Kalpleri Kör Olanlar

Gâfil insan, helâl-haram demeden, ne elde edebilirse onu kâr zanneder. Hâlbuki bir mü’min için helâlden kazanılan bir kuruş, haramdan gelecek milyonlardan daha değerlidir. Mü’min için hesabını kolay verebileceği helâl mal, hayırlı maldır. Hesabını veremeyip azâbını çekeceği haram mal ise tam bir baş belâsıdır. Bu yüzden haram yollardan dünyalık elde etmeye çalışanların kalpleri kördür.

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri buyurur:

“Ey oğul! Dünyalık toplarken, gece odun toplayan, fakat eline ne geldiğini bilmeyen kişi gibi olma. Eline geçen dünyalığın helâl mi haram mı, meşrû mu yoksa gayr-i meşrû mu olduğuna dikkat et. Bütün fiillerinde tevhid ve takvâ güneşi ile beraber ol!”

Gâfil insan, helâl-haram demeden, ne elde edebilirse onu kâr zanneder. Hâlbuki bir mü’min için helâlden kazanılan bir kuruş, haramdan gelecek milyonlardan daha değerlidir. Mü’min için hesabını kolay verebileceği helâl mal, hayırlı maldır. Hesabını veremeyip azâbını çekeceği haram mal ise tam bir baş belâsıdır. Bu yüzden haram yollardan dünyalık elde etmeye çalışanların kalpleri kördür. Nitekim Ömer bin Abdülazîz g buyurur ki:

“Haramlar bir ateştir. Ona ancak kalbi ölüler uzanır. Eğer el uzatanlar diri olsalardı, o ateşin acısını muhakkak duyarlardı.”

Kalplerini dünya hırsı bürümüş gâfiller; hak ile bâtıl, helâl ile haram, doğru ile yanlış gibi ölçüleri tanımaz hâle gelirler. Mevlânâ Hazretleri, dünya ihtirâsıyla kalp gözünün körelmesinin, kişiyi hayvanattan bile daha aşağı bir hâle düşürdüğünü ifade sadedinde şöyle buyurur:

“Bir köpek bile kendisine atılan kemiği veya ekmeği koklamadan yemez.”

Yani gözünü hırs bürümüş bir insanda, bir köpeğin neyi yiyip neyi yememesi gerektiğini kontrol etmesi kadar bile bir dikkat, hassâsiyet ve sakınma gayreti görülmez. Dünya nîmetleri karşısında helâl-haram gözetmemek, bu kadar fecî bir mânevî felâkettir.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2018 – Şubat, Sayı: 383, Sayfa: 032

AMELLER, KALBE GELEN HALLERE VÂRİDÂTA GÖRE ŞEKİLLENİR VE ÇEŞİTLENİR

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.