Kur'an Kıssalarındaki Hikmet

"Kıssa” edebiyatımızda “hikâye” anlamında kullanılır. Hikâye ise olmuş veya olması muhtemel olayları belirli bir takım noktaları ön planda tutarak anlatan edebiyat türüdür. Kur’an’daki kıssalar meydana gelmiş olayları anlattığı için “gerçek kıssa”lardır. Bu kıssalar bazı müsteşriklerin iddia ettiği gibi, tarihi hakikatlerle ilgisi olmayan, sırf öğüt vermek maksadıyla söylenmiş hikâyeler değildir. Kur’an’ın anlattığı kıssalar tarihî hakikatler, geçmişlerin haberleridir.

“Böylece sana geçmişlerin haberlerinden bir miktar anlatıyoruz. Gerçekten sana katımızdan bir zikir (ibret verici olayları taşıyan bir kitap) verdik.” (Taha, 20/99)

“Biz sana onların haberlerini gerçek olarak anlatıyoruz. Onlar Rablerine inanmış gençlerdi. Biz de onların hidayetlerini artırmıştık.” (Kehf, 18/13)

Kur’an’ın bu ifadeleri, hem okuma-yazma bilmeyen, dolayısıyla eski kitapları okuyup da içindekileri öğrenmesi mümkün olmayan ümmî Peygamberin bir mucizesi hem de Kur’an’a “eskilerin masalları: Esâtıru’l evvelin” (Kalem, 68/15) diyen müşriklere bir cevaptır. Çünkü Kur’an eskilerin masallarını değil, geçmişlerin gerçek haberlerini, tarihlerini anlatır.

Kur’an, insanları doğru yola iletmek için gönderilmiştir. Bunun için de hikmet ve güzel öğüt metodunu kullanmaktadır. Yaşanmış olayları etkili bir üslupla anlatmış, bunu yaparken, benzer olayların insanların başına her zaman gelebileceğini vurgulayarak dersler çıkarılmasını istemiştir.

Kur’an’ın metod olarak kullandığı beyan, öğüt ve hikmet unsurları kıssada bir araya gelmiş bulunmaktadır. Kur’an’ın içine aldığı beş konu (iman, ibadet, muamelat, ukûbat, ahlâk ve kıssalar)’dan kapsam itibariyle en geniş olanı ahlâk ve kıssalardır. Gerçekten de peygamberlerin gönderiliş gayesi imanlı ve ahlâklı insanlar yetiştirmek olduğu için Kur’ân-ı Kerim’in yarısına yakın bölümü, insanlara ders ve ibret olmak üzere anlatılan geçmiş peygamberlerin ve milletlerin kıssalarıdır.

Kıssanın insan eğitiminde büyük rolü vardır. Geçmiş insanların başından geçen olayları ve sebeplerini anlatmak, bugünün insanına da yol gösterir, ders verir. Çünkü insan, yaratılışı, eğilimleri ve zaaflarıyla aynı insandır. Tarihte yaşamış insanlar ve milletler için sözkonusu olan, bugünün insanı için de söz konusudur. Mesela; inkârcıların ve zâlimlerin acı sonları Kur’an’da, Firavun ve ordusunun denizde boğulmasına yol açan zulümleri anlatılmak suretiyle gözler önüne serilir. Yine sıkıntılara göğüs gererek, Allah’a olan iman ve tevekkülünü kaybetmeyen kimselerin, sonuçta büyük mertebelere ulaşacakları ve sabırlarının mükâfatını görecekleri Hz. Yûsuf kıssasında en güzel şekilde anlatılır.

Kur’an’da geçen kıssalarda esas gaye; “tarihi bilgi vermek olmadığı için, yer ve zaman belirtilen teferruata girilmez. Esas gaye; “muhtelif milletlerin tarihlerindeki bir takım özellikleri belirtmek, diğer peygamberlerin hayatında, Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hayatında karşılaştığı hadiselere benzeyen hadiseleri açıklamak, hak ve hakikatin daima galebe çaldığını, daima üstün geldiğini göstermek; Peygambere ve mü’minlere teselli vermek, her peygamberin karşılaşmış olduğu muhalefetin eninde sonunda yıkıldığını ve eridiğini tarihi misallerle tesbit ederek mü’minlerin azmini kuvvetlendirmektir” (Mehmed Sofuoğlu, Tefsire Giriş s.97)

Kur’an’da Hz. Adem, Nuh, Hûd, Sa­lih, İbrahim, İsmail, İshak, Lût, Ya­kub, Yusuf, Şuayb, Mûsa, Davud, Sü­leyman, İdris, Lokman, Zü’l­kifl, İlyas, Üzeyr, Eyyub, Yu­nus Ze­keriyya, Yahya, İsa, Muhammed (s.a.s)’in kıssaları geçmektedir.

KUR'ÂN'DA GEÇMİŞLERİN HABERLERİ

Kur’an’da ‘geçmişlerin haber­leri’ (Taha, 20/99) ifadesiyle; Zül­karneyn, Ashabu’l-Kehf, As­hâ­­bü’l-Uh­dûd, Ashâbü’l-Fîl, As­ha­bu’r-Ress Ashâbü’l-eyke, Âd, Semûd, Lût, Nuh kavimleri kastedilir. Ayrıca İs­râ, Hicret, Bedr, Uhud, Benû Nadîr, Ahzâb, Mekke Fethi, Huneyn Gazvesi, İfk Hadisesi, Münafıklara ait kıssalar yer almaktadır.

Kur’an’da “en güzel kıssa” (Ahsenü’l-Kasas) olarak anlatılan Hz. Yûsuf’un kıssasında çok yönlü dersler vardır: Sabır ve sıkıntılara katlanmanın büyük mükafatı, Allah’tan hiçbir zaman ümid kesmemek, nefsin ve şeytanın kötü isteklerine uymayarak Allah’a bağlanmak, bilmeyerek kötülük yapanları affederek onlara güzel ahlâk dersi vermek, üzerine aldığı görevi en iyi şekilde yerine getirerek güvenilir olduğunu isbat etmek, emanete hıyanet etmemek ve üzerinde hakkı olanların hakkını gözetmek.

Evet, Kur’an, anlamak ve yaşamak içindir. Kıssa ise hem okumayı, hem de anlamayı hem kolay, hem de zevkli kılmaktadır.

EĞİTİM-ÖĞRETİM ARACI OLARAK KISSA

Çocukların ve gençlerin eğitiminde tarihî, dinî ve ahlâkî kıssaların büyük bir önemi vardır. Gerçek veya gerçekleşmesi muhtemel olayları canlı bir dille, edebî bir üslupla tasvir etmek, okuyanlar üzerinde büyük bir etki bırakır. Kötülüklerin ve ahlâksızlıkların korkunç neticeleri, en güzel şekilde hikâye üslubuyla anlatılır ve insanlar bu yolla kötülüklerden sakındırılır. İyi işler ve güzel ahlâklıların örnek davranışları da hikâye yoluyla etkili bir biçimde aktarılarak gençler bu iyi hareket ve davranışlara teşvik edilir.

İslam’ı insanlara sevdirmek için kıssa ve menkıbelerden büyük ölçüde yararlanılmıştır. Eğitim maksadıyla bu çeşit ahlâkî hikâyelerin anlatılmasında bir sakınca yoksa da, Kur’an ve Sünnet’te bir dayanağı olmayan bir şeyi teşvik etmek veya yasaklamak için dini bir hüviyet vererek hikâye uydurmak yasaktır. Kıssanın insanlar üzerinde bıraktığı tesiri kötüye kullanarak, şahsî çıkarları için hikâye uyduran ve nakleden kıssacı (kassâs)lara tarihte rastlanmıştır.

Tasavvuf’un konusu da ahlâ­kın güzelleştirilmesi (teh­zîbu’l-ahlâk) ve nefsin terbiyesi olduğu için konularını işlerken kıssalardan büyük ölçüde yararlanır. Mutasavvıfların anlattığı kıssalar çoğunlukla İsrâiloğulları kıssaları ile örnek şahsiyetlerin ahlâk ve davranışlarını konu alan hilye ve menkıbelerdir.

Bazı arkadaşlarımız ilmî olmak adına kıssa anlatımına karşı çıkarlar. Bunu anlamak mümkün değildir. Hatta bazı vaizleri bu yüzden kınarlar. Bence hikaye anlatmaya değil, anlatılan kıssalarda seçici olmaya dikkat etmeliyiz.

Defalarca yaşadığımı anlatayım sizlere. Bir konuda çok güzel bir yazı okuyorsunuz, ya da siz konuşuyorsunuz, cemaatin belki de çoğunluğu beklenen tepkiyi vermiyor. Ama o konuya uygun bir hikaye anlatıyorsunuz, gözler birden açılıyor, kulaklar dikkat kesiliyor, kimilerinde gönül kapıları da açılıyor, bir ürperme, birkaç damla göz yaşı bütün bir dinleyen kesimini adeta yıkayıp arındırıyor ve alıp götürüyor ulvi alemlere doğru, özgürce kanat çırpan kuşlar gibiÉ

Sohbetlerimizi peygamber, ülema, evliya ve mücahitlerimizin kıssalarıyla diri tumalıyız. Bazen anlatılanlar unutulu gider ama bir kıssa ana fikri ölümsüz kılar. Neden istifade etmeyelim?

Kaynak: Cemal Nar, Altınoluk Dergisi, 334 Sayı, Aralık 2013

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.