Kur’an’a Göre Anne Babamıza Nasıl Davranmalıyız?

Kur’an-ı Kerim’e göre anne-babamıza nasıl davranmalıyız? Kur’an’da anne ve babaya itaat mi, iyi davranmak mı emrediliyor? Dr. Ahmet Hamdi Yıldırım cevaplıyor.

ANA-BABAYA İTAATİN ÖNEMİ

Yüce Rabbimiz İsra sûresinin 23-25. ayetlerinde söyle buyuruyor:

“Rabb’in, yalnız kendisine kulluk etmenizi ve anaya-babaya iyilikte bulunmayı emretti. İkisinden birisi, yahut her ikisi, senin yanında yaslanırsa sakın onlara “öf” bile deme, onları azarlama! Onlara hep güzel, tatlı, iç açıcı söz söyle. Onlara çok merhametli davranıp tevazu kanadını indir; onlara karsı alçak gönüllü ol ve de ki: “Ey Rabbi’m! Bunlar, küçükken beni besleyip büyüttükleri gibi sen de onlara öyle acı, merhamette bulun!” Rabbiniz içinizde olanı daha iyi bilir. Eğer siz iyi kişiler olursanız, süphesiz ki O, tevbe edenleri çok bağışlayandır.”

Meallerini kaydettiğimiz bu ayet-i kerimelerde dikkatlerimizi çeken bazı hususlara temas etmek istiyoruz. Söyle ki:

Ana-Babaya İtaat

Yüce Rabbimiz kendisine kulluktan sonra anaya- babaya iyilik ve itaat edilmesini emrediyor. Lokman suresinin 14. ayetinde de Allah’a şükürden sonra ana-babaya teşekkür etmemiz emrediliyor. Bu durum evlat üzerinde Allah’ın hakkından sonra ana-babanın hakkının geldiğini gösterir. Allah’ı bir bilip sadece O’na kulluk etmek ne kadar önemli ise, ana-babaya itaat ve iyilik etmek de o kadar önemlidir. Çünkü

Allah insanın yaratıcısıdır, ana- baba da bu yaratılışın zahiri sebepleridir. Öyle ise ilk görevimiz yaratanımızı tanıyıp O’na karşı kulluk vazifelerimizi yerine getirmek, sonra da ana-babamıza iyilik ve itaatta bulunmaktır. Hemen belirtelim ki bir insanın en büyük gayesi Allah’ın rızasını elde etmek olmalıdır. Allah’ın rızası ise ana-babanın rızasına bağlıdır. Nitekim Peygamber efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Allah’ın rızası, ana-babanın rızasında; Allah’ın gazabı da ana-babanın kızmasındadır.” 1 buyurmuştur.

Sahabilerin bütün arzusu Allah katında sevilmek, Allah’ın sevgisine mazhar olmak, rızasını elde etmekti. Onun için Resûlüllah’a bu tür sorular sorarlardı. Nitekim Hz. Peygamber’e ilk inananlardan biri olup Küfe Tefsir ve Fıkıh mekteplerinin kurucusu olan Abdullah b. Mes’ud diyor ki: “Hz. Peygamber’e sordum:

- Hangi amel daha faziletli [Allah katında daha sevgili] 2, dedim.

- Vaktinde kılınan namaz, buyurdu.

- Sonra hangisi, dedim.

- Ana-babaya itaat, buyurdu.

- Sonra hangisi dedim.

- Allah yolunda cihad, buyurdu.

Ben sormaya devam etseydim, Resûlüllah da cevap vermeye devam edecekti.”3

Anne-babaya hizmet etmek cennete girmeye vesile olur. Ebû Ümâme (r.a.) anlatıyor: Bir adam Peygamber Efendimize:

Ey Allah’ın Rasûlü! Anne ve babanın çocukları üzerindeki hakları nelerdir?” diye sordu. Peygamber Efendimiz:

Onlar senin cennet ve cehennemindirler” buyurdu.4 Evlat, ana-babasına iyilik eder ve itaatta bulunursa cenneti hak eder, asi olursa cehennemi hak eder.

Peygamber Efendimiz onlara hizmet ederek cennete girmeyen kimselere beddua ederek üç defa:

Burnu yerde sürünsün, burnu yerde sürünsün, sonra burnu yerde sürünsün” buyurmuş. Ashab:

Kimin ya Rasûlellah?” diye sormuşlar. Efendimiz:

İhtiyar ana-babasından biri, yahut her ikisi yanında bulunduğu halde onların rızasını kazanarak cennete girmeyenin”5 buyurmuştur.

Lokman sûresinin ana-babaya itaatla ilgili 14. ayetinin tefsirinde merhum Seyyid Kutup “Fi Zılâli’l-Kur’ân” isimli meşhur tefsirinde şöyle der: “Çocukların anne-babalarına karşı iyilik ve ihsanda bulunmaları Kur’ân-ı Kerim’de ve Resûlüllah (s.a.s.)’in hadislerinde birçok yerde tekrarlanmaktadır. Bunun aksi yani anne-babaların evlatlarına şefkat ve merhametle muamele etmeleri hususundaki tavsiyeler ise pek az yerde zikredilir. Bu da cahiliyye döneminde bazı Arap kabilelerinin kız çocuklarını diri diri toprağa gömmeleri hakkında olup özel hal ve durumlarla ilgili bir meseledir. Aslında anne ve babaların çocuklarını gözetip korumaları, onlara şefkât ve merhametle muamele etmeleri insanın fıtratında mevcut olan bir şeydir. Hiçbir kimse anneye ve babaya; “çocuğunuza iyi bakın” demese de onlar iyi bakarlar, ellerinden gelen fedakârlığı gösterirler. Çocuk sevgisi insanın yaratılışında olan bir duygudur. Nesillerin çoğalıp hayatın devam etmesi insana bahsedilen bu ilahi duygu sayesinde olmaktadır. Bu yüzden anne ve babalar çocuklarına her şeylerini feda ederler, sahip oldukları en kıymetli şeylerini verirler. Hatta öyle içtenlikle verirler ki bunun farkında bile olmazlar. Adeta onlar çocukları için yaşarlar. İşte anne ve babalara ilahi bir lütuf olarak bahşedilen bu duygu tek başına onların çocuklarına bakıp gözetmeleri için yeterlidir. Bunun için onlara çocuklarına bakmaları hususunda ayrıca tavsiyede bulunulmasına gerek yoktur.

Çocuklara gelince onlar böyle değildir. Onlar anne-babalarına hizmet etmeleri ve iyilikle muamele etmeleri hususunda defalarca tavsiyeye muhtaçtırlar. Onun için Kur’an-ı Kerim’de ve hadis-i şeriflerde anne babaya iyilik hususunda defalarca dikkatimiz çekilmektedir.”

Fakat çocukların anne ve babalarına karşı itaat emri mutlak değildir. Allah’ın emrine asi olmamakla kayıtlıdır. Anne ve babaların emirlerinde Allah’a isyan kokuyorsa, onlara itaat edilmez. Bu husustaki genel prensip Efendimiz’in şu sözleridir: “Lâ tâate li mahlûkın fi ma’sıyeti’l-Hâlikı: Yaratıcıya asî olma durumunda yaratılana itaat edilmez.” 6

Onun için genel olarak anne ve babaya itaati emreden yüce Rabbimiz, bu gibi durumlarla ilgili olarak: “Eğer anne ve baban seni, bilmediğin bir şeyi bana ortak koşmaya zorlarsa onlara itaat etme.” buyurmuştur.

İşte bu noktada itaat görevi düşer, Allah’a itaat her şeyin üstündedir. Anne-babası çocuklarını Allah’a bilmedikleri şeyleri ortak koşmak için ne kadar çalışır, çabalarsa çabalasın, ne kadar gayret sarfederse etsin, itaat konusunda ilk hak sahibi olan Allah tarafından onlara itaat etmemekle emrolunmuşlardır. Fakat anne ve babaya itaat edilmemesi emri, onlara iyi muamele etme ve onlarla iyi geçinme haklarını düşürmez. “Dünya islerinde onlara gayet iyi davran. Bana yönelenlerin yolunu tut. Sonra dönüşünüz ancak banadır. Ben de size dünyada neler yaptıklarınızı bildireceğim.”

Sahabe-i kiramın en çok zühd ve takva sahiplerinden biri olan Abdullah b. Amr’dan söyle rivayet edilmiştir: Bir adam Hz. Peygambere geldi ve:

Allah’tan ecrini umarak hicret ve cihad etmek şartıyla size bîat ediyorum.” dedi. Peygamber Efendimiz de kendisine:

“- Ana ve babandan sağ olan var mı?” diye sordu. Adam:

Evet ikisi de sağdır” diye cevap verince, Efendimiz:

Öyle ise ana-babana dön, onlara iyi bak.” buyurdu.7

Küfür diyarında bulunan bir insan orada dinini yaşayamıyor, ibadetini yapamıyorsa, hicret vacip olur. Aksi takdirde ana-babasına hizmet etmesi daha sevaptır. Umumi seferberlik ilan edilmediği müddetçe cihad da farz-ı kifayedir. Ana-babaya iyilik ve itaat ise farz-ı ayındır. Bu husus yukarıdaki hadis-i şeriften de anlaşılmaktadır.

Ana-babanın evlat üzerindeki hakları çok büyüktür. Rivayet edildiğine göre, bir sahıs Hz. Ümer (r.a.)’a gelip:

Benim anam babam o kadar yaşlandılar ki, küçükken onların bana hizmet ettikleri gibi ben de onlara hizmet ediyorum. Onlara karşı haklarını ödemiş sayılır mıyım?” diye sordu. Hz. ümer (r.a.):

“- Hayır ödemiş sayılmazsın, zira sen küçükken, onlar sana yaptıkları bu hizmeti, büyüyesin, sağlam ve sıhhatli olasın diye yaptılar. Sen ise onlara bu hizmeti yaparken yakında ölebilirler düşüncesiyle yapıyorsun.” dedi.8

Baba Dostuna da İyilik

Dinimiz sadece ana-babalara iyilik ve ihsanda bulunulmasını değil, onların dostlarına da iyilikte bulunulmasını emretmiştir. Nitekim Hz. Ömer’in oğlu Abdullah (r.a.)’dan Peygamber Efendimizin şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "En iyi iyilik, insanın, babasının samimi dostuna iyiliği ve ihsanı devam ettirmesidir.” buyurmuştur. 9

Abdullah b. Dinar’ın anlattığına göre Hz. Ömer’in oğlu Abdullah bu hadis-i şerifi şöyle bir olay üzerine nakletmiştir:

“Bir gün bedevilerden biri Mekke yolunda Abdullah’la karşılaştı. Abdullah bedeviye selam verdi ve bindiği merkebinden inerek onu bindirdi. Biz Abdullah’a:

Allah hayrını versin, bunlar bedevidir, bedeviler ise az bir şeyle memnun olurlar.” dedik. Bunun üzerine Abdullah şöyle dedi:

“- Bunun babası, babam Ömer b. Hattab’ın dostu idi. Ben Hz. Peygamber’in: “İyiliğin en iyisi, çocuğun, babasının samimi dostlarına iyiliği ve ilgiyi devam ettirmesidir.” buyurduğunu işittim.”10

Özellikle Yaşlandıkları Zaman

Evladın ana-babasına karşı her zaman itaat edip iyilikte bulunması gerekir, özellikle ihtiyarladıkları zaman. Çünkü insanlar yaşlandıkça daha hassas oluyorlar. Özellikle ana-ba- balar evlatlarının her hareketinden bir anlam çıkarırlar. Bunun için evlatların, yaşlı anne ve babalarına karşı hareketlerini kontrol edip gayet nazik olmaları ve kibarca muamele etmeleri, hatta onlara “öf” bile dememeleri, azarlamamaları, hep güzel, tatlı ve iç açıcı sözler söylemeleri emrediliyor. “Öf” kelimesi sıkıntı ve usanmayı ifade eder. İnsan ana babasına bakmaktan, hizmet etmekten usanıp sıkılmamalı, sıkılsa bile bunu asla belli etmemelidir.

Güzel Söz Söylemek

Onlara güzel söz söylememiz emrediliyor. Bunun anlamı hitap ederken “anneciğim, babacığım” gibi gönülleri okşayan sözler söylenmesidir. Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimize göre Hz. İbrahim, babası küfür içerisinde olduğu halde bile ona hitap ederken hep “Yâ ebeti: Babacığım” diye hitap etmiştir.

Ebeveynimize hitabederken sesimizi onların sesinin üzerine yükseltmemeliyiz, bağırırcasına değil, mütevazi, şefkat ve merhamet ifade eden bir sesle konuşmalıyız.

Onlara kızgın bir nazarla bakmamalıyız. Çünkü gözlerin de dili vardır, onlar bakışlarımızdan halimizi anlarlar. Onlara, şefkat ve merhamet nazarıyla bakmalıyız.

Onların hizmetlerini kendi elimizle yapmalıyız, başkasına havale etmemeliyiz. Ebeveynimizin önlerinden yürümemeliyiz, söz söylemede, yemekte, içmekte onların önüne geçmemeliyiz.

“Rabbimiz sizin kalplerinizdekini çok iyi bilir.” Ana-babaya sadece görünürde iyilik ve itaat etmekle yetinilmemeli, bunu içtenlikle, samimiyetle yapmalıdır.

Onlara Dua Etmek

Yukarıdaki ayet-i kerimede evlatlara verilen görevlerden biri de anne-babalarına: “Ey Rabb’im! Bunlar, küçükken beni besleyip büyüttükleri gibi sen de onlara acı, merhamette bulun!” diyerek dua etmeleridir. Evet, evladın vazifesi anne -babasının ölmesiyle bitmiyor. Onların ölümlerinden sonra da yapması gereken şeyler var. Bunları Peygamber Efendimiz bizlere aşağıdaki hadis-i şeriflerinde bildiriyor. Ebu Üseyd Malik b. Rabia es-Sâıdî (r.a.) anlatıyor: Biz, Rasûlüllah (s.a.s.) ile beraber otururken Seleme Oğullarından bir adam geldi ve:

“- Ya Rasûlellah! Anne-babamın vefatlarından sonra da onlara yapmam gereken görevlerim var mı?" diye sordu. Resûlüllah (s.a.s.):

“- Evet vardır, onlara dua etmek, onların günahlarının bağışlanmasını dilemek, vasiyetlerini yerine getirmek, onların akrabalarına karşı da sıla-i rahimde bulunmak ve onların dostlarına ikramda bulunmak.”11 buyurdu.

Anne-babaların kendilerine dua edecek iyi evlat yetiştirmeleri gerekir. Bu, amel defterlerinin kapanmamasına vesile olur. Namaz kılan kimselerin selam verecekleri zaman okudukları dualardan biri de şudur: “Rabbenağfirli ve livâli- deyye ve li’l-müminîne yevme yekûmü’l-hısâb: Ey Rabbimiz! (Amellerin) hesap olunacağı gün beni, ana-babamı ve bütün mü’minleri bağışla.” 12

Beş vakit namazı sünnetleriyle beraber kılan kimse sabahleyin iki, öğlede üç, ikindide iki, akşamleyin iki ve yatsıda dört olmak üzere günde on üç kere ana-babası için dua eder.

Evladın, ana-babası için yapmış olduğu dua ve iyilikleri sebebiyle ahirette dereceleri yükseltilir. Nitekim Peygamber Efendimiz: “Kişinin ahirette derecesi yükseltilir.” buyurmuşlar, bunun üzerine o kimse:

“- Bu yükselme (hakkım değildi) nereden geliyor?” der. Kendisine:

“- Bu senin için evladının yaptığı istiğfar sebebiyledir.” denilir.13

Maddi ihtiyaçlarını Karşılamak

Evladın ana-babalarına karşı görevlerinden biri de onların maddi ihtiyaçlarını karşılamaktır. Peygamber Efendimiz hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur: “Sen ve malın babana aitsiniz.” “Evladınız kazancınızın en temizlerindendir. Öyle ise evladınızın kazancından yiyiniz.” 14 İsmail Hakkı Bursevi Hazretlerinin naklettiğine göre bu hadis-i şerif şöyle bir olay üzerine söylenmiştir:

“Bir kişi Resûl-i Ekrem (s.a.s.)’e gelerek, malını aldığından dolayı babasını şikayet etti. Onu çağırdığında, sopasına dayanarak yürüyebilen bir ihtiyar olduğunu gördü ve oğlunun kendisinden şikayetçi olduğunu söyledi. Adam:

Ya Rasûlellah! Ben güçlü kuvvetli iken o çok zayıftı, ben zengin iken o, hiçbir şeyi olmayan bir yoksul idi. Ben ondan hiçbir şeyimi esirgemedim. Simdi ise ben zayıfım, o güçlü; ben fakirim, o zengin. Bana karşı cimrilik yapıyor, malını vermiyor.” dedi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz ağladı ve:

Bu sözü işitince, bu duruma ağlamayacak canlı cansız hiçbir şey yoktur.” buyurarak şikayetçi gence döndü ve : “Sen ve malın babana aitsiniz." buyurdu.15

Ana-Babaya Asi Olmamak

Ana-babaya asi olmak büyük günahlardandır. Bu husus çeşitli hadis-i şeriflerde ifade edilmiştir. Hadis-i şeriflerde ana-babaya asi olmak “ukûk” kelimesiyle ifade edilmektedir. Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: “Büyük günahlar: Allah’a sirk koşmak, ana-babaya asi olmak, haksız yere adam öldürmek ve yalan yere yemin etmektir.” 16 buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz: “Bir kimsenin kendi ana-babasına sövmesi büyük günahlardandır.” buyurmuştu. Ashab:

“- Ya Rasûlüllah, insan ana- babasına söver mi?” diye sordular. Peygamber Efendimiz:

“- Kişi, başkasının babasına söver, o da karşılık vererek onun babasına söver. Başkasının anasına söver, o da onun anasına söver.” buyurdu.17

Ana-babaya asi olmanın şumulü geniştir. Onları üzmek bile onlara asi olmak demektir.

Bir hadis-i şerifte: “Men ehzene valideyhi fekat akka hüma: Kim ana babasını incitip üzerse onlara asi olmuş demektir.” 18 buyrulur.

Ana-babaya kötü muamele Kur’an-ı Kerim’de çok sert bir şekilde kötülenmekte, takbih edilmektedir:

“Ana ve babasına: “Öf size! Siz beni öldükten sonra tekrar dirilip kabrimden çıkarılmakla mı tehdit ediyorsunuz? Oysa benden önce nice nesiller gelip geçmiştir.” diyen kimseye ana ve babası Allah’a sığınarak: “Yazıklar olsun sana! Gel iman et, şüphesiz ki Allah’ın vaadi gerçektir.” dedikleri halde: “ Bu Kur’an öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.” diyordu. 19

İnsanlar çeşit çeşittir. Ana- babalarına itaat edip iyilikte bulunanlar olduğu gibi, onların hayat felsefelerine ve inançlarına temelden karşı çıkan evlatlar da vardır. Mealini kaydettiğimiz ayet-i kerimeden öyle anlaşılıyor ki; söz konusu aile dindar bir ailedir. Evlatlarının da dindar olmasını, Allah’a kulluk görevlerini yerine getirmesini, haramlardan sakınmasını, ahlâklı edepli olmasını isterler ve ona öldükten sonra tekrar diriltileceğini, yaptıkları iyi ve kötü tüm davranışlardan hesaba çekileceğini hatırlatırlar. Evlatları ise:

“- Öf size! Siz beni öldükten sonra tekrar dirilip kabrimden çıkarılmakla mı tehdit ediyorsunuz? Oysa benden önce nice nesiller gelip geçmiştir... Bu Kur’an öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.” diyerek ana-babasının öğütlerine karşı çıkar. Her dönemde bu tip aileleri ve aileler içerisinde cereyan eden bu tip olayları görmek mümkündür.

Son olarak iki hususa dikkati çekmek istiyoruz:

Bunlardan birincisi; Kur’an-ı Kerim’de ana-babaya iyilik ve itaattan bahsedilirken “İhsan” kelimesi kullanılır. İhsan; karşılıksız yapılan iyilik demektir. Anne-baba evlatlarına her şeyi karşılıksız yaparlar, katlandıkları her türlü fedakarlığa karşılık evlatlarından hiç bir şey beklemezler. Evlatların da ana-babalarına hizmet edip itaat ederken karşılıksız yapmaları esastır.

İkinci husus ise; isra sûresinin 24. ayetinde ana-babaya iyilikten bahsedilirken insana çocukluk durumu hatırlatılarak: “Ey Rabb’im! Bunlar, küçükken beni besleyip büyüttükleri gibi sen de onlara öyle acı, merhamette bulun!” demesi emredilir.

Dipnotlar:

(1) Tirmizi, Birr, 3. (2) Buhari, Mevakitu’s-salât, 4. (3) Buhari, Cihad, 1. (4) İbn Mace, Edep, 1 (II, 12GB). (5) Müslim, Birr, 9,10. (6) en-Nebhani, el-Fethu’l-kebir, II, 570. (7) Müslim, Birr, 6. (8) İsmail Hakkı Bursevi, Ruhu’l-Beyan Tefsiri [tecr. Heyet), 1st. 1995, IV, 537. (9) Muslim, Birr, 12. (10) Müslim, Birr, 11. (11) Ebû Dâvud, Edeb, 119. (12) İbrahim Suresi: 14/41. (13) İbn Mace, Edeb. 1 (II, 1207). (14) en-Nebhani, el-Fethu’l-Kebir, I, 253. (15) İsmail Hakkı Bursevi, age., IV, 53B. (16) Buhari, Eyman, 16 (VIII, 171). (17) Müslim, İman, 145. (18) en-Nebhani, el-Fethu’l-Kebir, II 373. (19) Ahkaf Suresi: 46/17.

Kaynak: Diyanet Dergi

 

İslam ve İhsan

İSLAM’DA ANNE-BABA HAKKI

İslam’da Anne-Baba Hakkı

ANNE-BABAYA BAKMAK KİME DÜŞER?

Anne-Babaya Bakmak Kime Düşer?

ANNE-BABAYA KARŞI GELMEK İLE İLGİLİ AYET

Anne-Babaya Karşı Gelmek ile İlgili Ayet

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.