Mirasçıların Sınıfları

İslam hukukuna göre mirasçılar sekiz sınıftır.

Mirasçılar sekiz sınıf olup şunlardır:

1) Belirli pay sahipleri: Alacakları paylar Kitap, sünnet veya icmâ ile belirlenmiş olan bu sınıfa “ashâbu’l- ferâiz” denir. Bunların sayısı 12 olup şunlardır: Miras bırakan kimsenin; kocası, karısı, babası, annesi, dedesi, kızı, oğul kızı, ana) baba bir kız kardeşi, baba bir kız kardeşi, sahih ninesi, ana bir erkek kardeşi ve ana bir kız kardeşi. Bunlar için belirlenen paylar Nisâ, 11, 12 ve 176. ayetlerde belirtilmiş olup; 1/2, 1/3, 1/4, 2/3, 1/6 ve 1/8 olmak üzere belirlenmiştir.

2) Asabe: Araya kadın girmeden, miras bırakana doğrudan bağlanan erkek hısımlardır. Oğul, oğlun oğlu, baba, babanın babası, ana baba bir veya baba bir erkek kardeş veya bunların erkek çocukları, amcalar veya bunların erkek çocukları gibi. Bunlar belirli pay sahibi mirasçı yoksa bütün mirası, varsa onlardan kalanı alan mirasçılardır. Aynı hizadaki kadınla bulununca ise onun iki katı miras alırlar. Asabenin mirasçılığı şu hadise dayanır: “Ayetlerde belirlenmiş olan miras paylarını sahiplerine verin. Kalan miktar ise, en yakın erkek hısımındır.” [1]

3) Red yoluyla, artan mirası alanlar: Belirli pay sahiplerinden artan mirası alacak bir asabe (erkek hısım) bulunmazsa, eş dışındaki belirli pay sahipleri artan mirası da payları oranında yeniden alırlar. Bu işleme “red” veya “reddiye” denir.

4) Zevi’l-erhâm: Mûrisin ne asabe ve ne de farz sahiplerinden varisleri yoksa malı bu sınıfa gider. Asabe olmayan ve farz sahibi de bulunmayan fakat mûrise nesep bakımından bir yakınlığı olan kimselere “zevi’l-erhâm” denir. Teyze, hala, dayı gibi...

5) Velâ sahibi olmak (mevlâ’l-muvâlât): Mevlâ; efendi, seyyid, köle veya cariyenini sahibi, kölesini azad eden kimse anlamlarına gelir. Azatlı kölenin hısım akrabası bulunmayabilir. Bu yüzden onun eski efendisi diyet, erş, fidye gibi cezaları tazmin etmeyi üstlenir ve buna karşılık da bu 5 nci sırada mirasçı olur.

6) Kendisi üzerine nesep ikrar olunan kimse: Bir kimsenin nesebi baba bakımından sabit değilken, bir erkek; “Bu benim oğlumdur.” diyerek ikrarda bulunsa ve bu ikrarı üzere vefat etse, çocuk bu erkeğe altıncı sırada mirasçı olur. Bu çeşit mirasçılık nadir olarak ortaya çıkabilir.

7) Vasiyetle mal bırakılan kimse: Ayette şöyle buyurulur:

“Sizden birine ölüm gelince, eğer geriye mal bırakacaksa anneye, babaya ve yakın akrabaya ma’rûf şekilde vasiyette bulunmak, takva sahipleri üzerine bir hak olarak yazıldı.”[2] Ancak daha sonra inen Nisâ Sûresi 4/11, 12 ve 176 ncı ayetleriyle, 12 kadar hısımların miras payları belirlendiği için bu vasiyete aşağıdaki hadisle sınırlama getirildi. “Allah Teâlâ her hak sahibine hakkını vermiştir. Bu yüzden mirasçıya vasiyet yoktur.” [3]

Mirasçı olmayana yapılacak vasiyet de mal varlığının üçte biri ile sınırlandı. Çünkü Hz. Peygamber, Sa’d b Ebî Vakkas’ın malının üçte ikisi veya yarısı için yapmayı düşündüğü vasiyete şu sınırlamayı getirmiştir: “Üçte bire gelince, bu olur. Gerçi üçte bir de çoktur. Çünkü senin, mirasçılarını varlıklı olarak bırakman, başkalarına muhtaç bir durumda bırakmandan daha hayırlıdır.” [4]

8) Beytü’l-mâl (hazine): Yukarıda sayılan mirasçılardan hiçbirisi bulunmazsa, bir İslâm toplumunda miras beytü’l-mâle intikal eder.

Dipnotlar:

[1]. Buhârî, Ferâiz, 5, 7, 9, 10; Müslim, Ferâiz, 2, 3. [2]. Bakara, 2/180. [3]. Ebû Dâvûd, Büyû, 88; Tirmizî, Vasâyâ, 5; İbn Mâce, Vasâyâ, 6. [4]. Buhârî, Cenâiz, 37, Menâkıbu’l-Ensâr, 49, Merdâ, 16; Müslim, Vasiyye, 5; İbn Mâce, Vasâyâ, 5; Mâlik, Muvatta’, Vasiyye, 4.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

MİRAS VE FERÂİZ NEDİR?

Miras ve Ferâiz Nedir?

MİRAS PAYLAŞIMI (TAKSİMİ) NASIL YAPILIR?

Miras Paylaşımı (Taksimi) Nasıl Yapılır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.