Kâbe ve Hac İbadetinin Tarihi

Kâbe’yi ilk yapan ve ikinci kez inşa eden kimdir? Zemzem suyu nasıl çıktı? Hz. İbrahim ve İsmail’in (a.s.) Kâbe’yi inşa ederken okuduğu dua nasıldır? Kâbe ve hac ibadetinin tarihçesi.

Kâbe sözlükte, “Mekke’deki Beyt-i Haram, dört köşe ev, oda” anlamlarına gelir. Mekke kentinde, Mescid-i Haram’ın ortasında yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 12 m. boyunda ve 11 metre genişliğinde taştan yapılmış dört köşe binaya “Kâbe” denilir. Bununla “Beytullah (Allah’ın evi)” kastedilir. Ayrıca iki âyette, kutsal ev anlamında “El-Beytü’l-Haram”,[1] iki âyette de eski ev anlamında “El-Beytü’l-Atîk” yer alır.[2] Kâbe ismi ise Kur’an’da sadece iki yerde geçer.[3]

YERYÜZÜNDE İNŞA EDİLEN İLK MABET

Kur’an-ı Kerîm’den öğrendiğimize göre yeryüzünde ilk yapılan mabet Beytullah’tır. “İnsanlar için yeryüzünde kurulan ilk ev (mabed), Mekke’de bulunan mübarek ve âlemler için hidayet kaynağı olan Kâbe’dir..” [4] Hz. Peygamber, ashâb-ı kirâmdan Ebû Zerr (r.a)’ın bir sorusu üzerine, yeryüzünde ilk inşa edilen mescidin “Mescid-i Haram”, ikinci inşa edilenin ise “Mescid-i Aksa” olduğunu ve bu ikisi arasında kırk yıl süre bulunduğunu bildirmiştir.[5] Allah, Beytullah’ı yüce gayelerin gerçekleştirilmesi için toplanma ve güven yeri kılmıştır. Âyette, “Biz Beytullah’ı insanlara toplantı ve güven yeri yaptık.” [6] buyurulur.

KÂBE’Yİ İLK YAPAN VE İKİNCİ KEZ İNŞA EDEN KİMDİR?

Rivâyete göre Kâbe ilk olarak melekler tarafından nurdan inşa edilmiş, Hz. Âdem ve Şid (a.s) yapı olarak inşa etmiş, ancak mabedin bina olarak yeri, Nuh tufanı sırasında kaybolmuştur.

Kuran-ı Kerîm’de Kâbe’yi yapanın Hz. İbrahim’le oğlu İsmail olduğu bildirilir. Bu, ikinci inşa olmalıdır.[7] Bu iki peygamberin Hicaz bölgesine geçişi şöyle olmuştur. Hz. İbrahim’in peygamberliği Irak ve güney Anadolu yöresinde başlamış, kendisini ilâh ilân eden Nemrud’la karşılaşmasının ve bu kavmin helâk olmasının ardından Filistin’e geçmiş, tebliğ ve irşad görevini uzun süre orada sürdürmüştür. İlk eşi Sare ile sonradan evlendiği Hacer arasındaki duygusal rekabet ve kıskançlık sonucunda, Hz. Hacer’i başka bir yöreye yerleştirmesi gerekti. Hz. İbrahim Hacer’i ve küçük yaştaki oğlu İsmail’i alarak Hicaz’a, şimdiki zemzem kuyusunun bulunduğu yere getirdi. Henüz Mekke şehri ve o yörede insan yoktu. Bir kırba su ve bir miktar yiyecekle onları orada bırakmak isteyince; Hz. Hacer bu hicretin Allah’ın emriyle olup olmadığını sordu. Hz. İbrahim, vahiyle bıraktığını söyleyince Hacer; “Öyleyse, Allah kulunu zayi etmez, gidebilirsin” diyerek tevekkül ve teslimiyet göstermişti.

Hz. Hacer ve İsmail’in Filistin’den ayrılması, Tevrat da benzer şekilde anlatılır. Şöyle ki; Sare, İshak’ı doğurmuş ve onun sütten ayrılması için verilen ziyafette, 14 yaşlarında olan İsmail’in bazı davranışlarına kızarak İbrahim (a.s)’a şöyle demiştir: “Bu cariyeyi ve oğlunu başka yere gönder; çünkü bu cariyenin oğlu, benim oğlum İshak’la birlikte mirasçı olamaz.” Bunun üzerine Hz. İbrahim, Allah’ın da emriyle, Hacer ile oğlu İsmail’i göndermiş, onlar da Beer-Şeba çölüne gidip orada yaşamaya başlamışlardır.[8] Tevrat’ta belirtilen yer Hicaz yöresi olmalıdır.

Hz. İbrahim oradan ayrılırken şöyle dua etmişti: “Ey Rabbimiz! Soyumdan bir bölümünü, saygın ve kutsal evinin yanındaki çorak vadiye, namaz kılmaları için yerleştirdim. Rabbimiz! İnsanların kalplerini onlara meylettir. Onları meyvelerle rızıklandır ki, şükretsinler.” [9]

ZEMZEM SUYU NASIL BULUNDU?

Hz. Hacer su aramak için Safa ile Merve tepecikleri arasında gidip gelirken, Cenâb-ı Hakk’ın bir ikramı olarak, oğlu İsmail’in bulunduğu yerden su kaynamağa başlamıştı. Bunu gören Hacer, suyun akıp gitmesini önlemek için “zem-zem (dur-dur)” diye sesleniyordu. Halbuki, bu sıcak bölgeye dünya durdukça kesilmeyecek kaliteli bir su verilmişti. Kısa süre sonra kuşların hareketinden buradaki suyun varlığını anlayan, hareket halindeki, aslen Arap olan Cürhümî kabilesi, yolunu değiştirerek oraya gelmiş, Hz. Hacer onlara su almaları için izin verirken, onlar da Hacer’in ve oğlunun süt ve gıda ihtiyacını üstlenmişlerdi. İşte Nuh tufanından sonra terk edilmiş bir vadi hâline gelen bu yere yerleşen Cürhümîler, Mekke şehrinin de ilk kurucuları ve ilk halkını teşkil etmişlerdir.[10]

Hz. İbrahim bundan sonra zaman zaman Hicaz’a gelmiş, oğlu İsmail büyüyünce, bir gelişinde, meleğin bildirdiği temeller üzerine onunla birlikte Kâbe’yi inşa etmişlerdir. Kur’an-ı Kerîm’de olay şöyle anlatılır: “Bir zaman biz, İbrahim’e Kâbe’nin yerini gösterip şöyle vahyetmiştik: Bana hiçbir şeyi ortak koşma. Evim olan Kâbe’yi tavaf edenler, rükû edenler ve secdeye varanlar için temizle.” [11]

Kâbe inşa edilirken Hz. İsmail çevreden taş taşır, Hz. İbrahim de Kâbe duvarlarını örerdi. Duvarlar yükselip, yerden erişilmez olunca, İsmail (a.s) günümüzde “Makam-ı İbrahim” diye ziyaret edilen taşı getirdi. Hz. İbrahim bu taşı iskele olarak kullandı. Ebû Kubeys dağından getirilen “Haceru’l-Esved (siyah taş)” adı verilen taş da tavafa başlama yerine işaret olmak üzere, halen bulunduğu köşeye yerleştirildi.

HZ. İBRAHİM VE İSMAİL’İN (A.S.) DUASI

Mabedin duvarları yükselince. İbrahim ve İsmail (a.s) şöyle dua ettiler: “İbrâhim ve İsmâil Ka’be’nin temellerini yükseltirken, Rab’lerine şöyle dua ettiler: “Rabb’imiz! Bunu bizden kabul buyur. Şüphesiz sen her şeyi işitensin, bilensin. Rabb’imiz! İkimizi de sana teslim olmuş kimseler kıl ve soyumuzdan da sana teslim olmuş bir toplum meydana getir. Bize ibâdet edeceğimiz yerleri göster. Tevbemizi kabul et. Çünkü sen, tevbeleri çok kabul edensin, çok merhametlisin! Rabb’imiz! Kendilerine içlerinden bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini okusun, Kitab’ı ve hikmeti öğretsin ve onları kötülüklerden arındırsın. Gerçekten mutlak üstün, tam hüküm ve hikmet sahibi olan sensin.” [12]

Hz. İbrâhim’in bu duası kabul edilmiş ve kendisinden sonraki peygamberler onun soyundan gelmiştir. Buna göre Hz. İsa’ya kadar olan peygamberler, yukarıda İshak (a.s.) aracılığı ile babası Hz. İbrahim’e, son Peygamber olan Hz. Muhammed’in soyu da Hz. İsmail aracılığı ile Hz. İbrahim’e dayanır. Bu yüzden Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Ben, babam İbrahim’in duasına, kardeşim İsâ’nın müjdesine ve annemin de rüyasına mahzar olmuşumdur.” [13]Diğer yandan İbn Ucre’nin naklettiği bir hadiste, Müslümanların bütün namazlarda, “tehıyyât” ve “Allahümme salli-bârik” dualarını okuyarak, Hz. İbrahim’e ve nesline hayır-duada bulunmalarının, Hz. İbrahim’in bu eski duasına karşı bir teşekkür niteliğinde olduğu belirtilmiştir.[14] Bu dualar, İslâm’la önceki semâvî dinler arasında sürekli olarak bir bağ vazifesi görmektedir.[15]

HAC İBADETİ NE ZAMANDAN BERİ VAR?

Kâbe’nin inşası bitince, Hz. İbrahim’den bütün insanları hacca çağırması istenmiştir. “İnsanları hacca çağır ki, gerek yaya olarak gerekse uzak yollardan gelen çeşitli vasıtalarla sana varsınlar.” [16]

Bundan sonra Hz. İbrahim Ebû Kubeys dağına çıktı. Dört bir yana seslenerek Allah’ın Kâbe’yi ziyaret etmeyi ve hac ibadetini insanlara farz kıldığını bildirdi.[17]

Hz. İbrahim bu ilânı yaptıktan sonra Cebrâil (a.s) gelerek kendisine haccın nasıl yapılacağını, sa’yi, vakfe’yi, şeytan taşlama gibi hac menâsikini bizzat yerlerini göstererek öğretmiştir. Bu arada Harem-i Şerîf’in sınırlarını göstererek, ayırıcı bir işaret olmak üzere de birer taş dikmesini önermiştir. Bu önemli bir uygulama eğitimiydi. Haccın bu usûl ve erkânı, daha sonra peygamber olan Hz. İsmail tarafından Hicaz halkına öğretildi. Bu arada İshak peygamber Hicaz’a gelerek büyük kardeşi İsmail (a.s) ile birlikte hac yaptı.

Bundan sonra yüzyıllar boyunca, çeşitli peygamberler döneminde Kâbe ve Kudüs’teki Mescid-i Aksa kutsal yerler olarak ziyaret edilmeye devam edildi. İslâm’dan önce Kâbe putlarla dolu olduğu halde çevre halkı, Yemenliler ve İran (Fürs) hükümdarlarınca ziyaret edilmiştir.[18]

KÂBE KAÇ KEZ TAMİR EDİLDİ?

Kâbe ilk inşa edildiğinden günümüze kadar bir çok kez tamir görmüştür. Bunlardan kimisi basit tamir olurken kimisi de temelden yapılan tamirlerdir. Nitekim Hz. Peygamber’in büyük dedesi Kusay zamanında tamir edilen Kâbe, Hz. Muhammed 35 yaşlarında iken de, yangın ve sel baskını sonunda harp olmuştu. Bu yüzden Kureyş, Kâbe’yi yeniden inşaya karar verdi. Ancak kimse duvarlarını yıkmaya cesaret edemiyordu. Velîd İbn Mugîre, “Biz daha iyisini yapmak istiyoruz, kötü bir niyetimiz yok” diyerek yıkıma başlamıştı. Yapım devam ederken, Haceru’l-Esved’in yerine konulmasında anlaşmazlık çıktı. Her kabile bunu kendisi yerleştirmek istiyordu. Anlaşmazlık çözülemeyince, Mescid’in Safâ kapısından ilk kim girerse, onu hakem seçtiler. Biraz sonra Hz. Muhammed’in oradan geldiği görüldü. O, taşı bir yaygı üzerine koydu, kabile temsilcileri yanlarından tutarak yerine koydular ve her biri bu şerefi paylaşmış oldu.

Abdullah İbn Zübeyr’in Kâbe inşası: Emevî Halîfesi Yezid, 63. hicret yılında Mekke’ye bir ordu gönderdi. Kâbe mancınıklarla taşlandı, yangın çıktı. Mekke işgal edilemedi, ordu geri döndü. Mekke emîri olan Abdullah İbn Zübeyr (r.a), Kâbe’nin temellerini bir buçuk adam boyu açtırdı. Hz. İbrahim’in büyük taşlarla örülü ana temele ulaşıldı. Temeller halkın görmesi için 8 gün açık tutuldu. Hatîm (Hıcr) alanından 5 zira’lık bir bölüm Kâbe’ye eklendi ve batı tarafa da bir kapı açtırdı. Çünkü hıcr denilen yarım hilâl şeklindeki duvarın iç kısmının da kâbe’ye dahil olduğu konusunda hadisler vardır. Burada Hz. İsmail ve Hacer’in kabirlerinin bulunduğu da nakledilmiştir. Bu yüzden tavaflar bu yarım hilâl duvarın dış kısmından yapılır.

Haccac’ın Kâbe inşası: Emevî Halifesi Abdülmelik İbn Mervan (ö.86/705), Haccac İbn Yusuf es-Sekafî’yi (ö.95/714) bir ordu ile Mekke’ye gönderdi. Haccac Kâbe’yi harap etti ve Mekke’ye girdi. Mekke emîri Abdullah İbn Zübeyr katledildi. Durumu Abdülmelik’e bildirdi. Halîfe, Abdullah İbn Zübeyr’in yaptığı ilâvelerin eski hâline çevrilmesini ve Kâbe’nin yeni baştan tamir edilmesini bildirdi.

Sultan 4. Murat’ın Kâbe tamiri: Osmanlı Padişahı IV. Murat devrinde, yağan şiddetli yağmurlarla Harem-i Şerîf’e su girmiş, bazı duvarlar yıkılmış ve zemin bir adam boyu taş ve kumla dolmuştu. Durum İstanbul’a bildirilmiştir. Nakîbü’l-Eşraf Ankaralı Mehmed Efendi Hicaz’a gönderildi. Hz. İbrahim’in koyduğu temel taşlarına ulaşılarak tamir yapıldı. Haceru’l-Esved’in üst kısmı kırılmıştı. Tamir edilerek bakır muhafaza içine alındı.

Dipnotlar:

[1] Mâide, 5/2, 97. [2] Hac, 22/29. [3] Mâide, 5/95, 97. [4] Âl-i İmrân, 3/96. Kâbe için bk. Kitab-ı Mukaddes, Mezmurlar, LXXXIV, 6, 7, Hâkimler, XVIII, 31. [5] Buhârî, Enbiyâ, 10. [6] Bakara, 2/125. [7] Zebîdî, age, VI, 13. [8] Bk. Tevrat, Tekvîn, 21/1-5, 8-21; Ahmet Güç, Çeşitli Dinlerde ve İslâm’da Kurban, Düşünce Kitabevi, Bursa 2003, s. 149. [9] İbrahim, 14/37. [10] Zebîdî, Tecrîd-i Sarîh, Terc. Kamil Miras, Ankara 1984, VI, 13 vd. [11] Hac, 22/26. [12] Bakara, 2/127-129. [13] A. İbn Hanbel, IV, 127, 128, V, 262. [14] Zebîdî, age, VI, VI, 18, 19. [15] Bu dualar için bk.Buhârî, Tefsîru Sûre 33/ 10, Enbiyâ, 10, Deavât, 31, 32; Müslim, Salât, 65, 66, 69; Ebû Dâvud, Salât, 179; Nesâî, Sehv, 49. [16] Hac, 22/27. [17] Zebîdî, age, VI, 20, 21. [18] Zebîdî, age, VI, 21.

Kaynak: Prof. Dr. Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam İlmihali, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HAC İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Hac ile İlgili Ayet ve Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.