Kazandığınız Bu Serveti Ziyan Etmeyin!

İbadetlerle geçirilen bir Ramazan’dan sonra tekrar yanlışlara, günahlara, gaflete dûçâr olmak; kazanılan serveti ziyan etmeye benzer. Ramazan'da kazandığınız bu serveti ziyan etmeyin...

Müslümanlık, sadece Ramazan’a mahsus ve muayyen günlere âit bir merâsim değil, son nefese kadar yaşanacak bir takvâ hayatıdır. İbadetler, belli zamanlarda îfâ edilip tamamlanırlar, fakat kulluk dâimîdir.

Ramazân-ı Şerîfʼi de senede bir uğrayan ve sadece geldiğinde memnun edilmesi îcâb eden bir misafir olarak değil, ömrümüzü nasıl yaşayacağımızı tâlim etmek üzere bize lûtfedilen, senede bir aylık bir kurs olarak görmeliyiz.

Bunun için, Ramazan terbiyesi altında kazandığımız mânevî kıymetleri hiçbir zaman unutmamalıyız. Bu ayda kazandıklarımızı kaybetmeden bir sonraki senenin Ramazan’ına vâsıl olabilme gayreti içinde bulunmalıyız. Böylece ömrümüzü bir Ramazân-ı Şerîf iklimine çevirmeliyiz.

Hazret-i Ali -radıyallâhu anh- şu îkazda bulunur:

“Yaptığınız sâlih amellere gösterdiğiniz ehemmiyetten daha fazlasını, onun kabûlüne ve korunmasına gösteriniz.”

Dolayısıyla, ibadetlerle geçirilen bir Ramazan’dan sonra tekrar yanlışlara, günahlara, gaflete dûçâr olmak; kazanılan serveti ziyan etmeye benzer.

Bu itibarla, Ramazan ayında kazandığımız mânevî kıymetleri Ramazanʼdan sonra da kaybetmeyelim:

  • Sıhhat ve şartlarımız elverdiği takdirde, kamerî ayların on üç, on dört, on beşinci günleriyle, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutarak, bu ibadetin gönül feyzinden gücümüz nisbetinde istifadeye devam edelim.
  • Orucun telkin ettiği merhamet, şefkat, diğergâmlık, cömertlik ve fedakârlığı, hiçbir zaman silinmeyecek şekilde şahsiyetimize nakşedelim.
  •  Sahur alışkanlığını, ömürlük bir seher ve teheccüd disiplinine dönüştürelim.
  • Okuduğumuz mukâbeleleri, hatimleri, Kur’ân ile ünsiyeti, her günümüze teşmil etmeye gayret gösterelim.

Unutmayalım ki ilâhî rahmet, her zaman tecellî hâlindedir. Ömrün her ânı, rızâ-yı ilâhîyi tahsil fırsatıdır. Mühim olan, her hâlükârda ilâhî rahmete ulaştıracak vesîlelerin arayışı içinde bulunmaktır. Bunun için; “her geçeni Hızır, her geceyi Kadir” bilerek, bütün ömrü feyizli bir Ramazan iklîmine dönüştürmeye gayret etmek gerekir.

Cenâb-ı Hak, Ramazân-ı Şerîfʼin feyz ve rûhâniyetini ömür boyu devam ettirebilmeyi, son nefesimizin de ebedî bir bayramın müjdecisi olmasını, cümlemize lûtf u keremiyle ihsân eylesin.

Rabbimiz, ümmet-i Muhammed’i kazâlardan, belâlardan, âfet ve musîbetlerden muhafaza buyursun. Ehl-i İslâm başta olmak üzere bütün dünyaya, içinde bulunduğumuz salgın bâdiresinden en hayırlı bir şekilde kurtulabilmeyi nasîb eylesin. Âmîn!..

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2020 – Mayıs, Sayı: 411

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.