Kalbi Temiz Tutmanın Yolu

İnsanın bedeni su ile temizlenir. Fakat kalbi temiz tutabilmek zordur. Peki kalbi temiz tutabilmenin yolları nelerdir?

Yunus Emre Hazretleri buyurur:

Su ne kadar arıta, çün yavuz huyun bile
Meğer bizi pâk ede Hak’tan inâyetimiz

İnsanın bedeni su ile temizlenir. Fakat kalbi temiz tutabilmek, huy ve ahlâkı temiz bir mü’min olabilmek, hem kulun gayretine, hem de Cenâb-ı Hakk’ın lûtf u keremine bağlıdır.

Eski bir İstanbul hamamının kitâbesinde, şu mânidar beyit yer alırmış:

Tıynetin nâ-pâk ise, hayr umma sen germâbeden,

Önce tathîr-i kalb et, sonra tathîr-i beden!

Yani; “Pis tıynetli, kötü huylu bir kimse isen, hamamdan bir hayır bekleme! Gerçek temizlik istiyorsan, evvelâ kalbini temizle, sonra da bedenini…”

Cenâb-ı Hak da âyet-i kerîmelerde:

قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّٰيهَا

(Nefsini) arındıran, mutlaka kurtuluşa ermiştir.” (eş-Şems, 9)

قَدْ اَفْلَحَ مَنْ تَزَكّٰىۙ

“Temizlenen kimse, kuşkusuz kurtuluşa ermiştir.” (el-A’lâ, 14) buyuruyor.

Ebedî kurtuluşa vesîle olacak makbul bir kulluk hayatı için, mü’minin iç âlemini mânevî lekelerden, menfî temâyüllerden, çirkin hâl ve vasıflardan, günah ve isyanların kir ve pasından arındırması zarurîdir.

Zira Cenâb-ı Hakk’ın râzı olmadığı kötü huylara, fücur ve gaflete müptelâ olan hantal bir gönülle, mânevî zirvelere çıkılamaz. Kalbî kesâfet ile, letâfet iklimlerinde yol alınamaz.

Bundan dolayıdır ki kalbimizin tasfiyesi ve nefsimizin tezkiyesi için hem gayret etmeli, hem de bu hususta bizleri muvaffak kılması için Cenâb-ı Hakk’a ilticâ etmeliyiz.

SALİH BİR MÜMİN BUNU ASLA DEMEZ

Sâlih bir mü’min hiçbir zaman;

“–Nasıl olsa benim kalbim temiz.” diyerek kendini kurtulmuş göremez. Kendini fânîler nezdinde değil, Cenâb-ı Hakk’ın katında aklayabilmenin derdinde olur. Yani kıyamet günü Mahkeme-i Kübrâ’da beraat ederek Cenâb-ı Hakk’ın tebrie ve tezkiyesine nâil olabilmeyi, en büyük gâye edinir. Toplumdaki gâfillerin hâline bakarak kendini beğenme gafletinden sakınır.

Zira Cenâb-ı Hak:

“…Kendinizi temize çıkarmayın. Çünkü O (Allah Teâlâ) kötülükten sakınanı en iyi bilendir.” (en-Necm, 32) buyurmaktadır.

Yine âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere Hazret-i Yusuf -aleyhisselâm- da şöyle demiştir:

“Ben nefsimi temize çıkarmam, çünkü Rabbimin merhamet ettiği hariç, nefis aşırı derecede kötülüğü emreder…” (Yûsuf, 53)

Velhâsıl nefsimizi tezkiye edebilmek için her şeyden evvel Cenâb-ı Hakk’ın inâyetine muhtacız. Bu hususta bize düşen; Allâh’ın emirlerini samimiyetle yerine getirip, nehiylerinden de titizlikle sakındıktan sonra, O’nun engin rahmet ve mağfiretine sığınmaktır.

Şu hadîs-i şerîf ne kadar mânidardır:

Rasûl-i Ekrem -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir defasında:

“–Biliniz ki, hiçbiriniz ameli sâyesinde kurtuluşa eremez.” buyurmuşlardı. Sahâbîler:

“–Siz de mi kurtulamazsınız, ey Allâh’ın Rasûlü?” diye hayretle sordular.

Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem- şu cevâbı verdi:

“–(Evet) ben de kurtulamam. Ancak Allah, rahmet ve keremiyle beni bağışlamış olursa, o başka!” (Müslim, Münâfikîn, 76, 78)

PEYGAMBERİMİZİN (S.A.V) İKAZI

Yine Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sevgili kızı Hazret-i Fâtıma’ya yaptığı şu îkaz da çok ibretlidir:

“Ey Allâh’ın Rasûlü olan Muhammed’in kızı Fâtıma! Allah katında makbul olan sâlih ameller işle! Çünkü ben, (kulluk yapmadığınız takdirde) sizi Allâh’ın azâbından kurtaramam!” (İbn-i Sa‘d, II, 256; Buhârî, Menâkıb, 13-14)

Demek ki kulluk gayretlerinden uzak kalanların; “Benim îmânım sağlam, kalbim temiz…” gibi sözleri, ancak gaflet ve cehâlet lâkırdılarıdır.

Abdülkâdir Geylânî Hazretleri buyurur ki:

“Kişinin içi temiz ise, dışında bunun görünmesi lâzımdır. İçi temiz olan bir kişiden güzel ve faydalı davranışlar zuhûr eder. İçi kirli olan, menfî duygu, temâyül ve ihtiraslardan temizlenmemiş kişiden de kötü, çirkin ve zararlı davranışlar zuhûr eder…” (el-Fethu’r-Rabbânî, sf. 574)

Velhâsıl şâirin; “Âyinesi iştir kişinin, lâfa bakılmaz.” dediği gibi, kişinin hâl ve davranışları, onun iç âleminin aynasıdır. Kulun kalbi temiz ise, bu temizliğin; ibadet, muâmelât, güzel ahlâk, kul hakkı ve takvâ hassâsiyeti olarak hayatına aksetmesi gerekir.

Cenâb-ı Hak buyurur:

“İnsanlar, sadece «îmân ettik» demekle imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı zannederler?!” (el-Ankebût, 2)

İslâm, hayatın hiçbir safhasını boş bırakmadan ömrün bütün muhtevâsını tanzim eden büyük bir nizamdır. Sâlih bir mü’min olabilmek için, ne pahasına olursa olsun, bu nizâmın dışına çıkmamak gerekir. Bu husustaki imtihanlara da îman gücüyle tahammül göstermek îcâb eder.

Bu itibarla, mü’minler olarak, hem ilâhî emir ve nehiylere titizlikle riâyet etmeli, hem de Cenâb-ı Hak’tan kulluğumuzun kabulünü niyâz etmeliyiz. Duâlarımız gibi bütün amellerimizin de Cenâb-ı Hakk’ın kabulüne muhtaç olduğunu hatırımızdan çıkarmamalı, hiçbir zaman gaflet ve rehâvete kapılmamalıyız.

İlim ve irfanda kendisine “Güneşler Güneşi” denilen büyük Hak dostu Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri dahî, yazdığı bir mektupta bu hissiyâtını şöyle dile getirmiştir:

“…Allah Teâlâ’ya yemin ederim ki; annem beni doğurduktan bugüne kadar, Allah katında makbul ve mûteber olup hesabı sorulmayacak bir tek hayır işlediğime inanmıyorum.”

Şüphesiz ki sâlih amellere titizlikle devam eden o mübârek zâtı bu hissiyâta sevk eden, Hakk’ın huzûrunda yaşadığı “hiçlik” hâliydi. Nitekim Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri, böyle buyurduktan sonra der ki:

“Eğer kendi nefsini bütün hayır işlerinde iflâs etmiş olarak görmüyorsan, bu, cehâletin en son noktasıdır. Eğer iflâs etmiş olarak biliyorsan, Allâh’ın rahmetinden de ümitsiz olma. Zira Allah Teâlâ’nın fazl u keremi, kul için, insanların ve cinlerin (bütün sâlih) amellerinden daha hayırlıdır…

Şeytanın, akıllarıyla oynadığı kimseler gibi, Allah Teâlâ’nın fazlına güvenerek, ibadetlerde aslâ ihmâlkârlık gösterme!..” (Mektubât-ı Mevlânâ Hâlid, 28. Mektup)

Fakat kimilerinde bu gaflet vardır:

“–Nasıl olsa Allah merhametlidir, affeder.” deyip kulluk vazifelerine gereken ihtimâmı göstermez, haram ve kerahatlerden lâyıkıyla sakınmazlar. Hâlbuki Cenâb-ı Hak şu îkazda bulunmaktadır:

“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının! Ne babanın evlâdı, ne de evlâdın babası nâmına bir şey ödeyemeyeceği günden çekinin. Bilin ki, Allâh’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı şeytan, Allah hakkında (O’nun affına güvendirerek) sizi kandırmasın.” (Lokmân, 33)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2021 – Nisan, Sayı: 422

İslam ve İhsan

MANEVİ KALP ÇEŞİTLERİ

Manevi Kalp Çeşitleri

MANEVİ KALP NEDİR?

Manevi Kalp Nedir?

KALP HUZURU NASIL SAĞLANIR?

Kalp Huzuru Nasıl Sağlanır?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.