Muaz İbni Enes (r.a.) Kimdir?

Muaz ibni Enes (r.a) kimdir? Muâz İbni Enes el-Cühenî Peygamber Efendimizden (s.a.v) kaç hadis rivayet etmiştir? Muaz ibni Enes hakkında bilinmesi gerekenler...

Muâz İbni Enes el-Cühenî radıyallahu anh, Medineli sahâbîlerdendir.

Muâz ibni Enes el-Cühenî radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’le gazvelerde bulunmuş bahtiyar bir sahâbî!...

Müslümanın günlük hayatında lazım olacak bilgileri öğreten hadisleri nakleden bir tebliğ eri!...Selam vermek, öfkeyi yenmek, mütevâzi olmak, sâde giyinmek, hamd ve şükür halinde yaşamak gibi İslâm’ın üstün ahlâkı ile ilgili hadis-i şerifleri rivayet eden bir ilim eri!...

Muâz ibni Enes el-Cühenî radıyallahu anh, “Medine’li Sahâbî” diye meşhurdur. “Halîfu’l-Ensar / Ensarla anlaşmalı” diye tanınır. Onun tek başına mı yoksa kabile olarak mı Medine’ye gelip Ensar’la anlaşma yapıp himaye altına girdiğine dair tafsilatlı bilgi bulunmamaktadır. (İsabe, VI, 107)

O, el-Cühenî diye anıldığına göre meşhur Cüheyne kabilesine mensubdur. Bu kabile, Hicaz ülkesinde Medine’ye yakın Yenbû taraflarında yaşayan büyük bir kabiledir. Mısır, Şam ve Yemen taraflarında da Cühenî adını taşıyan başka kabileler bulunmaktadır.

Muâz ibni Enes el-Cühenî radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’le bazı gazvelerde birlikte bulunmuştur. Bu gazvelerde geçen bir hatırayı kendisi aşağıda anlatmaktadır.

PEYGAMBER EFENDİMİZDEN (S.A.V) KAÇ HADİS RİVAYET ETMİŞTİR?

Kaynaklarda onun hayatı hakkında fazla bir bilgi verilmemektedir. Nerede doğup büyüdüğü ve nerede vefat ettiği bilinmemektedir. Sadece onun Sevgili Peygamberimiz’den otuz kadar hadis rivayet ettiği nakledilmektedir. Bu hadis-i şerifler, İslâm’ın güzel ahlâkı ile ilgili olup, Müslümanın günlük hayatını tanzim eden bilgiler ihtiva etmektedir. Onlardan birkaçı şöyledir: Muâz İbni Enes radıyallahu anh’den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Gereğini yapmaya gücü yettiği halde öfkesini yenen kimseyi Allah, Kıyamet günü herkesin gözü önünde çağırır, hûriler arasından dilediğini seçmekte serbest bırakır.” (Ebû Dâvûd, Edeb 3 ; Tirmizî, Birr 74; Kıyâmet 48; İbni Mâce, Zühd 18)

Muâz İbni Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Ra­­lullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kimse yemek yedikten sonra: Bana bu yemeği yediren, sonucu etkileyecek bir güç ve kudretim olmaksızın onu bana nasip eden Allah’a hamd olsun, derse, geçmiş günahları bağışlanır.” (Ebû Dâvûd, Libâs 1; Tirmizî, Daavât 56; İbni Mâce, Et`ime 16.)

Buhârî rivayetinde şu kısım ilave edilmiştir: “Kim bir elbise giyer ve: “Bunu bana giydirip, tarafımdan bir güç ve kuvvet olmaksızın beni bununla rızıklandıran Allah’a hamdolsun” derse geçmiş ve gelecek günahları affedilir.” (Buhârî, Târihu’l-Kebir, VII, 360)

Riyazus Salihin Terceme ve Şerh­in­de şöyle denilmektedir:

“İslâm’ın görgü kurallarına göre yemeğe başlarken “bismillâh” demek, yemekten sonra da “elham­dü­lillâh” diyerek bitirmek sünnettir. Her mü’min için bu davranış bir ahıret zenginliğidir. Mizan için sevabtır. Sevgili Peygamberimizin sünneti üzere, onun izinde yürümektir. Verdiği nimetlerden dolayı Allah’a daha çok teşekkür etmek isteyenler, hadislerde zikredilen dualardan birini yapmalıdır. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in en çok yaptığı kısa dualardan biri şudur: “Elhamdülillâhillezî et`amenâ ve sekânâ ve ce`alenâ müslimîn / Bizi yediren, içiren ve bizi müslüman eden Allah’a hamd olsun.”

Muâz İbni Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir kimse, gücü yettiği halde mütevazî davranarak lüks elbise giymeyi terkederse, Allah kıyamet gününde o insanı yaratıklarının en başında huzuruna çağırır ve onu îman ehlinin giyeceği elbiselerden dilediğini giymede serbest bırakır.” (Tirmizî, Sıfatu’l-kıyâmet 39. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 338, 339)

Muaz İbni Enes el-Cühenî radıyallahu anh anlatıyor:

“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Kim sabah namazından sonra, iki rekatlik kuşluk namazını kılıncaya kadar hayırdan başka bir şey söylemeden namaz kıldığı yerde oturur beklerse, Allah onun günahlarını, denizin köpüğü kadar çok da olsa bağışlar.” (Ebû Dâvud, Salat 301)

Muaz İbni Enes radıyallahu anh selâm vermekle ilgili bir hadis rivayet etmiştir. Bu, aşağıda nakledilen iki hadisin benzeridir. Farklı olarak hadisin devamında, bir başkasının gelip “ve mağfiretuhu” kelimesini de ilave ettiği ve buna Rasûl-i Ekrem Efendimiz’in: “Kırk (sevab)” dediği ve: “Böylece (ziyade edilen her kelime için) sevap artar” buyurduğunu anlatmıştır. (Ebû Dâvud, Edeb 144) Hadisler şöyle nakledilmiştir:

 İmrân İbni Husayn radıyallâhu anhümâ şöyle anlatıyor: “Biz Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ‘in yanında iken bir adam gelerek selam verdi. “Esselâmu aleyküm!” dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem selâmına mukabele etti. Adam oraya oturdu. Efendimiz: “On sevap kazandı!” buyurdular.

Sonra birisi daha geldi. “Esselâmu aleyküm ve rahmetullâh!”dedi. Efen­di­miz onun selâmına da mukabele etti. Adam oturdu. Efendimiz: “Yirmi!” dediler.

Bir müddet sonra biri daha geldi ve: “Esselâmu aleyküm ve rah­me­tullâhi ve berekâtuh” dedi. Efendimiz selâmına mukabele etti, adam oturdu. Efendimiz bu sefer: “Otuz!” buyurdular.

Selmân-ı Fârisi radıyallahu anh da aynı olayı şöyle naklediyor: “Bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e gelerek: “-Esselâmu aleyke!” dedi. Efendimiz de: “-Ve aley­ke’s-selâmu ve rahmetullah!” diye cevap verdi. Bir başkası geldi: “-Esselâmu aleyke ve rahmetullah!” diye selam verdi. Efendimiz buna: “-Aleyke’s-selâmu ve rahmetullahi ve berekâtuh!” diye cevap verdi. Başka birisi geldi ve: “-Esselâmü aleyke ve rahmetullahi ve berekâtüh!” dedi. Efendimiz buna da: “-Ve aleyke!” diye cevap verdi. Adam hayretini gizleyemeyerek: “-Ya Rasûlallah! Falan, falan gelip size selam verdiler. Siz de onlara bana söylediğinizden daha fazlasını söyleyerek mukabele ettiniz” dedi. Fahr-i Kâinat sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz ona: “Sen bize söyleyecek bir şey bırakmadın ki! Allah Teâlâ Hazretleri “Size bir selam verildiği zaman, ondan daha iyisiyle mukabele edin veya aynıyla selam verin...” (Nisa: 86) buyurmuştur. Biz sana aynısıyla mukabele ettik” buyurdu.

Muâz ibni Enes radıyallahu anh, bulunduğu gazvelerde geçen bir hatırasını şöyle anlatır: “Ben Rasûlullâh sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte bir gazveye çıkmıştım. Askerler konak yerlerini daralttılar ve yolu kestiler. Bunun üzerine Nebî sallallahu aleyhi ve sellem bir münâdî göndererek askerler arasında şöyle nidâ ettirdi: «–Kim bir yeri daraltır veya bir yolu keser (veya bir mü’mine ezâ verirse) onun cihâdı yoktur.»“ (Ebû Dâvûd, Cihâd, 88/2629; Ahmed, III, 441)

Askerlerin konak yerlerini daraltmasından maksat, her askerin rastgele bazı yerleri işgal ederek, ihtiyaçlarından fazla mekân tutup diğer insanlara eziyet vermeleridir. Yolları daraltmalarından maksat ise eşyalarını halkın geçe­ceği yollara koyarak, insanların geçişlerine mâni olmalarıdır.

Rasûl-i Zîşân sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, askerlerin lüzumsuz yere yerleri ve yolları daraltarak Allâh’ın kullarına eziyet etmelerinin ne kadar büyük bir hatâ olduğunu îlân etmiş ve askerlerin bu hareketten hassâsiyetle kaçınmalarını sağlamak için de mübala­ğalı bir üslûb ile cihâddan hiç bir sevab alamayacaklarını ifâde buyurmuştur.

Muâz ibni Enes radıyallahu anh, Ebü’d-Derdâ radıyallahu anh gibi meşhur sahâbîlerden de rivâyette bulunmuştur. Kendisinden oğlu Sehl İbni Muâz radıyallahu anh hadis rivayet etmiştir. Rivayetleri Ahmed İbni Hanbel’in “Müsned” inde (III, 437, IV, 234) ve dört büyük “Sünen” de yer almıştır. Hayatının son zamanlarını Mısır’da geçirmiş olan Muâz ibni Enes el-Cüheni radıyallahu anh, Abdülmelik İbni Mervân’ın halifeliği döneminde vefât etmiştir. (İsâbe, VI, 107)

Allah ondan râzı olsun. Rabbimiz cümlemize Muâz ibni Enes el-Cühenî radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadislerden hisseler alabilmeyi ve şefaatlerine erebilmeyi nasib eylesin. Âmin.

Kaynak: Mustafa Eriş, Sayı : 382 - Aralık 2017, Altınoluk Dergisi

 

İslam ve İhsan

SAHABELER PEYGAMBERİMİZİ NASIL SEVERDİ?

Sahabeler Peygamberimizi Nasıl Severdi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.