kanaate göre bir ay oruç tutarlar. Bu, kıble ve namaz vaktini araştırmaya benzer. Tutulan bu oruçlar Ramazana rastlamış olur veya Ramazan ayından yahut oruç tutulamayan bayram günlerinden sonra geceleyin niyet ederek tutulmuş bulunursa Ramazan adına caiz olur. Ramazan günlerinden eksik tutulmuşsa, eksik kalan günler kaza edilir. Fakat Ramazan ayından önceye rastlamış olursa caiz olmaz, yalnız nafile oruç tutulmuş olur.

Oruca güneş battıktan sonra niyet edilmesi halinde, ikinci fecre kadar yeme içme ve cinsel ilişkide bulunma oruca zarar vermez. Çünkü geceden yapılan niyet ikinci fecirden itibaren başlayacak olan oruç ibadeti için yapılmış olur. Nitekim, ikinci fecirden önceye kadar bu niyetten dönülmesi de mümkündür.[10]

3. Orucu Bozan Şeylerden Kaçınmak.

Orucun geçerli olması için imsak vakti ile güneşin battığı zaman aralığı içinde yeme, içme ve cinsel ilişki zevklerinden uzak durmak gerekir. Yemek ve içmek, yenilip içilmesi mûtat olan her şeyi içine alır. Sigara, nargile gibi tütün kökenli dumanlı maddeler ile tiryakilik gereği alınan tüm maddeler oruç yasaklarına girdiği gibi, ağızdan alınan her türlü ilaç da bu kapsama girer. Tedavi amacıyla iğne yaptırmanın hükmü ise tartışmalı olup, bunu ve diğer birkaç hususu aşağıda “Orucun Yasakları” başlığı altında açıklayacağız.

Dipnotlar:

[1] A. b. Hanbel, Müsned, VI, 34, 36, 38, 67. [2] Müslim, Sıyâm, 77. [3] İbn Âbidîn, age, II, 116 vd.; Şürünbülâlî, age, 105; Şirbînî, age, I, 423, 432; Zühaylî, age, II, 616 vd. [4] Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 1; Müslim, İmâre, 155. [5] Kâsânî, age, II, 85; İbnü’l-Hümâm, age, II, 43-50, 62; Şürünbülâlî, s. 106; Meydânî, Lübâb, I, 163. [6] Hadisi Dârekutnî rivayet etmiş, “isnadı sahihtir” demiştir. [7] İbn Rüşd, Bidâyetü’l-Müctehid, Mısır (t.y.), I, 284; Zühaylî, age, II, 619, 620. [8] bk. Şirbînî, age, I, 423 vd.; Zühaylî, age, II, 620. [9] Kâsânî, age, II, 85; İbn Rüşd, age, I, 282 vd.; İbn Kudâme, Muğnî, III, 93; Şirbînî, age, I, 424. [10] bk. Kâsânî, age, II, 83 vd.; İbnü’l-Hümâm, age, II, 43 vd.; Şürünbülâlî, s. 106; Serahsî, Mebsût, 3. baskı, Beyrut 1398/1978, III, 128 vd.; el-Fetâvâ’l-Hindiyye, 3. baskı, Bulak 1393/1973, I, 194 vd.; Zühaylî, age, II, 624 vd.; Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, 285 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

ORUCUN TANIMI VE TARİHÇESİ

Orucun Tanımı ve Tarihçesi

ORUÇ TUTMANIN FAZİLETLERİ VE FAYDALARI

Oruç Tutmanın Faziletleri ve Faydaları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.