İsrâ Suresi 54. Ayet Meali, Arapça Yazılışı, Anlamı ve Tefsiri

İsrâ Suresi 54. ayeti ne anlatıyor? İsrâ Suresi 54. ayetinin meali, Arapçası, anlamı ve tefsiri...

İsrâ Suresi 54. Ayetinin Arapçası:

رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِكُمْۜ اِنْ يَشَأْ يَرْحَمْكُمْ اَوْ اِنْ يَشَأْ يُعَذِّبْكُمْۜ وَمَٓا اَرْسَلْنَاكَ عَلَيْهِمْ وَك۪يلًا

İsrâ Suresi 54. Ayetinin Meali (Anlamı):

Rabbiniz sizi çok iyi bilmektedir. O dilerse size merhamet eder, dilerse sizi cezalandırır. Biz seni insanları gözetleyici ve onların yaptıklarından sorumlu olarak göndermedik.

İsrâ Suresi 54. Ayetinin Tefsiri:

Ne mü’minin iman üzere son nefesini vereceği garantisi vardır, ne de kâfirin kâfir olarak öleceği şeklinde kesin bir hüküm vardır. Mü’min imanını kaybedebileceği gibi, kâfir de doğru yola erişebilir. Hayatta bunun görülen canlı misalleri çoktur. Bu bakımdan mü’minler, cennetin kendilerine ait olduğu ve düşmanlarının cehenneme gireceği şeklinde ifadeler kullanmaktan sakınmalıdırlar. Buna karar verecek olan sadece Allah’tır. Çünkü o tüm insanların geçmişlerini, geleceklerini, gizli ve âşikâr durumlarını en iyi bilmektedir. Dolayısıyla bir insanın mükâfat mı göreceğine veya azaba mı uğrayacağına sadece O karar verir. Bununla birlikte, isimleri net olarak belirtmeksizin, Kur’an ve sünnetin tâlimatları çerçevesinde şu nevi inanç ve amel sahiplerinin mükâfata ereceği, şu nevi inanç ve amel sahiplerinin ise ceza göreceği söylenilebilir. Bunun ölçüüsnü bize öğreten şüphesiz peygamberlerin öğretileridir.

Şunu belirtelim ki ,peygamberler Allah’ın en seçkin kullarıdır. Buna rağmen bunlar arasında bile fazilet ve derece farkı vardır. Nitekim diğer bir âyet-i kerîmede konuya açıklık getirilerek şöyle buyrulur:

“İşte şu peygamberler ki, biz onların bazısını bazısına üstün kıldık. İçlerinden biriyle Allah doğrudan konuşmuş, birini ise derecelerle yükseltmiştir. Biz, Meryem oğlu İsa’ya apaçık mûcizeler verdik ve onu Rûhu’l-Kudüs’le destekleyip güçlendirdik...” (Bakara 2/253)

Burada ise bir fazilet alâmeti olarak özellikle Dâvûd (a.s.)’a Zebur’un verildiği zikredilir. Bunun şu hikmetleri olabilir:

  Kureyşliler Peygamberimiz (s.a.s.)’e karşı mücadele etmek için zaman zaman yahudilere müracaat ediyorlardı. Onlar da: “Mûsâ’dan sonra peygamber, Tevrat’tan sonra kitap yoktur” diyorlardı. Dolayısıyla bu âyetle onların bu iddiaları çürütülmüştür.

  Bununla üstünlüğün değerine işaret edilmiştir. Çünkü Dâvûd (a.s.) büyük bir hükümdar idi. Böyle iken burada onun hükümdarlığı göz önünde bulundurulmayıp da ona özellikle Zebûr’un verildiğinin belirtilmesi, bahsedilen üstünlükten maksadın, mal ve mülkle değil, ilim ve din yönünden bir üstünlük olduğunu gösterir.

  Zebur’da peygamberlerin sonuncusunun Hz. Muhammed (s.a.s.) ve ümmetlerin en hayırlısının da onun ümmeti olduğu yazılmıştı. Nitekim “Yemin olsun ki biz Zikir’den sonra Zebur’da da: «Yeryüzüne ancak sâlih kullarım vâris olacaktır» diye yazdık” (Enbiyâ’ 21/105) buyrulmuştur.

Zebûr’da geleceği müjdelenen o âhir zaman Peygamberi’nin en büyük mücâdelesi putperestlikle olmuş ve ona, bir kısım varlıkları el açıp yardım umulacak bir makama yücelterek Allah’a ortak koşanlara şöyle söylemesi emredilmiştir: 

İsrâ Suresi tefsiri için tıklayınız...

Kaynak: Ömer Çelik Tefsiri

İsrâ Suresi 54. ayetinin meal karşılaştırması ve diğer ayetler için tıklayınız...

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.