Namazda Sehiv Secdesi Yapmayı Gerektiren Durumlar

Sehiv secdesi Nedir? Namazda sehiv secdesini gerektiren durumlar nelerdir? Sehiv secdesinin hükmü ve yapılış şekli...

  • SEHİV SECDESİ NEDİR?

Hanefi mezhebine göre sehiv secdesi, bir namazın kusurlu kılınması hâlinde, bu kusuru düzeltmek maksadı ile namazın sonunda (son oturuşta Tahiyyatı okuduktan sonra) yapılan secdedir.

Kusur genellikle namazda farzın te'hiri, vâciblerden birinin unutularak yapılmaması (terki), yahut sonraya bırakılması (te'hiri), yahut da vaktinden önce yapılması (takdimi) suretiyle ortaya çıkar. Namaz içinde bu yanlışlıklar hatırlanırsa namaz sonunda sehiv secdesi yapılır.

SEHİV SECDESİNİ GEREKTİREN DURUMLAR NELERDİR?

Hanefî Mezhebine Göre:

  1. Rükünlerden birini tekrar etmek; birden fazla rükû, ikiden fazla secde yapmak gibi.
  2. Rükünlerden birini öne almak veya geciktirmek. Meselâ rükûda iken kıraat rüknü eda edilmeden rükûa gidildiği hatırlanırsa kıyama dönülüp kıraat tamamlandıktan sonra tekrar rükûa gidilir ve bu durumda sehiv secdesi yapılır. Ayrıca bir rükün eda edecek kadar bir süre tereddüt gösterme veya düşünme sebebiyle ara verme, yani sonraki rüknü bu kadar geciktirme sehiv secdesini gerektirir.
  3. Kılınan rek‘at sayısında tereddüt yaşamak. Zaman zaman bu durumla karşılaşan kimse ağır basan kanaatine (zann-ı gālib) göre, böyle bir kanaat oluşmamışsa kesin olarak kıldığını bildiği en az miktarı esas alıp namazın geri kalan kısmını tamamlar ve her iki durumda da sehiv secdesi yapar. Böyle bir durumla ilk defa veya çok nâdir karşılaşan kimse ise namazını yeniden kılar. Mâlikî ve Şâfiî mezhepleriyle Hanbelî mezhebinde bir görüşe göre konuyla ilgili hadis gereğince (Buhârî, “Ṣalât”, 31; Müslim, “Mesâcid”, 89) -ilk defa meydana gelip gelmemesi ayırımı yapılmaksızın- kesin biçimde hatırladığı kısmı esas alıp eksik kısmı tamamlar ve ardından sehiv secdesi yapar. Konuyla ilgili başka rivayetlere dayanan (Zeylaî, II, 173) Hanefîler ise belirtilen durumları ayırt eder. Hanbelî mezhebinde diğer bir görüşe göre imam olarak namaz kıldıran kimse zann-ı gālibini esas alırken münferid namaz kılan kimse kesin bilgiye göre hareket etmek zorundadır.
  4. Selâm vermesi gerekirken yanılarak ayağa kalkmak. Bu durumu farkeden kişi henüz secdeye varmamışsa hemen oturur ve selâm verdikten sonra sehiv secdesi yapar; eğer secdeye varmışsa o rek‘atın ardından bir rek‘at daha kıldıktan sonra sehiv secdesi yapar. Böyle bir durum cemaatle namazda meydana gelirse cemaat imama uymaz ve ayağa kalkmaz. İmam secdeye varmadan oturursa cemaatle birlikte selâm verip sehiv secdesi yapar; secdeye varırsa cemaat imamı beklemeden selâm verir, imam ise bir rek‘at daha kılar.
  5. Vâcibi terketmek. Meselâ Fâtiha veya Fâtiha’dan sonra Kur’an’dan bir miktar okuma (zamm-ı sûre) vecîbesini yerine getirmemek, birinci ve ikinci oturuşlarda Tahiyyat duasını okumamak, rükû ve secdeyi ta‘dîl-i erkâna riayet etmeden yapmak sehiv secdesini gerektirir. Ebû Yûsuf’a göre ta‘dîl-i erkân farz olduğu için terkedilmesi halinde namaz fâsid olur.

Şâfiî Mezhebine Göre:

  1. Namazın “eb‘âz” diye isimlendirilen müekked sünnetlerinden birini terketmek. Bunlar ilk oturuş, ilk oturuştaki Tahiyyat duasını tam okumak, kunut yapmak, kunut için ayakta durmak, kunutun sonunda Hz. Peygamber’e ve ailesine, teşehhüdden sonra Hz. Peygamber’e salavat getirmektir.
  2. Kaç rek‘at kıldığında tereddüt etmek.
  3. Kasten yapıldığında namazı bozan şeyi yanılarak yapmak; kısa rükünleri çok uzatmak, çok az konuşmak, çok az bir şey yemek, bir rek‘at fazla kılmak gibi.
  4. Sözlü bir rüknün yerini değiştirmek; Fâtiha’nın tamamını veya bir kısmını teşehhüd oturuşunda tekrar etmek, Fâtiha’dan sonra Kur’an’dan bir miktar okuma vecîbesini kıyam dışında bir rükünde yerine getirmek gibi.
  5. Kunut, teşehhüd gibi muayyen eb‘âz sünnetlerinden birini yapıp yapmadığında tereddüt etmek.

Mâlikî Mezhebine Göre:

  1. Namazın müekked sünnetlerinden birini veya müekked olmayan sünnetlerden en az ikisini terketmek. Müekked sünnetler Fâtiha’dan sonra en az bir âyet okumak, açık okunması gereken yerde açıktan, gizli okunması gereken yerde gizli okumak, rükû ve secdeye eğilip kalkarken alınan tekbirleri (intikal tekbirleri) söylemek, rükûdan kalkarken “semiallahü li-men hamideh” demek, birinci ve ikinci oturuşlarda Tahiyyat duasını okumak ve her iki teşehhüd için oturmaktır.
  2. Namazın mahiyetine dahil olsun olmasın namazı bozmayacak kadar az bir fiil ilâve etmek. Meselâ rükû ve secde gibi bir rüknü fazladan yapmak, rek‘at sayısına ilâvede bulunmak, çok az bir şey yemek, çok az konuşmak gibi durumlarda sehiv secdesi yapmak gerekir.
  3. Kaç rek‘at kıldığında tereddüt etmek.

Hanbelî Mezhebine Göre:

  1. Namazda belirli hususların eksik kalması.
  2. Namazda belirli fazlalıkların bulunması.
  3. Namazın gereği olan bazı fiillerin yapılıp yapılmadığında tereddüde düşülmesi. Hanbelî mezhebinin bu hususlardaki yaklaşımı Şâfiî mezhebine oldukça yakındır.

SEHİV SECDESİ NE ZAMAN YAPILIR

Sehiv secdesi

  • Hanefî mezhebine göre selâmdan sonra,
  • Şâfiî mezhebine göre selâmdan önce,
  • Mâlikîler’de namazdaki bir eksiklik sebebiyle ise selâmdan önce, fazlalık sebebiyle ise selâmdan sonra, hem eksiklik hem fazlalık sebebiyle ise selâmdan önce yapılır;
  • Hanbelîler’e göre selâmdan önce veya sonra

yapılabilir.

HANEFÎLER’E GÖRE SEHİV SECDESİNİN YAPILIŞI NASILDIR?

Namazın sonundaki oturuşta Tahiyyat ve Salli-Bârik duaları okunduktan sonra iki tarafa selâm verilir, sonra arka arkaya bilinen şekliyle iki defa secde yapılır, oturulup Tahiyyat duası okunur, ardından iki tarafa selâm verilerek namazdan çıkılır.

Sağ tarafa selâm verildikten sonra hemen sehiv secdesi yapılması ve Salli-Bârik dualarının sehiv secdesinden sonraki oturuşta okunması yönünde de görüşler vardır; bu ikinci uygulama özellikle cemaatle kılınan namazda imam için daha uygun bulunmuştur.

Cemaatle namazda imam sehiv secdesini gerektiren bir yanlışlık yaparsa onunla birlikte cemaat de bu secdeleri yapar; imama uyanın yaptığı yanlışlıklardan dolayı sehiv secdesi gerekmez.

Birinci rek‘attan sonra imama uyan kimse (mesbûk) hangi rek‘ata yetişmiş olursa olsun imamla birlikte sehiv secdesini yapar; imamın sehiv secdesini gerektirecek yanlışı yaptığı sırada mesbûkun ona uymuş olup olmaması önemli değildir.

Eğer kaçırdığı rek‘atları tek başına kılarken sehiv secdesini gerektiren bir yanlışlık yaparsa mesbûkun ayrıca bu secdeleri yerine getirmesi gerekir.

SEHİV SECDESİNİN HÜKMÜ NEDİR?

Belirtilen sebepler bulunduğunda sehiv secdesi yapmak

  • Hanefî mezhebine göre vâcip,
  • Şâfiî ve Mâlikî mezheplerine göre sünnettir; ancak bazı Mâlikîler namazda eksiklik hallerinde sehiv secdesi yapmanın vâcip olduğu kanaatindedir.
  • Hanbelî mezhebinde sehiv secdesinin vâcip olduğu görüşü tercih edilmekle birlikte sünnet ve bazı durumlarda mubah olduğuna dair görüşler de bulunmaktadır.

Hanefî mezhebinde, cuma ve bayram namazlarında cemaatin çok kalabalık olması ve sehiv secdesi yapmanın karışıklığa meydan verme ihtimalinin bulunması durumunda bu secdenin terkedilmesi câiz hatta evlâ görülmüştür. Bir namazda sehiv secdesini gerektiren durumlar birden fazla olursa hepsi için bir defa sehiv secdesi yapmak yeterlidir.

SEVİH SECDESİNİ YAPMAYI UNUTAN KİŞİ NE YAPMALIDIR?

Hanefi mezhebine göre tapılması gereken sehiv secdesini yanılarak veya unutarak terk eden bir kimse, eğer selam verdikten sonra gülmek, konuşmak, yönünü kıbleden çevirmek gibi namaza aykırı bir işte bulunursa veya sehiv secdesi yapmaya vakit kalmaz ise, bu kimseden sehiv secdesi düşer. Namazı iade etmesi de gerekmez. Ancak namaza aykırı bir davranışta bulunmadan secdeyi hatırlarsa hemen secde eder (Kâsânî, Bedâî’, I, 174).

PEYGAMBER EFENDİMİZ SEHİV SECDESİ YAPMIŞ MIDIR?

5 VAKİT NAMAZ NASIL KILINIR?

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.