Oruca Başlamak İçin Ramazan Hilalinin Görülmesi Şart mıdır?

Oruca başlamak için hilalin görülmesi şart mıdır? Ramazan ayında hilali görünce okunacak dua nedir? Ramazan hilali nasıl gözlenir? Ramazan hilalinin tespiti nasıl olur? Ramazan hilalinin görülmesi ve anlamı.

Şâban ayının yirmi dokuzuncu gününden itibaren hilâli görme araştırmaları yapılır. Sürenin tamamlanması için yine Şevval ayının hilâlini gözetleme çalışmaları yapmak da gereklidir. Eğer Ramazan hilâli görülürse, ertesi gün Ramazan orucu başlar, hava bulutlu olursa Şâban ayının günleri otuza tamamlanır. Sonra oruca başlanır. Ramazan’ın yirmi dokuzuncu günü de Şevval hilâli gözetlenir. Ay görülürse ertesi gün Ramazan bayramı başlar. Görülmezse, Ramazan otuz gün tutulur.

Her kamerî ayın başlangıcı ya hilâli görmekle veya bir önceki ayın günlerini otuza tamamlamakla sabit olur.

RAMAZAN HİLALİNİ GÖRÜNCE OKUNACAK DUA

Hilâli gören kimse üç kere tekbir getirmelidir. İbn Ömer (r.a)’ten rivâyet edildiğine göre, şöyle demiştir; “Hz. Peygamber hilâli gördüğü zaman şöyle dua ederdi:

“Allah’ım! Bu hilâli hakkımızda bereket, iman, emniyet ve huzur vesilesi kıl. Ey hilâl, benim ve senin Rabb’in Allah’tır.” [1]

Hilâlin, güneşin batmasından sonra görülmesi geçerlidir. Ebû Hanife ve İmam Muhammed’e göre, zeval vaktinden önce veya sonra görülecek hilâl ile o gün ne oruca başlanır, ne de oruçtan çıkılır. Belki bu hilâl bir sonraki geceye ait bulunmuş olur. Ebû Yûsuf’a göre ise zevalden sonra görülecek hilâl sonraki geceye, zevalden önce görülecek hilâl ise önceki geceye ait bulunur. Bu yüzden bununla Ramazan veya bayram belirli hale gelir. Çünkü bir hilâl iki gecelik olmadıkça âdetlere göre zevalden önce görülemez.

Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelîler’e göre, gündüz görülecek hilâle itibâr edilmez. Bu hilâl mutlaka gelecek geceye ait olur. Bu konuda hesap uzmanlarının sözleri de geçerli değildir. Ayın her halde geceleyin görülmesi gerekir.

RAMAZAN HİLALİNİN TESPİTİ NASIL OLUR?

1. Gökyüzü açık olduğu zaman Ramazan veya bayramın ispatı için büyük bir topluluğun hilâli görmesi gerekir. Bunların sayısını belirlemek İslâm devletine bırakılmıştır. Açık havada kalabalık bir topluluktan tek kişinin “ben hilâli gördüm” demesi şüphe meydana getirir.

Ebû Hanife’den bir rivâyete göre; hava açık olunca iki adâletli tanığın tanıklığı ile de yetinilebilir.

2. Eğer gökyüzü açık olmayıp; sis, bulut, toz gibi görmeye engel olan şeyler varsa müslüman, adalet sahibi, akıllı, ergen bir kişinin şâhitliği ile yetinilir. Onun hilâli görmüş olduğunu ifade etmesiyle oruca başlamak gerekir. Adâletin ölçüsü, kişinin iyiliklerinin kötülüklerinden fazla olması veya sağlam olan görüşe göre, kötü hallerinin bilinmemesidir. Bu kişi ister erkek, ister kadın olsun, hüküm değişmez. Çünkü hilâli gözetleme meselesi dini bir emir olup, haber nakletmeye benzer. Bu durumda kişinin “şahitlik ederim” demesi şart değildir. Hilâli gören kimsenin tanıklığı hâkim’in önünde, hâkim olmayan yörede ise, köy veya mahalle mescidinde insanların huzurunda yapılır. Onun bu tanıklığına dayanarak insanlar oruca başlarlar.

Hilâli gören birisinin şahitliğine dayanarak hâkimin önünde başkasının tanıklık yapması da geçerlidir. İslâm devlet başkanı veya kadı hilâli görenin tanıklığını kabul etmezse, hilâli gören kimsenin tek başına oruç tutması gerekir. Eğer o gün oruç tutmazsa kaza eder. Bundan dolayı kefâret gerekmez. Çünkü gördüğü şeyin hilâl değil, bir hayal olması da muhtemeldir.

Şâfiîler’e göre tek adaletli tanığın hilâli gördüğüne dair tanıklığına dayansa bile, hâkimin hükmü ile bütün halka oruç farz olur. Nitekim Abdullah İbn Ömer (r.a) hilâli görmüş, bunu Hz. Peygamber’e haber vermiştir. Buna dayanarak hem Hz. Peygamber oruç tutmuş, hem de insanlara oruç tutmalarını emretmiştir.[2] Bu yüzden hâkimin hükmü olumsuz yönü kaldırır ve oruç o beldedeki diğer mezhep mensuplarına da gerekli olur.

Ramazan ayının girmesi dolaylı yoldan da hüküm altına alınabilir. Meselâ; Ramazan ayının birinci günü ödenmesi gereken bir borç için alacaklı mahkemeye başvursa ve hilâli gören iki tanıkla Ramazan ayının girdiğini ispat etse, bu karar müslümanların oruç tutmalarının da başlangıcını teşkil eder.

Şevval ve Zilhicce hilâlleri hava bulutlu olunca adaletli iki erkeğin veya bir erkek ile iki kadının şehâdetiyle sabit olur. Ayrıca şahitlerin tezkiyeleri de yapılmalıdır. Şehâdet ifadesinin kullanılıp kullanılmamasında ve dâvânın şart olup olmamasında ise görüş ayrılığı vardır.

Hâkim ve vâlisi bulunmayan bir yerleşim biriminde, hava bulutlu olduğu halde iki adaletli kimse Şevval hilâlini gördüklerini haber verecek olsalar, insanların iftar edip, bayram yapmalarında bir sakınca bulunmaz.

Kapalı bir havada Ramazan hilâlini yalnız hâkim görse, isterse yerine başkasını naip tayin ederek hilâli gördüğüne tanıklık yapar veya dilerse doğrudan doğruya insanlara oruç tutmalarını ilân eder. Fakat bayram hilâlinde bu şekilde bir kişilik tanıklık yeterli olmaz. Çünkü bununla bir ibadete son verilecektir. Diğer yandan bunda insanların hakkına tanıklık yapmak anlamı vardır. İnsanların hakları konusunda ise ikiden az kimsenin tanıklığı yeterli değildir.

Şâfiîler’de tercih edilen görüşe göre Şevval içinde adaletli tek kişinin tanıklığı yeterli olur, hâkim bununla hükmedince bayram yapılır.

Hava bulutlu olduğu halde iki kimsenin tanıklığını hâkim kabul ederek otuz gün oruç tutulduktan sonra Şevval hilâli görülmezse bakılır: Eğer hava yine bulutlu ise, ertesi gün iftar edilir. Bunda görüş birliği vardır. Fakat hava açık ise, bir görüşe göre iftar edilmez. Ancak daha sağlam görülen başka bir görüşe göre, bu durumda da iftar edilip bayram yapılır.

Dipnotlar:

[1] bk. Buhârî, Savm, 11; Müslim, Sıyâm, 7, 17, Edâhî, 41; Ebû Dâvud, Edeb, 102.

[2] Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletüh, II, 601.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

ORUCUN TANIMI VE TARİHÇESİ

Orucun Tanımı ve Tarihçesi

ORUÇ TUTMANIN FAZİLETLERİ VE FAYDALARI

Oruç Tutmanın Faziletleri ve Faydaları

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.