Orucun Çeşitleri (Şafii Fıkhı)

Oruç, hükümlerine göre çeşitlere ayrılır. Oruç çeşitleri nelerdir?

Şafi mezhebi; İmam Şafi’ye (r.a) nisbet edildiği için bu adla anılmıştır.  Şâfi mezhebinin kurucusu sayılan İmam Şafi (r.a) 767 (Hicri 150) yılında Gazze şehrinde (Filistin) doğdu. 

Şafi mezhebi önce Mısır’da sonra kısmen Suriye, Yemen, Irak ve Mâverâünnnehir’de yayıldı. Günümüzde Irak, Suriye ve Anadolu’nun güney ve doğu bölgelerinde Şafi mezhebi yaygındır.

Orucun Çeşitleri (Şafii Fıkhı)

Oruç, hükümlerine göre çeşitlere ayrılır. Bunlar; tutulması farz olan oruçlar, vacip olan oruçlar, nafile olan oruçlar ve mekruh olan oruçlardır.

a. Farz Olan Oruçlar

Tutulması farz olan oruçlar üç kısımdır:

  1. Ramazan orucu: Zamanın kendisi sebebiyle farz olan oruçtur. Akıllı olup ergenlik çağına gelmiş olan ve oruç tutmaya engel oluşturacak bir özrü bulunmayan Müslümanların Ramazan ayında tutmakla yükümlü oldukları oruçtur.

Ramazan ayına girmek, ya havanın açık olması halinde hilâli görmekle olur ya da havanın kapalı olması halinde Şaban ayını otuz güne tamamlamak­la olur. Konuyla ilgili bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle bu­yurmuştur: "Hilâli görünce oruca başlayın, hilâli görünce de orucu açın. Hava bulutlu olursa Şaban ayını otuza tamamlayın."[1]

Bir ülkede ramazan hilâli görülürse  diğer ülkelerde de oruç tutmak gerekmez. Hilâlin görülmediği bölge hilalin görüldüğü bölgeden 133 kilometrelik bir mesafeden uzak ise bu mıntıkalardan birinde hilâl görülse bile di­ğerinde görülmüş sayılmaz. Bu mesafe aynı meridyen üzerinde bulunan ülkeler arasında değil, ayrı meridyenler üzerinde bulunan ülkeler arasında geçerlidir. Çünkü aynı meridyen üzerinde bulunan ülkelerde ayın doğuşu aynı vakitte olur.

  1. Ramazan orucunun kaza ve keffareti: Bir sebepten ötürü farz olan oruçtur. Vaktinde tutulamayan ya da bir özürden dolayı bozulan Ramazan orucunun kazası ile özürsüz olarak bozulan Ramazan orucunun kefaretini tutmak farzdır.

Ramazan orucunun kaza ve kefareti, günü belli olmayan farz oruç grubundandır. Fakîhlerin çoğunluğuna göre bu oruçların, kaza veya keffarete kaldığı aynı yıl içinde tutulması gerekir.

Ramazan orucu kazaya kalan kimse kaza borcunu Ramazan ayı dışında ve oruç tutmanın mübah olduğu günlerde tamamlar. Keffaret orucunu ise, iki hicri ay veya altmış gün peşpeşe oruç tutmaya engel olmayan bir vakitte tutabilir.

Yeminini bozma, yanlışlıkla adam öldürme, zıharda bu­lunma gibi sebeplerle belli süreler boyunca da kefaret orucu tutmak gerekir.

  1. Adak orucu: Kişinin, tutmak için kendini yükümlü kıldığı oruç oruçtur. Adak orucu, bir kimsenin Allah rızası için tutmayı adadığı oruçtur. Bu oruç iki türlüdür:
  2. Şarta bağlı olmaksızın adanan oruçtur ki, eğer tutulacağı gün belirtilmişse o günde, belirtilmemişse istenilen bir zamanda tutulması vacip olur. Mesela; bir kimse:

"Önümüzdeki Pazartesi günü Allah rızası için oruç tutacağım" demişse o Pazartesi gününde orucu tutması farz olur. Böyle bir zaman belirtmeksizin; "Allah rızası için bir gün oruç tutacağım" diye adakta bulunmuşsa, istediği bir günde bu orucu tutması gerekir.

  1. Nezir orucunun ikincisi ise, şarta bağlı olarak adanan oruçtur. Şart gerçekleştiği zaman bu orucun tutulması farz olur. Mesela; "falan işim olursa Allah rızası için üç gün oruç tutacağım, falan camide itikâfa girersem üç gün oruç tutacağım." diyen kimsenin, şartlar gerçekleşirse adadığı oruçları tutması gerekir.

b. Nafile Oruçlar

Farzlardan ayrı olarak kişinin kendi arzu ve isteğiyle tuttuğu ve tutmakla da Allah'ın rızâsına ermeyi amaçladığı oruçlara nafile oruç denir. Bununla il­gili olarak bir hadis-i şeriflerinde sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Allah yolunda bir gün oruç tutan kişi ile cehennem arasına Allah, yer­le gök arası mesafesi kadar geniş bir hendek koyar."[2]

Şu zamanlarda tutulan oruçlar nafile olarak adlandırılır:

  1. Muharrem ayında özellikle aşûre günü ve civarında oruç tutmak: Muharrem ayında çokca oruç tutmaya çalışılmalıdır. Özellikle Muharrem ayının dokuz, on, onbirinci günleri veya dokuzuncu gününü onuncu günü ile veya onuncu gününü onbirinci günü ile beraber oruç tutmak sünnettir. İbn Abbas (r.a.)’ten rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhü aleyhi ve sellem- Medine’ye gelince Yahudilerin aşure gü­nünde oruç tuttuklarını görmüş ve "Bu oruç nedir?" diye sormuştu. Kendisine “Bu büyük bir gündür. Allah bu günde Musa’yı ve İsrailoğullarını düşmanlarından kurtarmış, bu yüzden Musa da bu günde oruç tutmuştur.” dediler. Hz. Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- de; “Ben Musa’ya sizden daha yakınım.” buyurmuş ve bu günde oruç tutulmasını emretmiştir.[3]
  2. Zilhicce ayının ilk günlerinde ve özellikle Arefe gününde oruç tutmak: Zilhicce ayının başından kurban bayramına kadar geçen dokuz günü oruçlu geçirilmek müstehaptır. Hz. Hafsa (r. anha) şöyle demiştir: “Hz. Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- dört şeyi hiç terk etmemiş­tir: Aşure orucu, Zilhiccenin ilk on günü, her aydan üç gün oruç ve sabah namazından önce iki rekat namaz.”[4]

Zilhicce ayının 9. günü oruç tutulmalıdır. Rasûlullah -sallâllâhü aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur; “Arefe günü tutulan orucun bundan önce ve sonra birer yıllık gü­nahları örteceği Allah’tan umulur.”[5] Bu oruç hac yapmayanlar içindir.

  1. Şevval ayında altı gün oruç tutmak: Ramazan ayından sonraki ay, Şevval ayıdır. Ebû Eyyub’un naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Her kim Ramazan’ı oruçla geçirir de sonra buna Şevval ayından altı gün ilave ederse, bütün yılı oruçlu olarak geçirmiş gibi olur.”[6]

Peygamberimizin, bütün yılı oruçlu geçirmiş olacağı yönündeki ifadesini, “Kim iyilikle gelirse, artık kendisi için onun (o iyiliğin) on misli vardır!.." (Enam, 160) ayetiyle birlikte değerlendiren âlimler, bire on hesabıyla, Ramazan orucunun on aya, altı gün Şevval orucunun da altmış güne karşılık olduğunu ve bu suretle bütün yılın oruçlu geçirilmiş sayılacağını söylemişlerdir. Bu altı günlük oruç peş peşe tu­tulabileceği gibi fasılalı olarak da tutulabilir.

  1. Şaban ayının başlarında oruç tutmak: Sevgili Peygamberimizin Şaban ayının başlarında oruç tutmaya özen gösterdiği eşleri tarafından bildirilmiştir. Abdullah b. Ebû Kubeys, bu hususta Hz. Âişe'den şunları duyduğunu ifade etmiştir: "Rasûlullah'ın (s.a.v.) en fazla oruç tutmaktan hoşlandığı ay, Şaban ayı idi."[7]
  2. Haram aylarda oruç tutmak: Bilindiği gibi haram aylar zilkade, zilhic­ce, muharrem ve receb aylarıdır. Hanefî mezhebine göre bu aylardan her birinde perşembe, cuma ve cumartesi günlerine denk getirerek üçer gün oruç tutmak menduptur.
  3. Ayda üç gün, özellikle kamerî ayların 13, 14 ve 15. günleri oruç tutmak: Hz. Aişe (r. anha), Peygamberimiz -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in her aydan üç gün oruç tuttuğunu bildirmiştir. Ebü Zer (r.a )’ten rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallâllâhü aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Her ayda üç gün oruç tutacağın zaman, 13, 14 ve 15 nci günlerinde tut.”[8] Bu günlere, “eyyam-ı bıyz” (ayın dolunay olduğu beyaz günler) de­nir.
  4. Her hafta pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmak: Usame b. Zeyd (r.a.)’ten rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- pazartesi ve perşembe günleri oruç tutardı. Kendisine bu günleri tercih etmesinin sebebi sorulunca : “İnsanların amelleri Allah Teâlâ’ya pazartesi ve perşembe günle­ri arz olunur.[9] diye buyurdu.
  5. Davud (as)’ın tuttuğu gibi oruç tutmak: Nafile oruçların en faziletlisi bir gün tutup bir gün tutmamak şeklindeki gün aşırı tutulan oruçtur. Rasûlullah –sallâllâhü aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “En faziletli oruç Davud (a.s) in tuttuğu oruçtur. Davud (a.s.) bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.” Abdullah b. Ömer (ra); “Ben daha fazlasını tutabilirim” deyince, Hz. Pey­gamber “Bundan üstünü yoktur”[10] buyurmuştur.

c. Mekruh Oruçlar

a.Visal orucu tutmak: Ara vermeksizin, yani akşamdan iftar etmeksizin bir günün orucunu ertesi güne birleştirerek tutulan oruçtur ve mekruhtur.

b.Dehr (bütün sene) oruç tutmak: Bedenine zarar gelmesinden, vacip ve­ya müstehap bir hakkın heder olmasından korkması durumunda her gün üst üste, hiç ara vermeden oruç tutmak, yılın tamamını veya çoğunu arka arkaya oruçlu geçirmek mekruhtur. Sevgili Peygamberimiz, bedenin de insan üzerinde hakkı bulunduğunu şöyle bildirmektedir: "Doğrusu Rabbinin senin üzerinde hakkı vardır. Ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Bedeninin senin üzerinde hakkı vardır."[11]

Ama bedenine bir zarar gelmesinden veya bir hakkın heder olmasından korkmayan kişinin bu şekilde oruç tutmasında bir mahzur yoktur.

c.Oruç tutmama ruhsatı verilenlerin kendilerini zorlamaları: Zorlanıp sıkıntıya düşmekten korkmaları halinde hasta, yolcu, hamile, emzikli kadınlar ve yaşlı kişilerin oruç tutmaları mekruhtur.

d.Şaban’ın son günlerinde oruç tutmak: Ramazan’ı karşılamak niyetiyle Şaban ayının son günlerinde oruç tutmak -önceden devam edilmiyorsa- mekruhtur. Çünkü esas olan Ramazan ayına dinç girmektir. Bir hadis-i şerifte sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Şaban ayının ortasına gelindiğinde artık oruç tutma­yın."[12]

e.Âfâki olan hacıların Arefe günü oruç tutması: Hac ibadeti başladığında seferi olan, Mekke’ye dışarıdan gelen âfâkilerin, Kurban Bayramından bir gün önce yani Arefe günü Arafat’ta bulundukları süre içerisinde oruç tutmamaları sünnet olan bir davranıştır.

f.Sadece Aşûre günü oruç tutmak: Yalnızca Muharrem ayının onuncu günü tutulan oruç tutmak mekruhtur. Bu günde tutulan orucun mekruh olmaması için bir öncesi gün (Muharremin dokuzuncu günü) veya bir sonrası gün (Muharremin on birinci günü) de oruç tutulmalıdır.

f.Sadece Cuma … günü oruç tutmak: Oruç tutulacak bir güne denk gelmiyorsa Müslümanların Bayramı olan Cuma günü oruç tutmak mekruhtur. Bir gün önce veya sonra oruç tutulursa bu takdirde mekruhluk ortadan kalkar. Mesela; Cuma günü oruç tutmak isteyen kimse, Perşembe veya Cumartesi gününü de oruçlu olarak geçirirse, Cuma gününde tuttuğu oruç mekruh olmaz. Diğer dinlerin kutsal günlerinde, o dine mensup olanlar fazla önemsenmiş veya onlara saygısızlık yapılmış olacağından oruç tutmak mekruh görülmüştür. Cumartesi Yahudilerin, Pazar da Hristiyanların kutsal günleridir. Nevruz, mihrican gibi milli bayram günleri ile buna benzeyen günlerde tutulan oruçlar mekruh değildir. (Bazı mezheplere göre bu günlerde de oruç tutmak mekruhtur.)

Günü belli olan bir nafile oruç, mekruh bir güne rast geldiğinde nafile oruç tutulur. Meselâ Arefe günü Cuma gününe denk gelse amaç o gün sevâp kazanmak olduğu için bu oruç tutulmalıdır.

d. Haram Oruçlar

Tutulması herhangi bir sebepten dolayı haram kabul edilen oruçlar şunlardır:

  1. Bayram günleri (Ramazan bayramının birinci günü, Kur­ban bayramının dört günü) Müslümanların bayram yaptığı anda, sevinçlerini paylaştıkları zamanlarda farz veya nafile oruç tutmak haramdır. Bugünlerde oruca niyet eden kişi günahkâr olur, tuttuğu oruç da geçerli olmaz.

b.Şek günü oruç tutmak: Ramazan ayının girip girmediğinin tam olarak tespit edilemediği Şaban’ın son günü olan şek gününde Ramazan orucu niyetiyle oruç tutmak haramdır.

c.Kadının kocasından izinsiz nafile oruç tutması: Kocasının izin vermemesi halinde kadının nafile oruç tutması caiz olmaz. Bununla ilgili bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuş­tur: "Kocası yanında iken kadın, bir günlüğüne de olsa kocasından izin alma­dan (nafile) oruç tutmasın!"[13]

d.Kadınların hayız ve nifas hallerinde: Özel halleri devam ettiği sürece kadınların oruç tutmaları haramdır. Tut­salar bile oruçları geçerli olmaz. Bugünlerde tutmaları gerekip de bu sebeple tutamadıkları oruçları temizlik dönemine girdikten sonra gününe gün kaza ederler.

e.Ölüm tehlikesi söz konusu ise: Eksik beslendikle­ri için ölmekten veya bir organlarının telef olmasından korkma durumunda bu kişilerin oruç tutmaları haram olur.

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Savm, 5; Nesâî, Sıyâm, 13

[2] Tirmizî, Cihâd, 3

[3] Buhari, Savm 69

[4] Nesâi, Sıyam 83

[5] Ahmed b. Hanbel, V, 196

[6] Tirmizî, Savm 52

[7] Ebû Davud, Savm, 57

[8] Buhari, Savm 56,58; Müslim, Sıyam 181

[9] Ebû Davud, Savm 60

[10] Müslim, Sıyam, 192,203

[11] Buhârî, Ferâiz, 18

[12] Ebû Davud,Savm,12; Tirmizî, Savm,38

[13] Tirmizî, Savm, 172

Kaynak: Hasan Serhat Yeter, FIKIH 1 (Şafii Mezhebi), 2017

İslam ve İhsan

ORUCUN TANIMI, ÖNEMİ VE FAYDALARI (ŞAFİİ FIKHI)

Orucun Tanımı, Önemi ve Faydaları (Şafii Fıkhı)

ORUCUN FARZ KILINIŞI (ŞAFİİ FIKHI)

Orucun Farz Kılınışı (Şafii Fıkhı)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.