Mü'min Suresi 17. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

Mü'min Suresi 17. ayeti ne anlatıyor? Mü'min Suresi 17. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

Mü'min Suresi 17. Ayetinin Arapçası:

اَلْيَوْمَ تُجْزٰى كُلُّ نَفْسٍ بِمَا كَسَبَتْۜ لَا ظُلْمَ الْيَوْمَۜ اِنَّ اللّٰهَ سَر۪يعُ الْحِسَابِ

Mü'min Suresi 17. Ayetinin Meali (Anlamı):

O gün herkese dünyada ne kazandıysa onun karşılığı verilecektir. O gün kimseye haksızlık yapılmayacaktır. Şüphesiz Allah, hesâbı pek çabuk görendir.

Mü'min Suresi 17. Ayetinin Tefsiri:

Kıyamet günü herkes kabirlerinden kalkıp apaçık ortaya çıkar. Bütün amelleri, fiilleri ve meziyetleriyle görülür. Dünyada gözlerden saklı olarak yapılan bütün gizli şeyler o gün meydana serilir. Çünkü o gün yeryüzü hiçbir tümseği, hiçbir iniş çıkışı olmayan dümdüz bir saha hâline getirilir. (bk. Tâhâ 20/105-107) Allah’tan en küçük bir şey bile gizli kalmaz. O gün ya Cenâb-ı Hak veya vazifeli bir melek tarafından mutlak mülk ve hâkimiyetin kime ait olduğu sorulur. Yine ya Cenâb-ı Hak, ya melekler yahut mü’min-kâfir bütün mahşer halkı tarafından koro halinde ve yüksek sesle: “Bu gün mutlak mülkiyet ve hâkimiyet, tek olan, her şeyi kudretine boyun eğdiren Allah’ındır!” (bk. Mü’min 40/16) diye nidâ edilir. O gün herkes dünyada ne kazandıysa ona göre karşılık görür. Çünkü o gün zerre kadar bir haksızlık söz konusu değildir.

Âyette işaret edilen haksızlık ve adâletsizlik farklı şekillerde olabilir:

  Bir kimse hak ettiği mükâfatı alamaz.

  Bir kimse hak ettiği mükâfatı tam olarak alamaz.

  Kişi haketmediği halde haksız yere cezalandırılır.

  Kişi cezayı hakettiği halde ceza görmekten kurtulur.

  Bir kimseye hakettiği cezadan daha azı verilir.

  Zulmeden beraat ederken, mazlum öylece bakakalır.

  Kişinin günahı bir başkasına yüklenir…

İşte Allah Teâlâ âhiret mahkemesinde bu tür adâletsizlikler yapılmayacağını ve herkesin yaptıklarının tam karşılığını alacağını haber vermektedir. O’nun hesaba çekmesi de çok süratlidir. Her şey tam olarak ilmi dâhilinde olduğu için düşünmeye veya saymaya ihtiyacı yoktur. Birisiyle meşgulüm diye diğerini ihmal etmez. Aynı anda hepsine rızık verdiği gibi, hepsini de aynı anda hesaba çeker.

O halde:

Mü'min Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

Mü'min Suresi 17. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.