Müreysî Gazvesi Nasıl Gerçekleşti?

Müreysi Gazvesi neden yapıldı? Peygamber Efendimiz’in Hz. Cüveyriye validemiz ile evliliği nasıl gerçekleşti?

Müreysi Gazvesi’ne, Benî Mustalik Harbi de denilmektedir. Mustalikoğulları, Mekke müşriklerinin tahriklerine kapılarak Medîne’ye hücûm etmek üzere kalabalık bir ordu toplamaya başlamışlardı. Bunu haber alan Resûlullâh, yedi yüz kişilik bir ordu ile onların üzerine yürüdü. Allâh Resûlü, Mustalikoğulları’na; “Lâ ilâhe illâllâh, deyiniz de canlarınızı ve mallarınızı koruyunuz!” diyerek seslenmesini Hazret-i Ömer’e emretti. Fakat Mustalikoğulları bu teklifi kabûl etmediler ve ilk oku atan da onlardan biri oldu.

Müslümanlar, Müreysî suyu başında yapılan şiddetli bir hücûm ile düşmanı yendiler. Düşmandan on kişi öldü, Müslümanlardan da bir kişi şehîd oldu.

PEYGAMBERİMİZİN HZ. CÜVEYRİYE İLE EVLENMESİ

Harp sonunda pek çok ganîmet elde edilip, çok sayıda esir alındı. Esirler arasında kabîle reisinin kızı Cüveyriye de vardı.

Esirler, fidye karşılığında serbest bırakılıyordu. Cüveyriye ise Sâbit bin Kays’ın hissesine düşmüştü. Kurtuluş fidyesi için Allâh Resûlü’ne mürâcaat etti. Bu arada babası da geldi, asâletinden bahsedip kızının câriye olamayacağını ileri sürüyor ve şerefinin korunmasını istiyordu. Yanında getirdiği birtakım develeri göstererek:14

“–Bu develer kızımın bedelidir. Onu serbest bırakın!” diyordu. Allâh Resûlü de onun hiç beklemediği bir şekilde:

“–Sakladığın iki deve nerede? Onları niçin getirmedin?” diye sordu.

Vâdide gizlediği iki deveyi kendisinden başka kimsenin bilmediğini zanneden Hâris, hayret ve dehşet içinde:

“–Vallâhi bunu benden başka bilen kimse yoktu!..” dedi. Bu açık mûcize ile hidâyete nâil olarak kendisiyle gelenlerle birlikte îmân etti.

Bunun üzerine Hazret-i Peygamber, Cüveyriye’nin fikrini sordular. Onun kendi yanında kalmak istediğini anladıklarında da fidyesini bizzat verip serbest bıraktılar. (İbn-i Sa’d, VIII, 118) Hür kalan Cüveyriye de kendi arzusu ile Müslüman oldu. Ardından Cenâb-ı Hakk’ın lutfuna mazhar olarak Hazret-i Peygamber ile evlenme şerefine nâil kılındı. Böylece onun daha önce görmüş olduğu bir rüyâ tahakkuk etmişti. Nitekim babası tarafından fidyesi verilip esâretten kurtulma imkânı olmasına rağmen, Resûlullâh’ın yanında kalmak istemesi de bu sebeptendi.

Cüveyriye’nin Hazret-i Peygamber’le nikâhlandığını haber alan ashâb-ı kirâm hazarâtı da:

“–Peygamber akrabâsının esir olması doğru değildir!” diyerek ellerindeki bütün esirleri fidyesiz bir şekilde serbest bıraktılar. Bu hususta Hazret-i Âişe şöyle buyurmuştur:

“–Kavmi için Cüveyriye’den daha hayırlı bir kadın görmedik; onun sebebiyle Benî Mustalik’ten yüz hâne halkı âzâd olundu.” (Ebû Dâvûd, Itk, 2/3931)

Bu ifâdeden de anlaşıldığı gibi Peygamber Efendimiz’in Cüveyriye vâlidemizle evliliği, tamâmen siyâsî bir gâyeye mebnî olarak ve:

“O kendi hevâsına göre değil, vahye göre konuşur (ve iş yapar).” (en-Necm, 3-4) beyânı vechile, nefsânî bir sebeple değil, Allâh Resûlü’nün kalbine vâkî olan murâd-ı ilâhî istikâmetinde gerçekleşmiştir. Nitekim bu evlilikten sonra Benî Müstalik esirleri hürriyete kavuşmuş, daha mühimi de bütün bir kavim Müslüman olmuştur.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hazret-i Muhammed Mustafa 2, Erkam Yayınları

HZ. MUHAMMED (S.A.V.) KİMDİR? HZ. MUHAMMED’İN (S.A.V) HAYATI

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.