İslam’da İstikamet Nedir?

İstikamet nedir, ne anlama gelir? İstikamet üzere olmak ne demektir? İstikamet kelimesi Kur’an’da geçiyor mu? İslam’da istikamet kavramı ve istikamet üzere olmanın şartları

Genelde yol ile beraber kullanılan istikamet kelimesi; yolun ortasından gitmeyi ifade eder. Aslında övülmüş olan her güzel hasletin iki ucu; ifrat ve tefrit demek olup yerilmiştir. Bu yönü ile istikamet; Allah’ın nimetlendirmiş olduğu kimselerin yoluna tam ortadan bağlanmak, her iki yanından; ifrat ve tefritten uzak durmaktır.

İSTİKAMET KELİMESİ KUR’AN’DA GEÇİYOR MU?

İstikamet kelimesi ve bu kökten türetilmiş müstakim ismi Kur’an-ı Kerimde yirmiden fazla yerde geçmektedir. Hadislerde de istikamet kelimesinin yoğun olarak zikredilmektedir. Hem Kur’an-ı Kerimdeki hem de hadislerdeki kullanımından anlaşılan kök mana “dürüst olma, itidal üzere olma, sebat ve istikrar” anlamlarıdır.

İSTİKAMETLİ OL

Hz. Peygamber (s.a.s.) kendisinden, başka bir nasihate ihtiyacı kalmayacak değerde bir öğütte bulunmasını isteyen bir sahabesine şöyle buyurur:

“Allah’a inandım de sonra da istikametli ol!” (Müslim, İmân 62.).

Fussilet sûresi 30. ayette geçen, Rabbimiz Allah’tır, dedikten sonra istikamet üzere ol, ifadesinden anlaşıldığı üzere istikamet; son nefese kadar eğilip bükülmeden imanın gereğini yerine getirmek, iman yolunun tam ortasında yürümek, demektir.

İman yolunun tam ortasında kalmanın nasıl olacağı da En‘am sûresinde 151-153 arası ayetlerde belirtilmiştir. Allah’a ortak koşmamak, ana babaya iyilik etmek, evlatların canına kıymamak, kötülük ve iffetsizlikten uzak durmak, hayat hakkına saygılı olmaktır. Yetim malına yaklaşmamak, ölçü ve tartıda dürüst olmak, doğru konuşmak, Allah’a verilen ahde vefa göstermektir.

İSTİKAMET DUASI

Ancak her şeyden önce istikametin ilahî bir lütuf olduğunu bilmek gerekir. Yüce Rabbimiz dilediklerini istikamet sahibi yapmaktadır. Kimileri de yoldan çıkıp uçuruma yuvarlanmaktadır. Bu yüzden Rabbimizden istikamet üzere olmayı istememiz lazımdır. Nitekim Aişe (r.anha) validemize Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz’in gece namazlarına nasıl başladığı sorulduğunda, Rabbinden istikamet talep ederdi, diye cevap verdiğini hadislerde görmekteyiz. Bu yüzden namazlarımızda bir günde onlarca kez mutlaka okuduğumuz Fatiha sûresinde Rabbimize yalvarıp; “Bizi sırat-ı müstakime\ istikamet üzere olan yola hidayet et” diye dua etmekteyiz. Bu yolun kadim yolcularının da Allah’ın kendilerine nimet vermiş olduğu peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihler olduğunu beyan ederek, yolun iki kenarındaki azgın ve sapkınların yoluna düşürmemesini istemekteyiz.

İstikamet üzere olması gereken öncelikle kalplerdir. Zira Hazret-i Peygamber Efendimiz; “Kulun kalbi istikamet üzere olmadıkça imanı istikamet bulmaz” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 198.) buyurmuştur. Nitekim bir başka hadis-i şerifte de bedende bir organın bulunduğu; bu organ düzeldiğinde bütün bedenin düzeldiği, bozulduğunda ise bütün bedenin bozulduğu bildirilmekte ve bu organın da kalp olduğu ifade edilmektedir.

KALBİN İSTİKAMETİ

Kalbin istikameti Rabbini tanıması, yüceltmesi, sevmesi demektir. Rabbinin iradesine râm olması, karşısında haşyet ve takva ile durması, O’na tevekkül edip O’nun dışında her şeyden bağını koparmasıdır.

İkinci olarak dilde; sözlerde ve niyetlerde istikamet üzere olmak aranır. Zira yukarıda bir bölümünü verdiğimiz hadisin devamında Peygamber (s.a.s.) Efendimiz; “Dili istikamet bulmadıkça kalbi istikamet bulmaz.” buyurur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 198.)

Kalpten sonra en fazla dikkat edilmesi gereken uzuv dildir. Dil; kalbin tercümanı ve sözcüsüdür. İstikamet babında en büyük öneme sahip iki organ kalp ve dildir. Nitekim bir Arap atasözü, kişi iki küçük organı; kalbi ve dili ile değerlendirilir, der. Kalp de dil de küçük birer organ olmakla beraber bütün azalar bu ikisi ile irtibatlıdır. Kalp ve dil istikamette olursa bütün organlar da istikamet bulur.

İstikamet aranan bir diğer husus da hâl ve hareketlerin istikametidir. İnsanın her türlü eylem ve davranışının da istikamet üzere olması esastır.

Yukarıda açıklandığı üzere istikamet; orta yolu tutmak demek olunca bunun üzerinde biraz durmak icap etmektedir. Zira herkes istikametten bahsetmekte, ancak istikamet üzere olabilmenin olmazsa olmaz şartının vasat/orta yol üzere olmak olduğunu söylemeyi ihmal edebilmektedir. Vasatın dışına çıkmak; geri kalmak ve aşırılığa kaymaktır. Unutmamak gerekir ki, Mevla Teâlâ Hazretlerinin emirlerini yerine getirmekte gevşeklik göstermek istikamet ile bağdaşmayacağı gibi, Allah’ın dinini yaşarken aşırılık, ifrat ve abartı da yasaklanmıştır. Nitekim bu husus şu ayette açıkça dile getirilir:

“Artık emir olunduğun gibi istikamette bulun. Senin ile beraber tövbe edenler de istikamette bulunsunlar. Aşırılık gitmeyin. Muhakkak ki O, bütün yaptıklarınızı görüp durmaktadır.” (Hûd: 112)

İSTİKAMET ÜZERE OLMANIN ŞARTLARI

Kamil anlamda bir istikametten söz edebilmek için şu hususların bulunması gerekir:

  1. İstikamet yolunu; dinde orta yolu bilmek, tanımak ve sahih şer’î delillerle açıkça idrak etmek,
  2. Bu bilgi ile amel etmek, hem içe hem de dışa bakan yönümüzde yolun gereklerini yerine getirmek,
  3. Herkesi bu orta yola çağırmak, orta yola bağlanmanın gereğine dair nasihatlerde bulunmak, yolu zayıflatacak ve sekteye uğratacak şeylere karşı savunmak,
  4. Bu yolda sebat, sabırla bağlılığa devam etmek ve yol ile çelişen şeylerle ölünceye kadar mücadele etmektir.

Böylece ruhunda, dilinde ve eylemlerinde Yüce Rabbimizin göstermiş olduğu çizgide istikamet üzere kalabilen insanlar, kendilerine yararlı oldukları gibi, başkalarına da imam\önder olabilmektedir. Nitekim “Rabbimiz bizi muttakilere imam kıl” ayetinde istenilen önderlik de böyle bir istikamet yolunun öncüleri olmaktır. Rabbim istikametten ayırmasın! Amin…

Kaynak: Ahmet Hamdi Yıldırım, Altınoluk Dergisi, Sayı: 433

İslam ve İhsan

DOĞRULUK VE İSTİKAMET İLE İLGİLİ AYET VE HADİSLER

Doğruluk ve İstikamet İle İlgili Ayet ve Hadisler

İSTİKÂMET İLE İLGİLİ ÖRNEKLER

İstikâmet ile İlgili Örnekler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.