Lakit Ne Demek?

Lakit nedir, ne anlama gelir? İslam’da lakitin (buluntu çocuk) hükmü nedir?

Lakit sözlükte; yerden kaldırıp alınan şey demektir. Bir fıkıh terimi olarak lakît; ailesi tarafından yoksulluk korkusu veya zina töhmeti gibi bir nedenle sokağa atılmış yahut kaybolmuş çocuğu ifade eder. Buna göre lakît, doğumun peşinden sokağa atılmış çocuk veya henüz temyiz gücüne ulaşmamış küçük çocuktur. Şâfiîlere göre korunmaya muhtaç oldukları için, mümeyyiz küçükle akıl hastaları da bu kapsama girer.[1]

İSLAM’DA LAKİTİN HÜKMÜ

Hanefîlere göre, terkedilmiş olarak bulunan çocuğun alınması müstehaptır. Alınmadığı takdirde helâk olmasından korkulan çocuğun alınması kifâî farz, çocuğun yerini bulandan başkası bilmiyorsa, alınması farz-ı ayn olur.

Çoğunluğa göre, bulunmuş çocuğu almak farz-ı kifâye, helâkından korkulan çocuğu almak ise farz-ı ayn’dır.[2]

Bırakılmış bir çocuğu bulup alan kimsenin akıllı, ergen, çocuğu korumaya muktedir ve iyi ahlâklı olması gerekir. Aksi durumda hâkim çocuğu ondan alıp, güvenilir başka birisine verebilir.

Şâfilere göre lakîti alanın akıllı, ergen, hür, reşid ve Müslüman olması, adâletli ve fâsıklıktan uzak bulunması gerekir. Bu yüzden sefih, fâsık ve gayrimüslimlerin alacağı buluntu çocuklar onların ellerinden alınır.[3]

Bırakılmış çocuğu birden çok kimseler bulmuşsa, çocuk kendisi için daha yararlı olana verilir. Eşitlik durumunda tercih hakkı hakimindir. Şâfiî ve Hanbelîlere göre böyle bir durumda kur’aya başvurulur.[4]

Dipnotlar:

[1]. Serahsî, el-Mebsût, age, X, 209; Kâsânî, age, VI, 197; İbnü’l-Hümâm, age, VI, 110; Şirbînî, age, II, 418. [2]. Kâsânî, age, VI, 198; İbnü’l-Hümâm, age, 110; İbn Rüşd, age, II, 259. [3]. Serahsî, age, X, 207, 208; Şirbînî, age, II. 418. [4]. Serahsî, age, X 217; Şirbînî, age, II, 419.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

İSLAM’IN ÇOCUKLARI KORUMAK İÇİN ALDIĞI ÖNLEMLER

İslam’ın Çocukları Korumak İçin Aldığı Önlemler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.