Muhammed Hamidullah Kimdir?

Muhammed Hamidullah kimdir? Son devir İslam alimlerinden Muhammed Hamidullah’ın hayatı.

Muhammed Hamidullah, 19 Şubat 1908’de Hindistan’ın Haydarâbâd şehrinde dünyaya geldi. Ailesi köklü ilmî geleneğe sahip olup Arap müfessir ve mutasavvıfı Mahdûm Mehâimî’nin soyundan gelmektedir. Babası Haydarâbâd Nizamlığı başmüftülerinden Ebû Muhammed Halîlullah’tır. İlk bilgileri babasından aldıktan sonra dinî eğitimini Câmia Nizâmiyye’de tamamladı ve yüksek lisans seviyesine denk bir derece olan “mevlevî kâmil” unvanını aldı. Ardından mezun olduğu Osmâniye Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde devletler hukuku alanında yüksek lisans yaptı. 1929’da Hanefî âlimlerinin eserlerini neşretmek amacıyla oluşturulan Meclisü ihyâi’l-maârifi’n-Nu‘mâniyye’nin kuruluşuna katıldı.

Muhammed Hamîdullah, asistan olduğu Osmâniye Üniversitesi tarafından, İslâm devletler hukukuyla ilgili doktorasını tamamlamak için Almanya’nın Bonn şehrindeki Rheinische Friedrich Wilhelms Üniversitesi’ne gönderildi. Çalışmaları sırasında San‘a, Mekke, Medine, Beyrut, Şam ve Kahire kütüphanelerinde araştırmalarda bulunduktan sonra 1932 yılında İstanbul’a gitti ve Şerefettin Yaltkaya, İsmail Saib Sencer, Hellmut Ritter, Osman Rescher gibi ilim adamlarıyla görüştü. Doktorasını yaparken Paul Ernst Kahle ve Salim Fritz Krenkow’dan faydalandı. Bu süre içerisinde aynı üniversitede Arapça ve Urduca dersleri verdi, Islamic Culture dergisinin Avrupa muhabirliğini yaptı. 1933’te tezini tamamladı.

Paris’te Sorbonne Üniversitesi’ne sunacağı ilk dönem İslâm diplomasisi hakkındaki diğer bir doktora teziyle ilgili olarak Avrupa ve Kuzey Afrika kütüphanelerinde yazma eserler ve özellikle Fransız şarkiyatçısı M. Gaudefroy-Demombynes’in yanında İslâm’ın ilk dönemine ait siyasî belgeler üzerinde çalıştı. Bu tezini de (Corpus des documents sur la diplomatie musulmane à l’époque du prophète et des khalifes ortodoxes, Paris 1935) verdikten sonra bir süre Henri Laoust, Louis Massignon ve William Marçais’nin Collège de France’taki derslerine katıldı. Ardından ülkesine döndü ve 1936-1946 yılları arasında Osmâniye Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde İslâm hukuku ve devletler hukuku profesörü olarak görev yaptı; ayrıca Dinî İlimler Fakültesi’nde ders verdi.

1946 yılında Haydarâbâd Nizamlığı’nın Birleşmiş Milletler’e üye olması için kurulan delegasyona seçilen Hamîdullah, yurt dışındayken Hindistan’ın Haydarâbâd Nizamlığı’nı işgal etmesi üzerine (1948) ülkesine dönmedi. Haydarâbâd’ın bağımsız bir devlet olarak tanınmasını sağlamak amacıyla çalışmalar yaptığı için Hindistan hükümeti de onun Haydarâbâd topraklarına girmesini yasakladı. Hindistan ile İngiltere arasındaki suçluların iadesi anlaşmasına göre İngiltere’ye girişi engellenince Fransa’ya yaptığı sığınma başvurusunun kabul edilmesi üzerine 1996 yılına kadar orada vatansız (heimatlos) statüsünde yaşadı. 1954’te Paris’teki Centre National des Recherces Scientifiques’te araştırmacı olarak çalışmaya başlayan ve 1978 yılında emekli olduktan sonra da araştırmalarına devam eden Hamîdullah, rahatsızlığı ilerleyince 1996’da Amerika Birleşik Devletleri’ne giderek Florida eyaletinin Jacksonville şehrindeki akrabalarının yanına yerleşti. 17 Aralık 2002 tarihinde vefat etti, mezarı Jacksonville’deki Müslüman kabristanındadır.

ESERLERİNDEN TELİF ÜCRETİ ALMAZ, GELEN ÜCRETLERİ DE BAĞIŞLARDI

Muhammed Hamîdullah alçak gönüllülüğü, nezaketi, dindarlığı, dünya nimetlerine ve paraya değer vermemesiyle tanınmış ve hiç evlenmemiştir. Eserlerinden telif ücreti almazdı. Hz. Peygamber’in hayatıyla ilgili çalışmalarından dolayı Pakistan Devleti’nin kendisine lâyık gördüğü en yüksek dereceli hilâl-i imtiyâz nişanını kabul etmiş, fakat para ödülünü İslamâbâd’daki İslâm Araştırmaları Enstitüsü’ne bağışlamıştır. Aynı şekilde Kral Faysal para ödülünü de almamıştır. Kendisine Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı tarafından Türk yazılı edebiyatının gelişmesine yardım eden yayınları dolayısıyla takdir ve teşekkür belgesi, İstanbul’daki bir kültür vakfı tarafından “Türk Millî Kültürüne Hizmet Şeref Armağanı” ödülü verilmiştir. Muhammed Hamîdullah Urduca, Hintçe, İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca, Rusça, Arapça, Farsça ve Türkçe biliyordu. Mescid-i Nebevî’de kıraat âlimi Hasan b. İbrâhim eş-Şâir’in huzurunda Kur’ân-ı Kerîm’i baştan sona kadar kıraat etmiş ve bir icâzetnâme almıştır.

1950’lerin başlarında bir süre Pakistan Devleti’nin ilk anayasasıyla ilgili hazırlık çalışmalarına katılan Hamîdullah, 1951’de İstanbul’da düzenlenen XXII. Milletlerarası Müsteşrikler Kongresi’nde sunduğu İslâm hukukunun kaynaklarına dair tebliğiyle dikkatleri üzerinde topladı. 1952 yılından itibaren yirmi üç yıl boyunca İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi İslâm Araştırmaları Enstitüsü’nde misafir profesör sıfatıyla ders verdi. Bu enstitüde bulunduğu sırada kendisine asistanlık yapanlar arasında Fuat Sezgin ve Salih Tuğ yer almaktadır. Aynı süre içinde Ankara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi ile Erzurum Atatürk Üniversitesi İslâmî İlimler Fakültesi’nde İslâm tarihi, İslâm müesseseleri tarihi, mukayeseli dinler tarihi ve İslâm hukuku dersleri okuttu; ayrıca İstanbul, İzmir, Konya ve Kayseri’de çok sayıda konferans verdi. Derslerini ve konferanslarını takip eden, daha sonra İslâmî ilimler alanında akademik çalışma yapanlar arasında Hayreddin Karaman, Bekir Topaloğu, Suat Yıldırım, Yusuf Ziya Kavakçı ve İhsan Süreyya Sırma da bulunmaktadır. Hamîdullah Paris’te Centre National des Recherches Scientifiques’teki görevi sırasında Paris Camii’nde de cuma günleri dersler verdi ve burada bir İslâm kültür merkezinin kurulmasına katkıda bulunup uzun süre France-Islam dergisini yayımladı. Amicales des Musulmans en Europe’un faaliyetlerine katıldı ve l’Association des Etudiants Islamiques en France’ta haftalık konuşmalar yaptı.

Paris’te yaşadığı sürece aralarında entelektüellerin de bulunduğu pek çok kimsenin İslâmiyet’i kabul etmesine vesile oldu.

Ayrıca Avrupa’da İslâm’ın tebliği amacıyla 1950’li yıllarda Cenevre’de Centre Islamique de Génève adlı bir araştırma ve yayın kurumunun teşekkülüne ve yayınlarına destek verdi. Paris’te akademik çalışma yapan Türk öğrencilerine yardımda bulundu. İslâmî ilimlere bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşarak uzmanlık alanının dışında da inceleme ve araştırmalar yapan ve bunları ilk kaynaklara dayandırmaya çalışan Hamîdullah, özellikle İslâm tarihiyle ilgili çalışmalarında sadece tarihî bilgileri aktarmakla kalmamış, bazan olayların geçtiği yerlere bizzat gidip incelemeler yaptıktan sonra kendi yorum ve değerlendirmelerini katmıştır. Bunları yaparken genelde akılcı bir tutumla ispatlanmamış herhangi bir hususu kabul etmekten uzak durmuş, çalışmalarında sadece tarihî bilgileri gözler önüne sermek yerine olayların gerçek sebeplerini araştırmaya ve bunların sonuçlarını göstermeye gayret etmiştir. Hamîdullah’ın başta mûcizeler olmak üzere bazı konularda akılcı yönü ağır basan açıklamaları zaman zaman eleştirilmiştir. Ona göre bazı insanlar mûcize sebebiyle inandıkları, bazıları da böyle bir etkinin altında kalmadan iman ettikleri için mûcizenin inanç açısından etkisi kesin değildir. Mi‘rac hadisesinde de önemli olan husus Allah’a doğru yüceliştir; nerede ve nasıl olduğu fazla ehemmiyet taşımaz.

Muhammed Hamîdullah, rivayete dayalı yöntemler kullanmaları açısından hadis ve tarih ilimleri arasında yakın bir ilişki bulunduğu görüşündedir. İnsanların tarihî belgeleri ilk elden alma arzusu sonucunda belgelerin büyük bir kısmının metinleri bu iki ilim sayesinde günümüze kadar gelebilmiştir. Hadislerle ilgili rivayetlerin güvenilir olup olmadığını tesbit etmekten çok rivayetlerden hareketle Hz. Peygamber’e ve dönemine ait daha kesin bilgilere ulaşmak önemlidir. Onun Hemmâm b. Münebbih’in sahîfesini neşretmesiyle, şifahî rivayetlerin aktarılmasının ilk dönemlere ait verilere ulaşmada uygulanan tek yöntem olmadığı ispatlanmıştır. Böylece Ignaz Goldziher’in ortaya attığı, rivayetlerin toplumun ihtiyaçlarına göre sonradan uydurulup şifahen nakledildiği iddiasının aksine yazılı rivayetten de destek alan bir hadis aktarma yönteminin bulunduğu anlaşılmıştır.

MUHAMMED HAMİDULLAH'IN ESERLERİ

Muhammed Hamîdullah’ın eserlerinden bazıları şunlardır:

A) Telif Eserleri. 1. Quran in Every Language. 2. Mecmûʿatü’l-ves̱âʾiḳı’s-siyâsiyye li’l-ʿahdi’n-nebevî ve’l-ḫilâfeti’r-râşide. 3. The Muslim Conduct of State. 4. The Battlefields of the Prophet Muhammad.

B) Neşirleri. Ebü’l-Hüseyin el-Basrî, el-Muʿtemed fî uṣûli’l-fıḳh; İbn İshak, es-Sîre; Reşîd b. Zübeyr, eẕ-Ẕeḫâʾir ve’t-tuḥaf, Ebû Hanîfe ed-Dîneverî’nin Kitâbü’n-Nebât.

Kaynak: DİA, AA

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.