İslam’a Göre Yöneten ve Yönetilenler Nasıl Olmalıdır?

İslam’a göre devlet başkanı veyahut yönetici nasıl olmalıdır? Müslüman yöneticilerin özellikleri nelerdir? Nebevi ölçülere göre yöneten ve yönetilenler...

Her konuda insanlara en güzel örnek olarak gönderilen Hz. Peygamber, bu görevini en ideal şekilde yerine getirmiş, kendinden sonra gelenler içinde -gerek yöneten gerekse yönetilenler olarak- sağlam prensip belirlemiş, böylece gelecek zamanlar için de rahmet olduğunu ortaya koymuştur.

İSLAM’A GÖRE YÖNETEN VE YÖNETİLENLER

Toplumların rahat ve huzur içinde yaşamaları için peygamber ahlâkıyla ahlâklanmış yöneticilere ve sahabe tavrıyla hareket eden yönetilenlere ihtiyaç vardır. Sadece bir tarafın düzgün olması yeterli değildir. Emevi halifesi Abdü’l Melih b. Mervan halka şöyle hitap etti: “Ey millet! Bize karşı insaflı olun. Bizden Ebu Bekir ve Ömer gibi hareket etmemizi istiyorsunuz, fakat ne kendinize ne de bize karşı onların yolunu izlemiyorsunuz.” Her toplum, lâyık olduğu yönetimle idare edilir.

Yöneticilik ağır bir görev olduğu halde insanlara oldukça cazip gelmektedir. Bu ağır yükü herkes taşıyamaz, dolayısıyla bu görev, ehil olanlara tevdi edilmelidir. Meşhur sahabi Ebû Zer Ğıfari, Rasulullah’tan yöneticilik istemiş, Rasulullah da elini omzuna koyarak ona şöyle demişti: “Ey Ebû Zer! Sen zayıf bir kimsesin, yöneticilik bir emanettir. Hakkını verenler hariç kıyamet günü nedamettir.” (Buhari, Ahkam, 7)

Yöneticiliğin câzibesine dair ilginç bir anekdot şudur: Hz. Peygamber (sav) Mikdat b. Amr’ı bir müfrezeye kumandan tayin etti. Seferden döndüğünde “Ey Amr! Yöneticiliği nasıl buldun?” diye sorunca: Sefere çıkarken emrimdekilere bir üstünlüğüm olduğunu hiç düşünmedim. Fakat dönerken onları kölelerim gibi görmeye başladım, dedi. Bunun üzerine Allah Rasûlü şöyle buyurdu: “Ey Amr! Yöneticilik işte böyledir. Bu makamın şerrinden Allah’ın korudukları müstesna…”

Yöneticilik çok ağır bir sorumluluk olduğu halde bu görevi yüklenecek kimselerin olması da şarttır. Bu görevi hakkıyla yerine getirenlerin mükâfatı ise büyüktür. Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Ömer b. Abdülaziz gibi zatlar bu hususta ideal örneklerdir.

Yöneticilik çok ağır bir sorumluluk olduğuna, yöneticinin hareket etmesi gerektiğine dair birkaç hadis-i şerif aktaralım.

“Allah’ın yönetici yaptığı bir kimse, yönettiklerini aldatarak ölürse Allah ona cennet yüzü göstermez.” (Taberanî)

“Kim bir topluluk içinde Allah’ın daha çok razı olduğu birisi bulunduğu halde bir başkasını göreve getirirse Allah’a peygamberine ve mü’minlere ihanet etmiş olur.” (Hakim en-Nisâbûri)

“Kim insanların bir işini üstlenir de zayıf ve güçsüzlerle arasına engeller koyarsa, kıyamet günü de Allah onun önüne engeller çıkarır.” (Müsned, 5/239)

“Devlet başkanlarının en hayırlısı sizi seven ve sizin tarafınızdan sevilen, size dua eden ve sizin kendisine dua ettiğinizdir. Devlet başkanlarının en kötüsü de size buğz eden ve sizin de kendisine buğzettiğiniz, size lanet eden ve sizin de kendisine lanet ettiğinizdir.” (Müslim, İmare, 65-66)

Yöneticilerin sorumluluğu yanında yönetilenlerin de birtakım sorumlulukları vardır. Bu hususta da birkaç hadis-i şerif arzedelim.

“Üzerinize tayin edilen yönetici, başı kuru üzüm gibi siyah bir köle bile olsa sözünü dinleyip, kendisine itaat edin.” (Buhari, Ahkam, 4)

“Allah’ın, kıyamet günü yüzüne bakmayacağı, konuşmayacağı, temize çıkarmayacağı, azap edeceği üç kişiden birisi de dünya menfaati için devlet başkasına oy veren ve kendisine dünyalık verirse vefa gösteren, vermezse, sözünden dönen kimsedir.” (Buhari, Ahkam, 48)

“Size bir takım yöneticiler tayin olunacaktır, onların meşru işlerini uygun bulur, meşru olmayanları hoş karşılamayıp eleştirirsiniz. Kim meşru olmayan işleri hoş karşılamazsa o, kötülükten beri olur, kim de razı olur ve onlara uyarsa Hakk’a isyan etmiş sayılır.”

“Cihadın en faziletlisi zalim sultana karşı hak ve adaleti dile getirmektir.” (Tirmizi, Fiten, 9)

Hz. Peygamber (sav)’in bu emir ve tavsiyelerine uyulduğu için hulefa-i râşidin devrine “Asr-ı Saadet” denmiştir. Bilhassa Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer dönemi en ideal yönetimin sergilendiği dönemdir. Problemleri çözmede bu dönem örnek alınmalıdır. O dönemde yöneticiler kendilerini ümmetin hizmetçisi saymışlar, devlet malını kendileri ve yakınları lehine kullanmadıkları gibi, başka haksız tasarruflara da asla fırsat tanımamışlardır.

Hz. Ebu Bekir, ölümle sonuçlanan hastalığa yakalandığı zaman şöyle dedi: “Bakıverin, ben halife olduktan sonra malımda bir artış olduysa, onu benden sonraki halifeye gönderin.” Vefat ettiğinde, baktık ki, Nûbeli bir kölesi ve bahçesini sulayan bir hayvanı vardı. (İbn Sa’d, Tabakat 3/192)

Hz. Ömer Basra Valisi Ebû Musa el-Eşari’ye yazdığı mektupta şu tavsiyelerde bulunmuştu:

“Hastaları ziyaret et, cenazelere katıl, halka kapını aç, ihtiyaçlarıyla bizzat ilgilen. Sen sadece onlardan birisin. Şu var ki, Cenab-ı Hak seni onların yükü en ağır olanı kılmıştır. Sen ve ailenin yeme-içmede ve giyim hususunda halkta benzeri görülmeyen bir gösterişe daldığınız haberini aldım. Seni hayvanlar seviyesine düşmekten sakındırırım; hayvanlar ortak bir vadiye daldıklarında semizlenmekten başka kaygıları olmaz. Yönetici saparsa yönettikleri de sapar. İnsanların en kötüsü, halkın kendisi yüzünden saptığı yöneticilerdir.”

Yöneticilerin her konuda örnek olmaları gereken Rasulullah şöyle buyurdular: “Ümmetimden iki grup insan vardır ki, onlar iyi olurlarsa toplum da iyi olur, onlar kötü olursa toplum da kötü olur. Bunlar Ümerâ (yöneticiler) ve ulemâ (âlimler)dir.” (Münavi, Feyzül-Kadir, 4/209)

Yöneticiler kendilerine akıllı, tecrübeli ve dürüst danışmanlar edinmelidir. Yönetimde istişare asıldır. Hz. Peygamber şöyle buyurmuşlardır: “İstihareden kaybetmez, istişare eden pişman olmaz. İktisad eden fakirleşmez.” (Keşfu’l-hafâ, Hadis no: 2205) Sertliğiyle tanınan Hz. Ömer daima istişareye önem vermiş ve: “Söylemezseniz siz de, dinlemezsek bizde hayır yok” buyurmuştur. Yalaka, yağcı danışmanlar, faydadan ziyade zarar getirir. Yalan tatlıda olsa yıkıcı, doğru acı da olsa yapıcıdır. Eğirilirsen seni kılıçlarımızla doğrulturuz diyen ashab karşısında Mevlâ’ya hamdeden Hz. Ömer’i unutmamak gerekir.

Netice olarak; yöneten ve yönetilenler, belirttiğimiz bu nebevi prensiplere uygun hareket ederler, Mevla’nın rızasını, mazlumların duasını esas alırlarsa hem dünya da hem de ukbada huzura kavuşurlar. Siyaseti cambazlık, aldatma, şöhret ve servet elde etme vasıtası yapanlar ve bu ahlâksızlığa payanda olanlar sadece toplumun çürüyüp kısa zamanda çökmesine yol açarlar. Sonuç da elleriyle hazırladıkları bu çöküşün enkazı altında helâk olurlar.

Kaynak: Ali Rıza Temel, Altınoluk Dergisi, Sayı: 447

İslam ve İhsan

İSLAM’DA İDARECİ NASIL OLMALI?

İslam’da İdareci Nasıl Olmalı?

KÖTÜ YÖNETİCİLERİN ÖZELLİKLERİ

Kötü Yöneticilerin Özellikleri

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.