Oruç Çeşitleri

Oruç ibadeti kaç çeşittir? Ramazan ayı dışında tutulan oruç çeşitleri nelerdir? İslam’da orucun çeşitleri ve oruç tutmanın mendup olduğu günler.

Hanefîlere göre diğer ibadetlerde olduğu gibi oruç da farz, vâcip ve nâfile çeşitlerine ayrılır. Diğer üç mezhepte ise “vâcip” kavramı, Hanefîlerin farz ve vâcip kategorisini birlikte içine alır. Nâfile ise farz ve vâcip dışında kalan dinî görevlerin genel adıdır.

1. FARZ ORUÇLAR

Farz olan oruç deyince ilk akla gelen Ramazan orucu olup, bu önceden belirlenmiş olan ve bilinen bir oruçtur. Özürlü veya özürsüz olarak tutulamadığı takdirde, daha sonra kaza edilmesi de farz hükmündedir.

Kefâret olarak tutulması gereken oruçlar da farz gücündedir. Ramazan orucunun bilerek bozulması durumunda tutulması gereken kefâret orucu ile, zıhâr, yanlışlıkla ve kaza ile adam öldürme, hacda ihramlı iken vaktinden önce tıraş olma ve yemin için tutulacak kefâret oruçları bu gruba girer. Kefâret orucu, yapılan bir hatanın cezası veya telâfisi anlamını taşıdığı için, başlangıçta belirlenmiş bir yükümlülük olmayıp, buna yol açan bir eksiklik durumunda ortaya çıkabilen bir yükümlülüktür. Bu yüzden Ramazan orucu “muayyen farz” diğerleri ise “gayri muayyen farz” olarak nitelendirilir.

Ramazan orucunun kazası da istenilen mübah günlerde tutulabilir. Ancak İmam Şâfi’nin, kazaya kalan Ramazan orucunun aynı yıl içinde kaza edilmesi gerektiğine ilişkin görüşü de dikkate alınarak, zamanında tutulamayan farz orucu mümkün olan en kısa zamanda tutmaya çalışmak uygun olur.

2. VACİB ORUÇLAR

Adak (nezir) orucu ile başlanmış nâfile bir orucun bozulması durumunda bunun kazası vâcip hükmündedir. Kişinin dînen yükümlü olmadığı bir ibadeti yapmayı kendisi için bir yükümlülük hâline getirmesine “adak” denir. Adak yapılırken, orucun tutulacağı gün belirlenmişse, meselâ filan ayın filan günü gibi, bu muayyen bir vacip olur ve orucun belirlenen bu günde tutulması gerekir. Adanan itikâf orucu da belirli günde tutulacağı için muayyen oruç kapsamına girer. Orucun tutulacağı gün belirlenmemişse gayri muayyen vâcip söz konusu olur ki, istenilen mübah bir günde tutulabilir.

Başlanmış bir nâfile oruç bozulunca, bunun kaza edilmesi Hanefîlere göre vâcip, Mâlikîler’e göre farzdır. İmam Şâfi’ye ve Mâlik’ten başka bir rivâyete göre ise, nâfile orucun kazası gerekmez.

3. NAFİLE ORUÇLAR

Farz ve vâcip oruçların dışında tutulan oruçlar genel olarak nâfile oruç olarak isimlendirilir. Nâfile oruç, mübah olan tüm günlerde tutulabilir. Ancak bazı günlerde oruç tutmak daha faziletli görülerek, bu günlerde oruç tutmak sünnet veya mendup kabul edilmiştir. Hz. Peygamber’in sıklıkla oruç tuttuğu ve mü’minleri de oruca teşvik ettiği günler şunlardır.

Oruç Tutmanın Mendup Olduğu Günler:

1. Dâvud (a.s) orucu: Nafile oruçların en faziletlisi gün aşırı oruç tutmaktır. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “En faziletli oruç Dâvud (a.s) ın tuttuğu oruçtur. Dâvud (a.s.) bir gün oruç tutar, bir gün tutmazdı.” Abdullah İbn Ömer, “Ben daha fazlasını tutabilirim” deyince, Hz. Peygamber “Bundan üstünü yoktur” buyurmuştur.[1]

2. Her ay üç gün oruç: Her ayın özellikle 13, 14, ve 15. günlerinde oruç tutmak müstehaptır. Kamerî takvîm hesabına göre bugünlere, “ eyyâm-ı biyz” denir. Ebû Zer (r.a)’ten rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Her ayda üç gün oruç tuttuğun zaman, 13, 14 ve 15 nci günlerde tut.”[2] Hz. Aişe (r. anhâ), Hz. Peygamber (s.a.s.)’in her aydan üç gün oruç tuttuğunu bildirmiştir.[3]

3. Pazartesi-perşembe orucu: Usâme İbn Zeyd (r.a.)’ten rivayet edildiğine göre; Hz. Peygamber pazartesi ve perşembe günleri oruç tutardı. Kendisine bu günleri tercih etmesinin sebebi sorulunca: “İnsanların âmelleri Allah Teâlâ’ya pazartesi ve perşembe günleri arzolunur. Ben amelimin arzı sırasında oruçlu olmayı severim.” [4]

4. Şevval orucu: Ay takvimine göre, Ramazan ayından sonraki ay, Şevval ayıdır. Bu ayda altı gün oruç tutmak müstehaptır. Ayrı günlerde tutulabilirse de, bunların bayramın hemen arkasından peş peşe tutulması daha faziletlidir. Kaza, adak, v.b bir oruç da bu günlerde tutulsa aynı sevap elde edilir. Ebû Eyyûb’un naklettiği bir hadiste şöyle buyurulur: “Her kim Ramazanı oruçla geçirir ve sonra buna Şevval ayından altı gün ilave ederse, bütün yılı oruçlu geçirmiş gibi olur.” [5] Bire on kat ecir hesabıyla Ramazan orucunun on aya, altı gün Şevval orucunun da 60 güne karşılık olduğu, böylece bütün yılın oruçlu geçirilmiş sayılacağı rivayet edilmiştir.[6] Çünkü Kur’an-ı Kerim’de; Kim iyi bir amel işlerse, ona bunun on katı ecir vardır.” buyurulur.[7] Diğer yandan, âdet görme yüzünden Ramazan orucu kazaya kalan bayanların, ortalama altı gün kaza orucunu bu günlerde tutması da onlara bu ecri kazandırır.

5. Arefe günü orucu: Hac’ da olmayanların Zilhicce ayının dokuzuncu gününü oruçla geçirmeleri müstehaptır. Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurmuştur; “Arefe günü tutulan orucun bundan önce ve sonra birer yıllık günahları örteceği Allah’tan umulur.” [8]

6. Zilhicce orucu: Zilhicce ayının ilk dokuz gününde oruç tutmak tavsiye edilmiştir. Ancak hacda olanlara yorgunluk verebileceği için Arefe günü oruç tutmaları mekruh sayılmıştır. Çünkü Hz. Hafsa (r. anhâ) şöyle demiştir. “Hz. Peygamber (s.a.s.) dört şeyi hiç terk etmemiştir: Aşûre orucu, Zilhicce’nin ilk dokuz günü, her aydan üç gün, sabah namazından önce iki rekat namaz.” [9]

7. Aşûre orucu: Muharrem ayının onuncu gününe “âşûrâ” denir. Yalnız bu günde değil bir gün önce veya bir gün sonrasını da ekleyerek oruç tutmak müstehap sayılmıştır. İbn Abbas (r.a)’ten rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a.s.) Medine’ye hicret edince, Yahudiler’in aşûre gününde oruç tuttuklarını görmüş ve bu orucun anlamını yani niçin tutulduğunu sormuştu. Yahudiler, kendisine; bu günün büyük bir gün olduğunu, Allah’ın bu günde Musa’yı ve İsrailoğulları’nı düşmanlarından kurtardığını, bu yüzden Musa’nın da bu günde oruç tuttuğunu bildirince; “Ben Musa’ya sizden daha yakınım” buyurdu ve bu günde oruç tutulmasını emretti.[10] Aşûre orucunu câhiliye döneminde Arapların tuttuğu, Hz. Peygamber’in de Ramazan orucunun farz kılınmasından önce bu orucu tutmayı emrettiği nakledilir.[11] Nitekim daha sonra Ramazan orucu farz kılınınca aşûre orucu bir yükümlülük olmaktan çıkarılmış, fakat aşûre günü oruç tutulması tavsiye edilmiş, müstehap veya sünnet olarak devam etmiştir.

8. Haram aylarda oruç: “Haram aylar” denilen Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarının Perşembe, cuma ve cumartesi günleri oruç tutmak menduptur.

9. Şâban ayı orucu: Şâban ayında oruç tutmak müstehap sayılmıştır. Hz. Âişe şöyle demiştir; “Hz. Peygamber Şâban ayından çok hiç bir ayda oruç tutmazdı, o neredeyse Şâban ayının tamamını oruçla geçirirdi.”[12]

Dipnotlar:

[1] Müslim, Sıyâm, 192, 203; İbn Mâce, Sıyâm, 43; Nesâî, Sıyâm, 76, 77; A. İbn Hanbel, II, 225.

[2] Buhârî, Enbiyâ, 37, Savm, 56, 58; Müslim, Sıyâm, 181; A. İbn Hanbel, II, 158, 188, 189, 194.

[3] San’ânî, Sübülü’s-Selâm, II, 168.

[4] Ebû Dâvud, Savm, 60; İbn Mâce, Sıyâm, 42.

[5] İbn Mâce, Sıyâm, 33; Tirmizî, Savm, 52.

[6] Zühaylî, el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletüh, Dimaşk 1405/1985, II, 589.

[7] En’âm, 6/160.

[8] A. b. Hanbel, V, 196, 297, 304, 307, VI, 128.

[9] Nesâî, Sıyâm, 83; A. b. Hanbel, Müsned, VI, 287.

[10] Buhârî, Savm, 69, Enbiyâ, 24; İbn Mâce, Sıyâm, 41; Mâlik, Muvatta, Sıyâm, 128.

[11] Müslim, Sıyâm, 116.

[12] Müslim, Salât, 176; Ebû Dâvud, Savm, 58; Tirmizî, Savm, 36; Nesâî, Sıyâm, 34-36, 70; İbn Mâce, Sıyâm, 4, 30; A. b. Hanbel, VI, 80, 89, 294, 300, 311.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

 

İslam ve İhsan

ORUCUN TANIMI VE TARİHÇESİ

Orucun Tanımı ve Tarihçesi

ORUÇ TUTMANIN FAZİLETLERİ VE FAYDALARI

Oruç Tutmanın Faziletleri ve Faydaları

ORUCUN FARZ OLUŞUNUN DAYANDIĞI DELİLLER

Orucun Farz Oluşunun Dayandığı Deliller

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • allah razıolsun

    güzel:) tşk

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.