İsbağu’l-vudu Abdesti Nedir?

Peygamber efendimiz Arafat'ta neden hafifçe badest almıştır? Namaz kılmak için müzdelife'ye varınca ne yapmıştır? İsbâğu’l-vudû abdesti nedir? Dr. Murat Kaya anlatıyor...

Üsâme bin Zeyd (r.a) şöyle anlatır:

Rasûlullâh Efendimiz (s.a.v) Arafat’tan hareket ettiler. Vâdiye girince inip küçük abdest bozdular. Ardından abdest aldılar, ancak bu abdesti hafifçe aldılar. Ben:

 «‒Namaz mı kılacağız ey Allah’ın Rasûlü?» diye sordum.

«‒Namaz ileride!» buyurdular. Tekrar bineklerine bindiler. Müzdelife’ye varınca inip abdest aldılar. Lâkin bu sefer abdesti güzelce, hakkını vererek aldılar. Sonra namaz için kâmet getirildi, Efendimiz (s.a.v) Akşam Namazı’nı kıldırdılar. Ondan sonra herkes devesini kendi konağına çökertti. Sonra Yatsı Namazı için kâmet getirildi, Efendimiz (s.a.v) namazı kıldırdılar. İkisi arasında hiçbir (sünnet) namaz kılmadılar.” (Buhârî, Vudû’, 6)

BU HADİSTEN NE ALMALIYIZ?

Abdesti hafif almak, fazla ovalamadan, üçten az yıkayarak, suyu az kullanarak almak demektir.

İsbâğu’l-vudû ise abdesti tam almak, yıkarken mübâlâğa yapmak, dirseklerden ve ayak bileklerinden biraz daha yukarılara kadar yıkamak, âzâları iyice temizlemek demektir.

el-İsbâğ: Bir şeyi tamamlamak ve ikmâl etmek mânâsınadır. İsbâğu’l-Vudû’ bundan alınmıştır ki, suyu her uzva gerektiği kadar ve hakkıyla verip tam ve kâmil bir abdest almaktır. (Bkz. Kâmûs Tercümesi.)

Abdest alırken suyu abdest yerlerine ulaştırmak ve her uzva hakkını tam vermek, farzdır. Üç defa yıkamak, be­yazlığı ve nûru artırmak için farz olan yerlerden daha fazlasını yıkamak, kirleri ovalamak sûretiyle âzâları tertemiz yapmak ise sünnet, müstehâb ve âdâb kısmını teşkîl eder.

İslam ve İhsan

ABDEST ALANLARA PEYGAMBERİMİZDEN MÜJDE

Abdest Alanlara Peygamberimizden Müjde

VESVESE İLE NAMAZDAN ÇIKMAYIN

Vesvese İle Namazdan Çıkmayın

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.