Kadınlar Hayız ve Nifas Halinde Neler Yapamaz?

Kadınlar hayız ve nifas halinde neler yapamaz? Kadınların hayız ve nifas hâllerinde yapamayacakları şeyler...

Hayız ve nifaslı kadınlar için bazı özel hükümler vardır. Bu hâllerden biri kendinde bulunan kadınlar;

1- Kadın ay halinde veya loğusalık günlerinde namaz kılmaz. Bu günlere rastlayan namazlar düşmüş olur. Allah elçisi, Fâtıma binti Ebî Hubeyş’e
şöyle buyurmuştur: “Hayız gördüğün zaman namazı bırak.” (Buhârî, Hayz, 19, 24, Vudû, 63; Müslim, Hayz, 62.)

2- Yine aybaşı veya loğusa olan kadın ramazan orucunu tutmaz ve daha sonra kaza eder. Hz. Âişe’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Biz Rasûlüllah devrinde âdet görüyorduk. Namazı kaza etmekle emrolunmadığımız halde tutamadığımız orucu kaza etmekle emrolunuyorduk.” (Buhârî, Hayz, 20; Ebû Dâvûd, Tahâre, 104.)

3- Yine hayızlı kadın umre ve hacc’da tavaf yapamaz.(Buhârî, Hayz, 1, 7, Hac, 71, Edâhî, 3, 10; Müslim, Hac, 119,120.)

4- Kur’ân-ı Kerîm okuyamaz, (Vâkıa, 56/79; Tirmizî, Tahâre, 98; İbn Mâce, Tahâre, 105.)

5- Eşi ile cinsel ilişkide bulunamaz (Bakara, 2/222.)

4- Eşi onu boşayamaz. (bk. Talâk, 65/1; Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyi’, I, 44; İbnü’l-Hümâm, age, I, 54, 57, 61;
İbn Âbidîn, age, I, 158 vd.) Bununla birlikte çoğunluğa göre boşama tasarrufu geçerli olur.

HAYIZLI KADINA YASAK OLAN ŞEYLER

1) Namaz kılmak:

Âdetli kadının namaz kılması caiz değildir. Hz. Peygamber Fâtıma binti Hubeyş’e (r. anhâ) şöyle buyurmuştur: “Âdetin devam ettiği sürece namazı bırak, sonra boy abdesti al ve namaz kıl.” [1] Âdetli kadın kı­la­madığı namazı kaza etmez, tutamadığı farz oruçları ise kaza etmesi ge­rekir. Hz. Âişe şöyle demiştir: “Biz Rasûlullah (s.a.v.) devrinde âdet görüyorduk. Namazı kaza etmekle emrolunmadığımız halde, tutamadığımız orucu kaza etmekle emrolunuyorduk.”[2]

2) Oruç tutmak:

Âdet gören kadın oruç tutmaz. Delil yukarıdaki Hz. Âişe hadisidir. Ancak farz oruç borcu onların üzerinden düşmez ve kaza etmeleri ge­rekir.

3) Kâbe’yi tavaf etmek:

Hz. Peygamber hac sırasında âdet gören Hz. Âişe’ye şöyle buyurmuştur: “Hayız gördüğün zaman, temizleninceye kadar Beytullah’ı tavaf dışında kalan, diğer hac ibadetlerini yap.” [3]

4) Kur’ân-ı Kerîm okumak:

Âdetli olan kadın veya cünüp olan kimse Kur’ân okuyamaz, mushafa el süremez ve onu kılıf, çanta gibi bir muhafazanın içinde olmadıkça eline alıp taşıyamaz. Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Ona (Kur’ân’a) tam olarak temizlenmiş olanlardan başkası el süremez.” [4] Hz. Peygamber de bu konuda şöyle buyurmuştur: “Âdetli kadın ve cünüp kimse Kur’ân’dan bir şey okuyamaz.” [5]

Bu duruma göre bir kılıf veya çanta içindeki mushafa el sürmek veya onu taşımak hayızlı ve cünüp kimse için caizdir. Yine ilimle uğraşan kimse tefsir, hadis ve fıkıh kitaplarını zarûret yüzünden giyisisinin yeni ile veya eliyle tutabilir. Kur’ân yapraklarını abdestli olarak çevirmek müstehaptır. Yine bu yaprakları okumak için kalemle çevirmek de caizdir. Diğer yandan âdetli veya cünüp kimse; tesbih, tekbir, zikir, salât okuyabileceği gibi dua âyetlerini de dua niyetiyle okuyabilir.[6]

5) Mescide girmek:

Âdetli kadının veya cünübün mescide girmesi, orada eğleşmesi veya itikâfa çekilmesi caiz değildir. Hadiste şöyle buyurulur: “Hiç bir hayızlı veya cünüp için mescide girmek helâl olmaz.” [8] Şâfii ve Hanbelîlere göre; âdetli kadının veya cünübün kirletmemek şartıyla mescitten karşıdan karşıya geçmesi caizdir. Buna göre, ibadet amacıyla olmaksızın bir ihtiyaç veya zaruretten dolayı âdetli kadının mescide girmesi caizdir. Nitekim Hz. Peygamber âdetli olduğunu bildiği halde, Hz. Âişe’ye (r. anhâ); “Git. Mescit’ten seccadeyi al, getir!” buyurmuş ve Hz. Âişe seccadeyi alıp getirmiştir.[9]

Buna göre, günümüz cami ziyaretlerinde, özellikle iller arası ziyaretlerde âdetli hanımların tarihi cami ve mescid ziyaretlerinde bir sakınca olmaması gerekir.

6) Cinsel ilişkide bulunmak:

Âyette şöyle buyurulur:

“Hayız halinde iken kadınlardan uzak durun ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın.”[10] Burada, uzaklaşmaktan gaye, cinsel ilişkinin bırakılmasıdır. Yine âdetli eşi ile cinsel yönden ne kadar ilgilenebileceğini soran bir sahabiye Allâh’ın Rasûlü şu cevabı vermiştir: “Senin için göbekten üst yanı serbesttir.”[11]

Hanbelîlere göre, bir koca için âdetli karısının diz kapak-göbek arası cinsel temasın dışında serbesttir. Delil şu hadistir. “Âdetli kadına cinsel temasın dışındaki her şeyi yapabilirsin.” [12] Hanefî, Şâfiî ve Mâlikîlere göre, âdetli veya loğusa olan eşiyle cinsel ilişkide bulunan erkeğe kefaret cezası gerekmez. Ancak tevbe ve istiğfar etmesi gereklidir.

Diğer yandan bir hadiste; “Kim âdetli bir kadınla cinsel temasta bulunursa, yarım dinar (yaklaşık iki gram altın para) tasadduk etsin.” buyurulmuştur.[13]

7) Boşama:

Âdetli kadını boşamak caiz değildir. Ancak bununla birlikte çoğunluğa göre boşama tasarrufu geçerli olup, “bıd’î boşama” adını alır. Âyette; “Eşlerinizi boşayacağınız zaman, iddetlerine doğru boşayın” buyurulur.[14] Yani içinde iddet meşrû olan bir sürede boşayın, demektir. Çünkü ay halinin geride kalan kısmı iddetten sayılmaz. Hz. Peygamber, Abdullah b. Ömer’e, eşini temizlik günlerinde veya gebe iken boşayabileceğini bildirmiştir.[15] Bununla birlikte çoğunluğa göre, kadının âdet günlerinde boşanması durumunda, bu tasarruf geçerlidir.

Kocanın eşine karşı boşama için îlâ yemininde bulunması halinde en geç dört ay içinde yemin kefaretini,[16] eşini annesi gibi bir yakınına benzeterek zıhar yemini yapması durumunda ise,[17] zıhar kefaretini yerine getirinceye kadar eşiyle cinsel teması caiz olmaz. (bk. boşama olarak Îlâ ve Zıhâr konusu).

8) Loğusalık:

Loğusalık, kadının fizyolojik bakımdan rahatsız olduğu doğum sonrasındaki belli bir dönemi ifade eder. Doğumun arkasından gelen kana “nifas” denir. Kadın gebelik süresince abdestini alır, namazını kılar ve sağlığı için zararlı olmayacaksa farz orucu da tutabilir.

Loğusalığın en kısa süresi için bir sınır yoktur. Bir gün bile olabilir. Çünkü en kısa süreyi belirleyen bir âyet veya hadis yoktur. Bu durumda, onun fiilen var olduğu süreye bakılır. Hanefîlerle Hanbelîlere göre, loğusalığın en uzun süresi kırk gündür. Bundan sonra görülecek kan, özür kanıdır. Delil, Ümmü Seleme (r. anhâ)’den nakledilen şu hadistir: “Loğusa kadın, Hz. Peygamber döneminde kırk gün kırk gece beklerdi.”[18] Şâfiî ve Mâlikîlere göre, loğusalığın en uzun süresi altmış gündür. Ancak bu süre uygulamada genellikle kırk gün olarak gerçekleşir.

Kadın doğum yapmakla birlikte kan görmeyebilir. Nitekim Hz. Peygamber döneminde bir kadın doğum yapmış ve loğusalık kanı görmediği için kendisine “zâtu’l-cüfûf (kanı kuru)” denilmiştir.[19]

Loğusa olan kadın da, âdetli bayanda olduğu gibi, ibadet amacı dışında bir ihtiyaç veya zaruretten dolayı mescide girebilir. Öğrenme, öğretme ve tebliğ amacıyla Kur’ân ayetlerini okuyabilir.

Loğusalık süresi içinde görülen temizlik de nifastan sayılır. Örneğin; doğumdan sonra on gün kan gelip, beş gün kesildikten sonra on gün daha kan gelecek olsa, bu yirmi beş günün tamamı loğusalık süresi sayılır.

El ve ayak gibi uzuvları belirmiş olan bir çocuğun düşmesiyle loğusalık hali meydana gelir ve genellikle on-onbeş gün kadar devam eder. Fakat henüz uzuvları belirmemiş bir düşüğe nifas hükümleri uygulanmaz. Bunun düşmesiyle görülen kan üç gün sürer ve daha önce de en az on beş gün temizlik hali devam etmiş bulunursa bu, hayız kanı olmuş olur. Böyle değilse özür kanı sayılır.

Loğusalık süresi içinde bir koca, aybaşı halinde olduğu gibi eşiyle cinsel ilişkide bulunamaz. Aksi halde günahkâr olur ve tevbe - istiğfar etmesi gerekir. Yine loğusa kadın namaz kılamaz, oruç tutamaz. Yalnız tutamadığı oruçları kaza eder.

Aybaşı veya loğusalık günleri dışında gelen kan özür kanı sayılacağı için, böyle bir bayan her namaz için abdest alır ve namazını kılar, orucunu tutar. Özür kanı hacda tavaf engeli de değildir.

9) İhramlı olmak:

Hacca veya umreye niyetlenen kimsenin “mikat” denilen yerlerden itibaren, daha önce mübah olan bir takım fiilleri kendisine haram kılmasıdır. Dikişli elbise giymek, kokulanmak ve eşi ile cinsel ilişkide bulunmak bu yasakların başında gelir. Ancak kadınlar dikişli giysilerini çıkarmazlar.

Böylece hac veya umre sırasında ihramlı kalındığı sürece evli eşler arasında cinsel ilişki veya buna yol açabilecek sarılma, öpüşme, şehvetle dokunma gibi fiiller yasaktır. Âyette şöyle buyurulur:

“Kim hac aylarında ihrama girerek haccı kendisine farz kılarsa, hac sırasında kadına yaklaşmak, günah işlemek, tartışma ve kavga etmek yoktur.”[20] Âyetteki “refes” sözcüğü, kadınla cinsel teması veya genel olarak erkeklerin kadınların cinsel yönüne olan ihtiyacını kinayeli olarak ifade eder. Bir hadiste şöyle buyurulur: “Kim hac yapar, hac sırasında cinsel temastan korunur ve günah işlemezse, annesinden doğduğu gündeki gibi günahlarından kurtulur.” [21]

Hanefîlere göre, ihramlının nişanlanıp evlenmesi caizdir. Ancak bu takdirde zifaf, hac’dan sonraya geciktirilir. Delil, Hz. Peygamber’in ihramlı iken Meymûne ile evlenmesidir.[22] Çoğunluk fakîhler ise ihramlının evlilik akdini geçersiz sayarlar. Dayandıkları delil şu hadistir: “İhramlı kimse evlerıemez, kendisi ile evlenilmez ve nişanlanılmaz.” [23] Bunlar Hz. Peygamber’in Meymûne ile evlenmesinin ihramlı değilken vuku bulduğunu söylerler.[24]

Hac yapmakta olan kimse Arafat’da vakfeden önce cinsel ilişkide bulunsa haccı fâsid olur ve gelecek yıl kaza etmesi gerekir. Ayrıca ceza olarak bir küçük baş hayvanı kurban keser. Cinsel birleşmeye yol açabilecek öpme, şehvetle dokunma gibi fiillerde, boşalma olsun veya olmasın, bir küçük baş hayvan kurban gerekir. Mâlikîler dışında çoğunluğa göre bu durumda hac fasid olmaz.

Arafat’da vakfeden sonra, henüz ihramdan çıkmadan eşiyle cinsel temasta bulunmanın cezası ise, büyük baş bir hayvanın kurban kesilmesidir.[25]

Dipnotlar:

[1] Buhârî, Hayz, 19, 24, Vüdû, 63; Müslim, Hayz, 62; Ebû Dâvûd, Tahâre, 109; A. b. Hanbel, VI, 42, 141, 187, 194, 204, 222; Dârimi, Vüdû, 76. [2] Buhârî, Hayz, 20; Ebû Dâvûd, Tahâre, 104; Tirmizî, Savm, 67; Nesâî, Hayz, 17, Sıyâm, 64. [3] Buhârî, Hayz, 1, 7, Hac, 81, Edâhî, 3,10; Müslim, Hac, 119, 120; Ebû Dâvûd, Me­nâsik, 23. [4] Vâkıa, 56/79. [5] Tirmizî, Tahâre, 98; İbn Mâce, Tahâre, 105. [6] Zühaylî el-Fıkhu’l-İslâmî ve Edilletuh, I, 471; bk. Dârimî, Vudû, 103. [7] bk. İbn Hazm, el-Muhallâ, I, 78-80; Zühaylî age, I, 380. [8] İbni Mâce, Tahâre, 92, 126; Ebû Dâvûd, Tahâre, 92; Dârimî, Vüdû, 116. [9] bk. Müslim, Hayz, 11-13; Nesâî, Tahâre, 172, Hayz, 18; İbn Mâce, Tahâre, 120. [10] Bakara, 2/222. [11] Dârimî, Vudû, 107; Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, I, 277. [12] Müslim, Hayz, 16; Nesâî, Tahâre, 16. [13] Tirmizî, Tahâre, 102; Ebû Dâvûd, Nikâh 46, 47; Tıb, 50; İbn Mâce, Tahâre, 123. [14] Talâk, 65/1. [15] Şevkânî, age, VI, 221. [16] Bakara, 2/290 vd.; Mâide, 5/89. [17] Mücâdele, 58/1-4. [18] Ebû Dâvûd, Tahâre, 119. [19] bk. Kâsânî, age, I, 41-43; İbnü’l-Hümâm, age, 1,129; İbn Âbidîn, age, I, 275 vd. [20] Bakara, 2/197. [21] Buhârî, Hac, 4, Muhsar, 9, 10; Müslim, Hac, 438; Nesâî, Hac, 4; İbn Mâce, Menâsik, 3; A. b. Hanbel, II, 229, 410, 484. [22] Buhârî, Sayd, 12, Nikâh, 30, Megâzî, 43; Müslim, Nikâh, 46, 47, 48, Tirmizî Hac, 24. [23] Müslim, Nikâh 41-45; Ebû Dâvûd, Menâsik, 38, Tirmizî, Hac, 23, Nesâî, Menâsik, 91. [24] Tirmizî, Hac, 23,24; Dârimî, Menâsik, 21; A. b. Hanbel, VI, 393. [25] Ayrıntı için bk. Kâsânî, age, II, 183 vd; Zühaylî age, III, 203 vd., Döndüren, age, s, 593 vd.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle Aile İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

ÂDET DÖNEMİNDEKİ BİR KADININ İBADET HAYATI

Âdet Dönemindeki Bir Kadının İbadet Hayatı

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.