Kut’ül Amare Zaferi

Kut’ül Amare nedir, neresidir? Kut’ül Amare zaferi nasıl ve kimlere karşı kazanıldı? Kut’ül Amare komutanı kimdir? Kut’ül Amare Zaferi hangi padişah döneminde kazanıldı? Kut’ül Amare Savaşı hakkında bilgi...

29 Nisan Osmanlı Devleti’nin son büyük askeri zaferi, Kut’ül Amare’nin 103. yıl dönümüdür. Kût’ül Amâre Kuşatması 1. Dünya Savaşı’ında Irak Cephesi’nde, Irak’ın Kut şehrinde 7 Ara 1915 - 29 Nisan 1916’da Osmanlı Devleti ile İngilizler arasında gerçekleşen bir kuşatma muharebesidir.

KUT’ÜL AMARE NEREDE? - Kutül Amare Neresi?

Medînetülkût diye bilinen Kut’ül Amare, Bağdat ile Amâre arasında Dicle nehrinin sol kıyısında ve Fırat ile Dicle’yi birleştiren eski Şattülhay (el-Garraf) Kanalı’nın Dicle tarafındaki ağzının karşısındadır.

KUT NEDİR, NE ANLAMA GELİR?

Kût Hintçe’deki kot (kale) kelimesinden gelmekte ve Irak’ta bu isimle anılan Kûtülmuammer ve Kûtülhay gibi yerler de bulunmaktadır. Kut’ül Amare’nin kuzeyine doğru genişleyen ovalar Arap kabilelerinden Benî Lâm’ın kollarından Benî Rebîa’nın yaşadığı yerdir.

KUT’ÜL AMARE’NİN OSMANLI YÖNETİMİNE GİRMESİ

Bölgenin Osmanlı idaresine girmesi Kanûnî Sultan Süleyman zamanında (1520-1566) Bağdat’ın fethi sırasında gerçekleşir. Kutül Amare, İran Şahı 1. Abbas’ın Bağdat’ı 1623 yılında ele geçirmesiyle bir ara elden çıktıysa da Sultan 4. Murad’ın Bağdat’ı 1638 yılında yeniden fethi üzerine tekrar Osmanlı Devleti sınırları içine girdi.

İdarî taksimatta Bağdat vilâyeti merkez sancağına bağlı bir kaza merkezi olan Kut’ül Amare’de, Dicle’de buharlı gemilerin çalışması ve Lynch Şirketi’nin burada kömür depoları ve yakıt istasyonları kurması üzerine büyük bir hareketlilik başladı. Çünkü 1869’da İngiliz Lynch Şirketi, Osmanlı Devleti’nden Bağdat ile Basra arasında vapur işletme imtiyazı almış ve arada kalan Kut’ül Amare’yi bir istasyon olarak belirlemişti.

KUT’ÜL AMARE’NİN NÜFUSU, DİNİ VE DEMOGRAFİK YAPISI

XIX. yüzyılın sonlarında Gureybe, Bedre, Cîzân ve Zurbatiye nahiyelerinin bağlı bulunduğu Kut’ül Amare kazasının nüfusu (çoğunluğu Sünnî) 30 bin kişi kadardı. Merkezde ise nüfus 4 binin biraz üzerinde idi. Halk genelde ziraat ve taşımacılıkla uğraşıyordu. Yahudiler altın işlemeciliği ve ticareti, Hristiyanlar daha çok demirhindi ticareti yapıyorlardı. Kaza merkezinde 200 iş yeri, on otel, sekiz kahvehane ve yün eğirmek için iki de atölye vardı. Şehrin çevresindeki araziler İran tarafından gelen ve Dicle’ye dökülen Kelâl nehriyle sulanırdı ve pek verimliydi.

XX. yüzyılın başlarında, yani Osmanlı döneminin sonlarına doğru kasabanın nüfusu 7 bin kadardı ve burada bir rüşdiye mektebi, Sünnî ve Şiîler için birer cami, bir havra, iki han, çok sayıda iş yeri, mağaza ve dükkânla iki hamam bulunuyordu. 1911 yılı Bağdat salnâmesinde 1500 ev, 150 dükkân ve on hanın kayıtlı olduğu görülmektedir.

1. DÜNYA SAVAŞI’NDA KUT’ÜL AMARE

1. Dünya Savaşı sırasında Kut’ül Amare çok hareketli günler yaşadı. 1915 yılı Eylül sonlarına doğru İngiliz Generali Townshend Dicle nehri boyunda harekete geçti; Osmanlı Devleti’nin Türk ve Araplardan oluşan kuvvetleri Albay Yûsuf Nûreddin Bey’in kumandasında bulunuyordu.

Hedefleri Bağdat’ı almak olan İngilizler yol üzerindeki Kutül Amare’yi 26 Eylül 1915’te işgal ettiler. Bunun üzerine bölgedeki Altıncı Ordu’nun başına 22 Ekim 1915’te Birinci Ordu kumandanı Alman Mareşali Goltz Paşa getirildi.

SELMAN-I PAK ZAFERİ VE KUT’ÜL AMARE KUŞATMASI

22-26 Kasım 1915’te General Townshend, Bağdat’a 30 km. uzaklıktaki Selmânıpâk denilen bölgede taarruza başladı. Meydana gelen çarpışmalar, Bağdat’ı ele geçirmeye çalışan İngilizlerle onları durdurmaya çalışan Türkler arasında büyük bir mücadeleye dönüştü. Çok sayıda kayıp veren İngilizler Kut’ül Amare’ye çekilirken 5 Aralık 1915’te Osmanlı kuvvetleri kaleyi kuşatma altına aldılar.

Halil Paşa kumandasındaki bu kuşatma ve İngilizlerin verdikleri karşı mücadele 1. Dünya Savaşı’nın en önemli çarpışmaları arasında yer alır.


Kut’ül Amare’de Osmanlı Askerleri

1916 yılının başlarında İngilizlerin Irak cephesi kumandanlığında bulunan General Nixon’un yerine General Percy Lake tayin edildi. General Percy Lake’in emriyle Basra tarafındaki İngiliz kuvvetlerinin kuşatma altındaki General Townshend’e yardım teşebbüsleri sonuç vermedi ve İngilizler, Hindistan’dan Basra’ya gönderilen yeni tugayların desteğinde 5 Nisan 1916’da Felâhiye’de başlattıkları dört gün süren taarruza rağmen kuşatmayı yaramadılar. Kaledeki yiyecek stoklarının tükenmesi üzerine uçaklarla atılan yiyecek paketlerinin çoğu nehre düştüğünden yapılan yardımlar yerine ulaşmadı.

FELAHİYE MUHAREBESİ

İngilizler, 21-22 Nisan 1916’da 4. Felâhiye Muharebesi denilen bir saldırı daha gerçekleştirdilerse de geri püskürtüldüler. Başka çaresi kalmayan General Percy Lake, 26 Nisan 1916’da kuşatma altındaki General Townshend’e Türklerle teslim müzakerelerini başlatmasını bildirdi. Yaklaşık beş ay süren kuşatmanın kaldırılması karşılığında İngilizler bütün silâhlarını ve 1 milyon sterlin tazminat vermeyi teklif ettiler ve karşılığında Amâre yolu ile Hindistan’a gitmek için müsaade istediler; Türk tarafı ise İngilizlerin kayıtsız şartsız teslim olmasında direndi. Nihayet 27 Nisan 1916’da Kutül Amare’nin 4 km. kuzeybatısında nehir üzerinde Halil Paşa ile General Townshend arasında yapılan görüşmede İngilizler tazminatı 2 milyon sterline çıkardılar.

OSMANLI’NIN KUT’ÜL AMARE ZAFERİ

29 Nisan 1916 günü protokol imzalanmasının ardından halkın coşkulu gösterileri arasında Türk kuvvetleri Kut’ül Amare’ye girdi ve 13.309 kişilik İngiliz ordusunu teslim aldı.


Kut’ül Amare’de İngilizlerin Esir Alınması

Kut’ül Amare zaferi genelde 1. Dünya Savaşı’nı etkilemiş ve Bağdat’ı ele geçirmeye yönelik planlar yapan İngilizlere büyük bir darbe vurmuştur. Ancak bu askerî başarı, Haziran 1916’da Hicaz’da ortaya çıkacak olan İngilizlerin planladığı Şerif Hüseyin ayaklanmasını engelleyemedi. 1916 ve 1917 yıllarındaki savaşlar Osmanlı Devleti’nin bağlı bulunduğu tarafın başarısızlığı ile sonuçlandığından Ortadoğu tamamen kaybedildi; Şubat 1917’de Kut’ül Amare ve Mart ayında Bağdat İngilizlerin eline geçti.

Kaynak: DİA

 

İslam ve İhsan

KUT’ÜL AMARE ZAFERİ NASIL ELDE EDİLDİ?

Kut’ül Amare Zaferi Nasıl Elde Edildi?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.