Maneviyat Yolcusunun En Çok Dikkat Etmesi Gereken Husus

Maneviyat yolcusunun en çok dikkat etmesi gereken husus nedir? Kuran'ı Kerim maneviyat yolcusunu nasıl uyarıyor?

Maneviyat yolcusunun en çok dikkat etmesi gereken hususlardan birisi de kazancının, yeme ve içmesinin helalden olmasıdır. Zira gıdası helal olmayınca salikin işleri de düzgün olmaz. Yüce Rabbimiz “Ey Peygamberler! Temiz şeylerden yiyin, yararlı iş işleyin; doğrusu Ben, yaptığınızı bilirim.” (Muminun, 51) ayetinde elçilerine öncelikle helalinden beslenmeyi sonra da salih amel işlemeyi emretmiştir.

TAYYİB/TEMİZ NE DEMEKTİR?

Allah Teâlâ Müslümanların helal yemelerini emrettiği ayetlerde çoğu zamana helalin yanında bir de tayyib/temiz kelimesini zikretmiştir. Müfessirlere göre helal ile tayyib arasında bazı farklar vardır. İ. Hakkı Bursevi “Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zirâ şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.” (Bakara, 168) ayetini tefsir ederken şöyle der:

“Helâl, Allah Teâlâ’nın yenilmesini mübah kıldığı şeydir. Tayyib ise içinde kul hakkı olduğu şüphesi bulunmayan ve sadece ihtiyaç için kullanılıp nefsânî arzuları tatmine alet edilmeyen şeydir. Binâenaleyh her tayyib helâldir. Fakat her helâl tayyib değildir.”

Aslında sufiler helal lokmadan daha çok tayyibat/temiz olan şeyi anlarlar, zira helal yemek dindarlığın ilk temelidir fetvadır, takva olan ise tayyibattan yemektir. Bu hususta altın silsilenin halkalarından Mahmut Sami Ramazanoğlu’nun hayatında (ks.) bizler için güzel örnekler vardır. Ailesi Ramazanoğulları beyliğinin varislerinden olduğundan Adana’da kendisine çokça miras kalmış ama o bu mirası kabul etmemiştir. Zira sultanların ve beylerin mallarında kul haklarının fazla olması mümkündür. Bu onun haram ve helal hassasiyetidir, bunun dışında o her zaman lokmasının tayyib/temiz olmasına da ayrı bir ihtimam göstermiş, insanların gözünün takıldığın tezgah ve vitrinlerden alış veriş yapmamaya dikkat etmiştir. Bu sebeple ailesinin mutfak ihtiyaçlarını karşılamak için pazar açılır açılmaz alışverişini yapar, evine göz değmemiş meyve ve sebzeleri götürürdü. Böylece helale bir de tayyib olma vasfını kazandırırdı.

Mevlana hazretleri de şüpheli gıdaları lambaların yağına karışan suya benzetir, helal gıda mesabesinde olan yağ insanlara ışık saçarken, yağa karışan su ateşi söndürür:

“Nur ve kemali arttıran lokma, helâl kazançtan elde edilen lokmadır. Çırağımıza katılınca söndüren yağa yağ deme, çırağı söndüren yağa su de! İlim ve hikmet helâl lokmadan doğar; aşk ve rikkat helâl lokmadan meydana gelir. Bir lokmadan hasede uğrar, tuzağa düşersen; bir lokmadan bilgisizlik ve gaflet meydana gelirse, sen o lokmayı haram bil!”

Mevlana’ya göre lokmalar gönül iklimine atılan birer tohumdur, kötü tohum eken iyi ürün bekleyemez:

“Hiç buğday ektin de arpa verdiğini gördün mü? Hiç attan eşek sıpası olduğunu gördün mü? Lokma tohumdur, mahsulü fikirlerdir; lokma denizdir, incileri fikirlerdir. Hizmete meyletmek ve o cihana gitmek azmi, ağıza alınan lokmanın helâl olmasından doğar.” (c.1:1643-48)

HELAL KAZANÇ SAĞLAMANIN ÖNEMİ

Günümüzde helal kazanç hususunda meslek seçimi son derece önemli hale gelmiştir, zira daha önceleri İslam toplumunda olmayan yasaklı işler bugün son derece popüler olmuştur. Faizle işlem yapan bankacılık, içki ile iştigal eden müesseseler, İslam ahlakına uygun olmayan iş dallarından uzak durmak gerekir.

İkinci olarak helal bir iş dalı seçildiğinde de sorumluluğumuz bitmez, işlerimizi İslam ahlakının kurallarına titizlikle uyarak yerine getirmekte en az iş seçimi kadar önemlidir. Esnaf ise müşterisini aldatmadan, memur ve işçi ise çalışma saatlerine dikkat ederek çalışmak gibi. Tüm bu hususları bu kısa yazıda ele almak mümkün değildir ama her Müslüman kendi iş dalı ile ilgili İslam’ın hükümlerini öğrenmek durumundadır.

Ahilik: yukarıda genel hatlarını çizdiğimiz sufilerin helal kazanç endişesi sadece teoride ve söze kalmamış, ecdadımız bu meseleyi ahilik ve fütüvvet teşkilatı adıyla sistemleştirmiş ve tüm dünyaya bir model sunmuşlardır. Ahiliğin kurucusu olarak kabul edilen Ahî Evran (1172-1262) esnaf ve sanatkârları bir tekke altında toplamış, sanat ve ticaret ahlâkını, üretici ve tüketici haklarını sufi ahlakına göre düzenlemiştir. 

Sufi zanaatkâr ve esnaf diyebileceğimiz ahilerin kuralları tasavvufi ahlak ile helal ve tayyib kazancı bir araya getirmişlerdir. Bu sebepledir ki haram meslek olmamasına rağmen, avcılar, tellallar fütüvvet teşkilatının dışında tutulmuştur. 13 yyda ilk Türkçe Fütüvvetname yazan Yahya Burgazi, mürüvveti eksik kişilerin, ahlaki zafiyet gösterenlerin, mesleğine hile hurda karıştıranların tekkeden atılacağına hükmeder:

İçki içen, zina eden, ..gammazlıkta bulunan, münafıklık eden, ululanan, gönlüne kötülük getiren, hased eden, kin güden, vaadinde durmayan, yalan söyleyen, hainlik eden, halka kötü gözle bakan, ayıp örtmeyen, nekeslük (cimrilik) eden, gıybette bulunan, bühtan eden, hırsızlık eden, haram yiyen, kibirlenen kişi, fütüvvetten düşer.”

Ahiliğin bir diğer önemli kuralı da kazanılan paranın hak yolunda infak edilmesi, ahinin son derece cömert olmasıdır:

Ahinin cömert olması, dünyaya bağlanmaması, kendi emeğiyle geçinmesi, alçak gönüllülük etmesi, nekeslikten kaçınması, namazını kazaya bırakmaması, hayâ ehli olması, helal yemesi, helalinden geçinmesi, helalinden kazanması, bir sanatı, bir işi olması gerektir. Ahinin on sekiz dirhem gümüşten fazla dünyalığı olmamalıdır, bundan fazla nesi varsa yoksullara vermelidir. Her şeyin tuzu vardır, yiğitliğin, ahiliğin tuzu da ekmek kazanmak, yoksulu doyurmaktır.” (Haliloğlu Yahya Burgazî, Burgazi Fütüvetnamesi, haz. Abdülbaki Gölpınlarlı)

Hadiste geçtiği üzere ahi, bal arısı gibidir, temiz yer temiz içer ve temiz şeyler üretir, tüm insanlığa faydalı olur. Mevlana bu hali şöyle ifade eder: “Çünkü mümin, seçilmiş, helâl otlar yer, tükürüğü bile bal arısı gibi hayat verir! Kâfire gelince, irin şerbeti içer, gıdasından da zehir meydana gelir! (Mesnevi, c.3:3293-94)

GÜNÜMÜZDE TİCARETİNİN ASIL AMACI

Günümüz ticaretinde ve zanaatkârlığında çok kazanmak, çok üretmek esas hale gelmiştir. Bunu yaparken de ahlaki kurallara yeterince dikkat edilmemektedir. Mesela, ucuz olduğu için İslam’ın yasakladığı maddeler helal ürünlere karıştırılabilmektedir. Böyle olunca da dualarımız kabul olmamakta, İslam âlemi büyük bir perişanlık yaşamaktadır. Bursevi haram yiyen insanların ismi azam ile dua etseler dahi dualarının reddedileceğini söyler. Zira Peygamber Efendimiz (sav) haram helal demeden her bulduklarını yiyenlerin dualarının reddedileceğini şu hadis-i şerifte beyan eder: Öyle bir devir gelecek ki, insanoğlu, aldığı şeyin helalden mi, haramdan mı olduğuna hiç aldırmayacaktır. Böylelerinin hiçbir duası kabul edilmez.” (Buhari, Büyü’ 7, 23; Nesai, Büyü’ 2, (7, 243)

Böyle bir zaman geldiğinde insan gerekirse haram kazancın adet olduğu bölgelerden hicret etmelidir. Bursevi bu hususta şöyle der: “…Temiz (helal) rızık aramak üzere dinî bir maksatla yapılan her hicret, Allah ve Resulüne hicrettir. Eğer yoldayken ölüm ona gelip çatarsa onun mükâfatı Allah’a düşer. (Ruhu’l-beyan, c.4, 214)

Netice olarak sufiler, helal kazanıp temiz olanlardan yemenin örneklerini hem ferdi hem de kurumsal bazda örneklerini vermişlerdir. Biz de geçmişte ahilik ve fütüvvet olarak ortaya çıkan helal ve temiz kazanç felsefesini günümüz şartlarını göz önüne alarak tekrar ihya etmeliyiz. Mevlana’nın “Cihan, baştanbaşa ağız, ağıza kanla dolu olsa Allah kulu yine ancak helâl yer.” (Mesnevi, c.2:3423) beyitti bu zor zamanlarda bizim rehberimiz olmalıdır.  Tarikat erbabı esnaf ve zanaatkârlarımız bu konuda kafa yormalı, helal kazancı tüm topluma yaymak için halkımıza rehberlik etmelidir. Eğer bir işi geçmişte başarmış isek bugün niye yapamayalım ki? İnsanlığa ve Müslümanlığa hizmeti şahsi çıkarların önüne alan bu kazanç anlayışını sufi meşrep insanlar daha kolay hayata geçirebilir. Zira gerçek sufiler zaten nefislerini yenmiş, tüm işlerini Allah için yapan Müslümanlardır. Yüce Rabbimizden niyazımız helal ve tayyip rızık kapılarını bize kolaylaştırması, haram ve habis işlerden bizi uzak tutmasıdır. Âmin.

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi Şubat 2020, Sayı:408

BENZER YAZILAR

 

İslam ve İhsan

KİŞİLİĞİN KORUNMASINDA HELAL LOKMA HASSASİYETİ

Kişiliğin Korunmasında Helal Lokma Hassasiyeti

HELAL LOKMA

Helal Lokma

HELAL LOKMANIN ÖNEMİ NEDİR?

Helal Lokmanın Önemi Nedir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.