Kemal Özer Ebola Aşısının Arka Planını Anlatıyor

Gıda Güvenliği Hareketi’nin Başkanı, Gazeteci-Yazar Kemal Özer, son zamanlarda Ebola salgını sonucu gündeme gelen Ebola aşısının arka planını İslam ve İhsan'a anlattı. 2015'te Ebola aşısının piyasaya sürüleceğini söyleyen Özer, aşının uzun vadede toplum sıhhatini bozmak için kullanılacağını belirtti. Domuz Gribi aşısında olduğu gibi hataya düşülmemesi gerektiğine vurgu yapan Gıda Hareketi Başkanı, "Siyonizm’e karşı duracağız ama Siyonistlerin aşısını kullanacağız. Bu bir tezat değil midir?" Dedi.

Röportaj: Furkan Hasdemir / Fotoğraf: Mahsun Evren / Kamera-kurgu: Veli Yasin Tabak

ABD 2007’DE EBOLA AŞISININ TESCİLİNİ ALDI

Pentagon, Ebola’nın tescili için 2007 yılında mürâcat etmiş ve 2010 yılında tescilini almıştır. Bu tescili alırken beraberinde iki şeyi daha yapmış. İlacın ve aşının haklarını da tescil etmiş bütün dünyada. Amerika, nasıl olurda biyolojik bir meseleyle ilgili tescil müracaatında bulunur ve ona nasıl tescil verilir. Sadece bunlar bile Ebola’nın bir savaş aracı olduğunu ispat etmeye yeter. Aksini söylemek cehalet ürünüdür.

‘5 YIL’DAKİ PLAN

Siz aşının tıbbi geçerliliği için 5 yılın geçmesi gerektiğinden bahsediyorsunuz. Ebola vak’asının Domuz Gribi aşısından 5 yıl sonra ortaya çıkmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Evet, tescilin 2010’da alındığını düşünürseniz, bugün neredeyse 5 yıl oldu. Yasal anlamda aşılara yönelik getirilmesi gereken sürenin beşinci yılı dolmuş olacak. Tıp camiasını ikna etmiş olacaklar. Tıp camiasına üzerinde ‘2010 yılından beri deneniyordu ve artık insanlar üzerinde uygulanabilir’ şeklinde bir algı oluşturma çabasındalar.

Domuz Gribi’nde gördük ki bunlar istiyorlarsa bu hukuksal sürelere riayet etmeden aşıları piyasaya sürebiliyorlar. Ancak Domuz Gribi vak’asında yasal süreye uymadıkları için itirazlar geldi. Tıp çevrelerince onlara; ‘siz zamanı gelmeden aşıları piyasaya sürdünüz’ şeklinde itirazlar gelince, bu itirazları zayıflatmaya yönelik bir hamle olarak düşünülmüş olabilir.

FİLMLER YOLUYLA ZİHNİMİZ HAZIR HALE GETİRİLİYOR

Bu süreçte aslında iki şey birden yapılıyor; Birincisi toplum zihni hazır hale getiriliyor. Zaten zihinsel olarak filmler sayesinde bu sürece hazır hale getirildik. Bunların mümkün olabileceğini bilincimiz kabul ediyor.

HABERLER PANİĞE, PANİK, AŞI TÜKETİMİNE YÖNLENDİRİYOR

Bir taraftan yapılan haberlerle panik yaşatarak insanların ölüm korkuları ortaya çıkarılıyor. Dünyevileştirdikleri insanlar ölümden korkuyorlar. Ölüm artık bir korku aracıdır. Bunu çok iyi bildikleri için bir tehdit aracı olarak kullanıyorlar. ‘Ölmemeniz için aşı olmalısınız’ diyorlar. Aşı olduktan sonraki riskleri o anda isteseniz de zaten düşünemezsiniz. Düşünmenize engel olurlar ya da olmuşlardır.

DEVLETLER YIPRANMAMAK İÇİN TUZAĞI KABUL EDER

İkinci olarak siyasal anlamda ise devletler ya da hükümetler olası risklerden sorumluluk duymamak için ötelenmiş riskleri kabul ederler. Yani onlarca yıl sonra çıkabilecek muhtemel riskleri göremezler, görmek istemezler. Çünkü bugün ölecek 8-10 kişi kendileri için bir siyasal ve toplumsal baskının oluşmasına psikolojik olarak yıpranmalarına yol açabileceği endişesiyle iyi niyetli olsalar bile, bu şekilde geleceğe yönelik bir vizyon olmadığı için, Kuş ve Domuz Gribi’nde olduğu gibi tuzağa düşerler.

"Ebola'nın yayılması Ebola aşısı için bir reklam çalışmasıdır" Diyebilir miyiz?

KORKU İNŞA EDEREK ESİR ALMAYA ÇALIŞIYORLAR

Hem PR çalışması hem de propagandadır. Korku inşa ederek bizi esir almaya çalışıyorlar ki bilinç olarak hazır hale gelelim. Burada iki tane problem vardır.

Birincisi Türkiye’de hem Sağlık Bakanlığı’nın hem de medyanın düştüğü tuzak var.

Türkiye’de 100 bin civarında hacca gidip dönen insan var. Bunların arasında her yıl çeşitli sebeplerden kaynaklı ölümler meydana gelebilir.

Endonezyalı yaşlı bir hacı aktarma yapmak için İstanbul’a geliyor.Bu sırada rahatsızlanıp vefat ediyor. Hemen havaalanını karantinaya alıp “Ebola İstanbul’da” diyorlar. Herhangi birisi grip oluyor ve hemen Ebola manşetleri atılıyor. Bir tane sarhoşu gösterip Ebola diye haber yapılıyor.

Hâlbuki tıp çevrelerinin şunu bilmesi gerekir; Eboladan etkilenen bir kişinin bütün organlarından kan akar. Eğer birisi Ebola’dan ölmüşse organlarının tamamı paramparça olmuştur.

Burada ki insanlara propaganda yapılması ve karantinaya alınmasının bir nedeni vardır. Herkes bundan faydalanıyor. Medya reyting peşinde koşuyor, bazıları ilaç firmaları adına hareket ediyor.

ÇIRPINMAMIZIN NEDENİ EBOLA’YI GÜNDEMDE TUTMAK DEĞİL

Bakanlık beceriksizlik yapıyor ve dolayısıyla bunları yapan insanların değirmenine su taşımış oluyor. Biz bu kirli propagandanın bilerek ya da bilmeyerek araçları oluyoruz. Burada propagandanın ne olduğunu bilmeyen insanlar tuzağa düşüyorlar.

Bizim çırpınmamızın nedeni de Ebola’yı gündemde tutmak değil, Ebola gibi biyo-terör faaliyetlerine karşı olmaktır.

ONLARIN TUZAĞINA DÜŞMEYİN!

Bizim çırpınmamızın nedeni; İnsanlara, ‘tedbirli olun ve bu savaşta zaaf içinde olmayın, onların tuzağına düşmeyin. Yoksa size uygulayacakları aşılar, sizin biyolojik yapınızı, savunma sisteminizi çökertebilecek ve sizde farkedilemese bile sizden sonra gelecek nesiller açısından çok tehlikeli olacak.’ Demek içindir.

NÜFUSUMUZU KONTROL ETMEK İSTİYORLAR

Nüfusumuzu baskı altında tutup kontrol etmek istiyorlar. Çünkü nüfuz bir tehdittir. Bu yüzden insanların kısırlaştırılması gerekir. Üreme yetilerinin zayıflatılması gerekir. Savunma sistemlerinin zayıflatılması lazım ki siyaset, ticaret, sanat, ilim, dinle ilgilenmesinler. Dolayısıyla sadece bedensel ihtiyaçlarını sağlamak için çalışsınlar, çabalasınlar ve bunların amaçlarına aracılık etsinler.

SIHHATİ BOZUK İNSANLARDAN OLUŞAN TOPLUM ZAYIFLAR

Sıhhati bozuk bir insan hiçbir faaliyette bulunamaz. Sıhhatini düzeltmeye çalışır. İbadet, ticaret, ilim, siyasetle ilgilenemez. Onun odaklandığı tek şey sıhhatidir. Bu yüzden bizi bedensel, zihinsel, ruhsal olarak hasta yapmaya çalışıyorlar. Büyük oranda da başardılar. Bizde buna kayıtsız kaldık. Özellikle Müslümanların okumuş yazmış çevreleri bunlara çok büyük bir oranda taşeronluk yaptı ve yapmaya devam ediyor.

Bunları söyleyen herkese karşı bir komplo teorisi ithamında bulunup etiket yapıştırarak onların değirmenine su taşıdıklarının farkında değiller. Asıl olan şey onlar küresel güçlerin taşeronu gibi davranıyorlar.

Çünkü eğer modern dünyayı bilmezseniz, modern dünyadaki adamların hedeflerini bilmezseniz, kullandıkları araçları bilmezseniz, varmak istedikleri hedefler hakkında kanaatleriniz yoksa siz ‘bilim’ adı altında tuzağa düşersiniz, tıpkı maymunun bir muz almak için tuzağa düştüğü gibi… Siz bir muzun peşinde koşarken bütün bedeninizi, inancınızı alıp götürüverirler. Bunu fark ettiğiniz zaman iş işten geçmiş olur.

EBOLA AŞISININ HAZIRLIKLARI DAHA ÖNCE BAŞLAMIŞ

2011 yılında Türkiye’deki medya organlarında ebola aşısının bulunduğuna dair haberler çıkmış. 2011 yılında aşının bulunduğuna dair bir haber olduğuna göre hazırlık 4-5 yıl öncesinden yapılmış.

EBOLA AŞISI 2015’TE PİYASAYA SÜRÜLECEK

Ben aşının 2015’in başında piyasaya sürüleceğini zannediyorum. Aşının hazır ve satışa arz edilebilir durumda olduğunu söyleyecekler. Ülkelerdeki aşı kurulları bu aşının vurulmasıyla ilgili bildiriler yayınlayacak. Dolayısıyla sağlık bakanlıkları bütün dünyada aşı siparişleri vermeye başlayacaklar. Bunlar ülkeler açısından milyonlarca Dolar’a mâl olacak. Toplamda yüz milyarlarca dolarlık bir hacme erişecek.

GRİP AŞISI OLANLAR ASLINDA DOMUZ GRİBİ AŞISI OLUYOR

Bu olay bir müddet sonra rutin aşıya dönüştürülecek, kalıcı hale getirilecek. Şu anda grip aşısı oldum diyenlerin hepsi aslında Domuz Gribi aşısı oluyorlar. Hastanelerde, sağlık ocaklarında, eczanelerde kullanılan grip aşılarının hepsi Domuz Gribi aşısıdır.

OKULLARDA, HASTANELERDE EBOLA AŞISI YAPILABİLİR

Domuz gribi aşısı olmayıp sonradan grip aşısı olmuşsanız (hiçbir etkisi ve yararı olmayıp sayısız zararı olabilir) Domuz Gribi aşısı olmuşsunuzdur. İlk aşı duyulduğunda tepki göstereceksiniz ama daha sonra çocuğunuza okulda, kursta, hastanede bu aşı vurulacak.

Bunu planlayanlar bugünkü tepkiselliğiniz karşısında geri adım atmış gibi durabilirler ama onlar bütün bunları hesaplamışlardır. Bunlar hesap yaptıkları zaman kısa zamanlı hesap yapmazlar. Beş, on, yirmi yıllık hesaplar yaparlar. Biz burada nasıl bir tavır sergilemeliyiz. Kimin nasıl karar vereceğine karışamayız, herkes kendi emanetinden sorumludur. Bu bedeni korumak benim namaz kılmaktan daha önemli bir vecibemdir. Çünkü sıhhatsiz bedenle namaz kılamazsınız.

“BEN BU AŞIYI OLMAYACAĞIM”

Birinci önceliğim benim bu bedeni korumaktır. Bunu koruyabilmek için ben aşı olmak zorunda değilim. Hiçbir şekilde ben bu aşıyı olmayacağım. Çünkü ben tuzağı biliyorum ve farkındayım.

Bedeni korumakla mükellef olan insanın buna dair önlemler alması lazım. Bu önlemleri geleceğe yönelik almamız lazım sadece o ana yönelik değil. O anda bir tehlike söz konusuysa önlemler almamız gerekir. Bunun aşıyla olmayacağını bilmekte yarar var.

DEVLETİN ROLÜ TEDBİRDİR

Devletin alacağı rol ise tedbirdir ama aşı yapmakla mükellef değildir. Eğer devletseniz, misal helikopter yapıyorsanız, helikopterden önce aşı yapmayı öğreneceksiniz.

ABDÜLHAMİD HAN KENDİ AŞISINI ÜRETEN DEVLETİN SULTANIYDI

Abdülhamid Han dünyada kendi aşısını üreten ilk devletlerden birinin sultanlığını yapmıştır. Biz 1999 yılına kadar aşılarımızın pek çok kısmını kendimiz üretiyorduk. 2000’li yılların başından bu yana hiç aşı üretmiyoruz.

SİYONİSTLERE KARŞI ÇIKIP ONLARIN AŞISINI KULLANMAYIN

Biz çok büyük fiyatlara, tamamı Siyonist olan 5-6 tane firmadan aşı alıyoruz. İlaç ve aşı firmalarının tamamı Siyonist’tir. Biz Siyonizm’e karşı duracağız ama Siyonistlerin aşısını kullanacağız. Bu bir tezat değil midir? Biz aşı yapamayacak kadar aciz bir toplum muyuz? Türkiye her yıl 200-250 Milyon Dolarlık aşı satın alıyor.

250 Milyon Dolar’a devasa aşı merkezleri ve eğitim akademileri kurabiliriz. Biz aşı ile ilgili olan akademimizi kapattık. Bununla ilgili bir çalışmamız neredeyse yok. Hastalıklara nasıl önlem alacağız. Sadece bu tür salgın dönemlerinde aşılar alarak mı önlemler alacağız?

Burada bir yanlışlık var, ilgili bakanlıklar bu yanlışlığı görüp bütünlüklü bir önlem almak durumundadır.

MEDYANIN ÜZERİNE DÜŞEN VAZİFELER

Medya konusunda ise özellikle dindar medyanın çok aymaz olduğu kanaatindeyim. Çünkü onlar Kur’an-ı Kerim’de Müslüman olmayan bir kimse haber getirdiği zaman tedbirli olmaları gerektiğini okuyorlar hem de haber yaparken buna asla riayet etmiyorlar. Batı’daki herhangi bir dergiden çıkan herhangi bir haberi hem bizim ajanslarımız hem medya organlarında bunlar hiçbir filtreden geçirilmeden haber yapılıyor.

KÜRESEL İLAÇ VE MEDYA ŞİRKETLERİNİN SAHİBİ AYNI AİLE

Aşı, virüs, ilaç üreten firma aynı zamanda medya sahibi. Batı’da bulunan en büyük üç haber ajansı tek bir aileye aittir. Biri Fransa’da, biri Amerika’da, biri İngiltere’de durur ama üçü de aynı ailedendir. Bunu bilmezseniz, bilim ve ekonomi dergilerinin de bunların elinde olduğunu bilmezseniz ve bunlardan gelen haberleri Kur’an ya da akıl ve bilim süzgecinden geçirmeden yayınlarsanız, siz kendi kitlenize, inancınıza, akidenize zarar verirsiniz.

Bu yüzden bu haberler gelirken herhangi bir editörden değil, aklı başında danışmanlar, insanlar kullanarak bu haberlere bakmalısınız. Aklı başında olmak diplomalı olmak değildir. Aklı başında olmak dünyayı tanımak demektir. Ahlaki erdemleri gözetmek demektir. Bunların hepsinin bir arada bulunmadığı insanlar yüzlerce diplomaya da sahip olsalar sizi satarlar.

KEMAL ÖZER RÖPORTAJLARI

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

  • Selamun aleykum benim bi sorum olacak . dogumla beraber baslayan rutin asilarida mi ayni sekilde degerlendirmeliyiz. Bilgilendirirseniz sevinirim.

    Rabbim sizlerin emegini bosa cikarmasin,cikarmaz inssallah

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.