Kadınlar Günü De Neymiş?

Kadınlar günü nasıl ortaya çıktı? Kadınlar günü nasıl kutlanmaya başlandı? Kadınlar günü neden kutlanır? İşte kadınlar günü vb. önemli bir günlerin ortaya çıkış nedeni...

Batının sözde medenî (!) yüzünü göstermek için, senenin her ayında, “önemli bir gün” îcad etmek ve bütün dünyada küresel bir akım hâlinde onu çılgınca kutlamak moda oldu: Anneler günü, babalar günü, sevgililer günü, doğum günü, kadınlar günü vs... Bu çılgınlık ve kutlamak nedense hep “tüketimi artırmak” sûretiyle, hediyeler vermek şeklinde oluyor!

Aslında işin temeline bu âdetlerin ne zaman, hangi hâdiseler üzerine ve kimler tarafından başladığını görmek ise, maskeyi indirmek ve küresel oyunun aktörlerini görmek açısından çok önemli… Batı, kendi vicdanını tatmin etmenin derdinde… Bir taraftan 364 gün boyunca kapısını çalmadığı annesine, ufak bir “cemîle” yaparak onun gönlünü aldığını düşünüyor; bir taraftan kendi sömürü düzeninin bir aksesuarı olarak gördüğü kadına, senenin bir gününde birkaç hediye almakla onun ağzına bal çalıyor. Babalara ayıp olmasın diye bir gün îcad ediyor; insanlar, arada bir de olsa, sevdiği kişilerle görüşebilsin, bir arada bulunsun ve üretim çarkının sabit bir dişlisi olduğunu, en azından bir gün fark etmesin diye “doğum günü” kutluyor.

Kısacası her şey, tamamen göstermelik ve kesinlikle işin ucu, maddiyata, tüketime dayanıyor. Herkes bir şeyleri kutlasın ki, üretim-tüketim çarkı aksamadan dönsün. Bu “özel günleri” kutlamayanlar, bunlara karşı mesafeli duranlar,  herhangi bir sebeple muhâlif kalanlar ise, medyatik bir bombardımana ve linç kampanyasına tâbî tutuluyorlar. İnsanlar, bu günleri kendi iç dünyasında veya çevresinde kutlamasalar da, bu günler hakkında konuşmak imkânsız hâle getiriliyor, âdeta dokunulmaz bir “tabu”ya dönüştürülüyor.

NEYİ KUTLADIĞINI BİLİYOR MUSUN?

Ama bütün bunların arkasında işin bir de kültürel boyutu, dînî-felsefî arka planı, tarihî hâdiselere dayanan bir geçmişi var. Bir müslümanın, bu günlerin arka planlarına bakmadan “uydum kalabalığa” anlayışı ile bunları kutlaması ise, ateşe odun taşımaktan bir şey değil!.. Bu ateş ki, sadece kendisini, âilesini yakmıyor; hem geçmişini, medeniyetini, tarihini ve geleceğini yakıyor, hem de Allah korusun, âhiretini, hayır-hasenâtlarını… Bu yüzden firâset sahibi bir müslümanın, neyi, niçin kutladığını ve neye, niçin karşı çıktığını iyi bilmesi lâzım… O körü körüne kalabalığa uyan, ne yaptığını düşünmeyen bir insan değildir, olamaz. Mensup olduğu din, sahip olduğu tarih ve medeniyet; onun bu şekilde nâdân ve ahmakça davranmasına müsaade etmez.

İşin bir tuhaf ve acı tarafı da, senenin bir gününde anneleri, kadınları, babaları hatırlayan bu Batı medeniyeti, o günlerin öncesinde ve sonrasında, “Anneleri, babaları, hanımları, çocukları, kısacası insanı” lâyık olduğu en üst mertebede hürmetle yâd eden İslâm’ı karalamaktan da geri kalmaz!.. Bu batı kültürünün borazancılarına göre, İslâm, kadına değer vermemiş, onu eve hapsetmiş, küçümsemiş, hakaret etmiş, elinden her türlü imkanını almıştır, vs… Onlar ise, kadına özgürlüğünü (!) vermiş, onu iş hayatına dâhil etmiş, onu hayatın bir parçası (!) hâline getirmiştir.

Yine onlara göre, evlilik, âile kurmak geride kalmış bir hayat tarzıdır. İnsanın sevgilisi değil, sevgilileri olmalı ve neredeyse her yıl bu yeni sevgililerini hatırlamalıdır.

İşte toplumun zayıf halkaları üzerinden yapılan ve kesinlikle mâsumâne olmayan bu özel günler ve kutlamalar, bizim tekrar tekrar değerlendirmemize konu olmalıdır.

Kaynak: Halime Demireşik, Şebnem Dergisi, 145. Sayı

İslam ve İhsan

'DÜNYA KADINLAR GÜNÜ'NÜN GEÇMİŞİ

'dünya Kadınlar Günü'nün Geçmişi

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.