Kur’an’a Neden Saldırıyorlar?

Kur’an-ı Kerim’e neden saldırıyorlar? İnkârcılar Kur’an-ı Kerim’e saldırırken bizim tepkimiz ne olmalıdır? Kur’an’a düşmanlığın sebebi...

Son günlerde Yüce Kitabımıza yapılan saldırılar, onun tüm hakikatleri kendinde topladığına ve son ilahi mesaj olduğuna kesin bir delildir. Dünyanın hiçbir yerinde Tevrat, İncil veya Upanişadlar yakılmazken neden hedefte Kur’an var? Çünkü Kuran, zalimlere, müşriklere ve insanlık düşmanlarına meydan okuyan bir mesajdır.

KUR’AN-I KERİM’E NEDEN SALDIRIYORLAR?

İnsanlığın kanını emen faize, içkiye ve kumara, her tür sapıklığa en gür sesiyle dur diyen sadece Kuran’ın izinde olan müminlerdir. Nasıl bir kitaptır ki 1400 sene önce inmesine rağmen yenice ortaya çıkan problemlerin en güzel çareleri ondadır. İşte bu yüzden hakikat düşmanları Kuran’ımıza saldırmaktadırlar.

Türkçemizde güzel bir söz vardır: “Meyveli ağaç taşlanır!” Yüce Kitabımız kendisine yapılacak olan saldırıların beyhudeliğini şu ayette haber vermektedir: “Onlar, Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa Allah,  nurunu tamamlayıcıdır; kâfirler hoşlanmasa bile.” (Saf, 8)

Hz. Mevlana’nın tabiri ile Kuran’ın nurunu söndürmeye kimsenin gücü yetmez, bu işe kalkışanlar ancak sakal ve bıyıklarını yakarlar, o kadar. Yüce Kur’an ile fikren boy ölçüşmekten aciz kalan Batılılar, onun zahirini tahrip etmekle Kur’an’a zarar verdiklerini zannederler. Ne beyhude çaba, ne boş iş! İtler havlasa da ay hiç ışık vermekten geri kalır mı? Nitekim bu saldırılar yüce kitabımıza olan ilgiyi artıracak ve ümit ederiz ki pek çok batılı insan İslam ile şereflenecektir. Dinimize saldıran zalimler farkına varmadan İslam’a hizmet edeceklerdir.

Öte yandan yüce kitabımız diğer kitapların özü mesabesindedir. Onu inkar eden, ona saldıran aslında tüm ilahi kitaplara saldırmıştır, İmam Rabbani bu konuda şöyle der: “Ona indirilmiş olan Kuran-ı Kerim, bütün Peygamberlere (a.s.) indirilmiş olan kitapların hepsinin hulâsasıdır. … Bu büyük Peygambere verilmiş olan din, geçmiş dinlerin hepsinin süzülmüş kaymağı gibidir. Hak olan, doğru olan bu dinin bildirdiği her iş, geçmiş dinlerde bildirilen amellerden, işlerden seçilerek, alınmıştır”. (79. Mektup)

KUR’AN’A SALDIRILARA KARŞI TAVRIMIZ NE OLMALI?

İnkârcılar Kur’an-ı Kerim’e saldırırken bizim tepkimiz ne olmalıdır? Batılılar bu menfur hareketlerle Müslümanları tahrik etmeye, onları Hristiyanların kiliselerine, İncillerine saldırtarak Müslümanları geri kafalı ve cahil insanlarmış gibi göstermeye çalışıyorlar. Onların tuzağına düşmemeliyiz, Batı’da yaşayan Müslümanlar ile de işbirliği yaparak tüm Avrupa’ya oranın dillerinde tercüme Kur’an-ı Kerim’ler gönderelim, İslam’ı onlara anlatalım. Ülkemize gelen turistlere dinimizin güzelliklerini gösterelim.

Avrupa insanı Yüce Kitabımızın adalet, özgürlük, yardımlaşma, aile bağlarını koruma gibi pek çok husustaki insanlığı ayağa kaldıracak devrim niteliğindeki emir ve yasaklarından haberdar değildir. Bu vesile ile Avrupa’da İslam’ın ve Kuran’ın davetini duymayan hiçbir kimse kalmamalıdır. Aynı gayreti ülkemiz içinde de göstermeli, Kur’an mesajını kurak gönüllere ulaştırmak için elimizden geleni yapmalıyız. Ne acıdır ki İslam ülkesinde doğup büyümesine rağmen nice kardeşlerimiz Kur’an’ın diriltici mesajlarından bihaberdir.

İkinci olarak içinde bulunduğumuz mübarek üç ayları da fırsat bilerek yeni bir Kuran seferberliği başlatmalı, ailecek her gün düzenli kıraatte bulunmalı, okuduğumuz ayetleri mümkün ise tefsirlerden de müzakere etmeliyiz. Seherlerde Kur’an-ı kerim ile meşgul olup tefekkür etmek özellikle maneviyat yolcuları için olmaz ise olmazdır, zira manevi gelişimin en kâmil şekli Kur’an tefekkürü iledir, İmam Rabbani İlahi kitabımızın manevi gelişimdeki rolünü şöyle ifade eder:

“Seyr u süluke yeni başlamış olan müridlere uygun olan, zikir­le meşgul olmaları ve Allah'tan başka zihinlerinde bir şey kalmayıncaya kadar masivayı gönüllerinden kazımaya çalışmalarıdır. O hale gelmeliler ki, kendilerine Allah'ın dışındaki şeyler zorla hatırlatılmaya çalışılacak olsa bile bunları yine de hatırlamamalıdırlar. Seyr u süluke yeni başlayanlar bu şekilde şirkten, enfüsi ve afaki ilahlardan arındıkları zaman zikir yerine Kur’an okumaya layık olurlar ve bundan sonra terakkilerini Kur’an tilavetiyle gerçekleştirirler. Anlatılan hale varma­dan Kur’an okumak salih kulların işidir. (sevap kazandırır) Fakat bu hale ulaştıktan sonra Kur’an okumak ise mukarreblerin işidir. Sonuç olarak salih kulların işi ibadet ağırlıklıdır, mukarrepblerin işi ise tefekkür ağırlıklıdır.” (4. Mektup)

Tasavvufî hayatın Kur’an ile olan yakın bağı sebebi ile sufiler pek çok işari tefsir de kaleme almıştır, İsmail Hakkı Bursevi’nin Ruhu’l Beyan’ı, İbn Acibe’nin Bahrul Medid’i, Kuşeyri’nin Letaifu’l İşarat’ı geçmişte ve yakın zamanda yazılan tasavvufi tefsirlere örnektir. Sufilere göre sülûkta kemâlâtın ölçüsü sâlikin aradığı her meselenin cevabını Kur’an-ı Kerîm’de bulabilmesidir. Bu sebeple sûfîler hem teorik hem de pratik meselelerini Kur’an’dan yola çıkarak çözmeye gayret etmişlerdir.

Unutmayalım ki Kur’an-ı Kerim Allah Teâla’nın koruması altındadır, hiç kimse ona zarar veremez. Ama üzücü olan düşmanın cefasından çok müminlerin vefasızlığıdır. Bugün Kuran öğreten kurumlarımız harikulade binalar ve hocaları ile ücretsiz hizmet vermesine rağmen yarı yarıya boştur. Bunun aksine dünyalık eğitim veren kolejler yüksek meblağlar karşılığında hizmet vermesine rağmen bu okullarda yer bulunamamaktadır.

Kur’an eğitimi konusundaki bu ihmalkârlık bizleri İlahi kelama karşı vefasız kılmaktadır. Evet, yüce dinimizin ilk emri okudur ama bu okumadan öncelikle anlaşılması gereken Kuran’dır, diğer illimler de onunla ve onun ışığında okunduğu ölçüde kıymet kazanır.

İbn Ataullah İskendarani hazretlerinin ifadesi ile “Hakkın yanındaki kıymetini öğrenmek isteyen Onun kendi yanındaki kıymetine bakmalıdır.” Eğer onun tüm insanlığa hidayet için gönderdiği Kuran’ı ihmal ediyor isek Rabbimizi tam manası ile sevdiğimizi iddia edemeyiz.

Yazımıza son verirken Maraş merkezli depremde hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet diliyorum, geride kalanlara da sabrı cemiller niyaz ediyorum. Yüce kitabımız her konuda olduğu gibi bu konuda da bizlere hayat verici reçeteyi ortaya koymuştur: Allah Teala Kuran’da tüm müminleri birbirine kardeş yapmış, (Hucurat, 10) bir insanın hayatını kurtaranın tüm insanlığın hayatını kurtarmış gibi olduğunu söylemiştir. (Maide, 32)

Müminler arası yardımlaşma ilişkileri bundan daha güzel şekilde nasıl ifade edilebilir ki? Yüce Rabbimiz bu ayetleri fiilen yaşamayı, depremzede kardeşlerimizin bundan sonraki hayatlarını maddi ve manevi olarak ihya etmeyi bizlere nasip etsin, âmin.

Kaynak: Süleyman Derin, Altınoluk Dergisi, Sayı: 445

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.