İnsanın Hayatı Boyunca Korktuğu İki Şey

İnsanı ne korkutur? Bir insan korktuğunda ne yapmalı, kime sığınmalıdır? Bir insanın hayatı boyunca elde edememesinin veya elinde iken elinden gitmesinin korku ve endişesini yaşadığı iki şey.

Yaşadığı sürece insan hayatında iki husus hep ön planda bulunmaktadır. Birincisi güvenliği, diğeri de hayatını devam ettirecek imkânların temini… İnsan zaman zaman bu iki nimetin elde edilememesinin veya elinde iken elinden gitmesinin korku ve endişelerini yaşar. Gerçekte bu nimetleri bize veren de Yüce Rabbimizdir.

“O ki beni yaratan, bana doğru yolu gösterendir. O bana yediren ve içirendir. Hastalandığım vakit de bana O şifa verir. Sonra O benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır.” (Şuarâ, 78-81)

KULUN HER DURUMDA TEK SIĞINAĞI

Mü’min Rabbi ile bu ayetler çerçevesinde bir ilişki gerçekleştirmek durumundadır. Bütün nimetler O’nun yaratması ve kulları için taksimi ile olduğu gibi, kulun her durumunda tek sığınağı, iltica kapısı da şüphesiz kulunun her hâline vakıf, “Ona şah damarından daha yakın” “Rahman ve Rahim” Rabbidir…

Ümitlerimizin Hakk’ın rızasına uygun bir muhtevada olmasına dikkat ederken, korku ve endişelerimiz bizi Yüce Rabbimize olan îman, tevekkül ve teslimiyetimizi zedeleyecek bir duruma düşürmemelidir. “Böylece, Allah’a ve âhiret gününe inanan kimselere öğüt verilmektedir ki, kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona bir çıkış yolu açar. Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim de Allah’a tevekkül ederse O kendisine yeter. Şüphesiz Allah emrini yerine getirendir. Allah her şeye de bir ölçü koymuştur.” (Talak, 2-3)

Ümmetine her hususta emsalsiz bir örnek olan sevgili Peygamberimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimizin’in hayatında, hep Yüce Rabbine nasıl bir tevekkül ve teslimiyet içinde olduğunu görüyoruz.

PEYGAMBERİMİZ KORKMAZDI

O İmâmü’l-enbiya -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, müşrikler tarafından kuşatılan Mekke’deki evinden büyük bir it’minan içinde ayrılırken biliyordu ki Rabbi O’nu koruyacak ve Medine’ye ulaştıracaktı. O da bu büyük bir huzur içinde evinden çıktı ve Yâsin suresinin başından “Önlerinden bir set, arkalarından da bir set çektik de onları (müşrikleri) kapattık, artık göremezler.” âyetine kadar okudu. Allah da onların gözlerini perdeledi ve Peygamberimizi göremediler.

Müşriklerin gözleri önünde evinden çıkıp giden Hz. Peygamber’in peşini bırakmak istemiyorlardı. O’nun izini Sevr mağarasına kadar takip ettiler. O Allah’ın kendilerine geçici bir sığınak olarak lütfettiği mağarada, yol refiki Hz. Ebûbekr Efendimizle diz dize bulunurken yine büyük bir huzur içinde, kendilerini takib edenlerin ayak seslerini duyan aziz arkadaşına “Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber.” diyordu. (Tevbe, 40)

O’nunla beraber olan aziz sahabiler de, onun her şartta muhafaza ettiği Cenab-ı Hakk’a sonsuz teslimiyet ve tevekkülü hayranlıkla izlemişler, ondaki bütün güzellikleri gelecek nesillere nakletmişlerdir.

Cabir b. Abdillah şöyle anlatıyor:

Rasûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem- ile bir seferden dönüyorduk. Öğle vakti ağaçlık, çalılık bir vadide mola verdik. Askerler ağaçların altında gölgelenmek üzere çevreye dağılmıştı. Rasûl-i Ekrem de kılıcını bir ağaca asarak dinlenmeye başlamıştı. Birazcık uyumuştuk ki, Resûl-i Ekrem’in bizi çağırdığını duyup yanına koştuk. Bir de baktık yanında bir müşrik oturuyor. Bu adam Peygamber Efendimiz uyurken ağaca asılı kılıcını almış. O sırada Rasûl-i Ekrem uyanmış. Adam kılıcı çekerek sormuş:

Benden korkuyor musun? Efendimiz:

- Hayır korkmuyorum, buyurmuş. Adam:

- Şimdi seni benim elimden kim kurtaracak? dediğinde ise:

- Allah diye haykırmıştı.

“Allah” sözünü duyunca adamın elindeki kılıç yere düşüverdi. Bu defa Rasûl-i Ekrem yerdeki kılıcı alarak adama sordu:

Peki, şimdi seni benim elimden kim kurtaracak? Adam şöyle dedi:

İyi bir cezalandırıcı ol. Allah’ın elçisi adama:

- Allah’tan başka ilah olmadığını, benim de Allah’ın elçisi olduğumu kabul eder misin? diye sorunca adam şöyle cevap verdi:

- Kabul etmem, ancak seninle savaşmamaya, seninle savaşacak bir topluluk içinde bulunmamaya söz veririm.

Bunun üzerine Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- bu adamı serbest bıraktı. O da arkadaşlarının yanına dönünce onlara:

“Ben en hayırlı bir kişinin yanından geliyorum” demişti. (Şifa-i Şerif Şerhi I/234)

Allah’ın Rasûlü, başına kılıç dayanmışken hiçbir korku hissetmediği gibi, en nazik o anda bile adamı İslam’la buluşturmak gibi bir arzusu içerisindeydi, nitekim bu yüzden o muhataralı anda ona kelime-i tevhidi söylemesini teklif ile O’nu İslâm’a davet etmişti.

O’nun hayatını bu ince hikmetleri ile okuyan sahabe de ölümle karşı karşıya geldikleri idam sehpasında son arzularını gerçekleştirmek için kendilerine tanınan birkaç dakikaya:

-Mademki son birkaç dakikam daha var, o birkaç dakikayı da sizi İslâm’a davet için kullanmak isterim diyebilecek büyük bir tevekkül ve davet heyecanı içinde idiler.

KORKULACAK BİR ŞEY YOK

Yine bir keresinde gece vakti Medineliler bir ses duyup düşman baskınına uğradıklarını düşünüp korkuya kapıldılar. Bir grup insan sesin geldiği yöne doğru gitti. O sırada dönüp gelmekte olan Rasûlullah onlarla karşılaştı. Zira Efendimiz önceden sesi duyar duymaz kılıcını kuşanmış, Ebû Talha’nın atına eğerlenmesini beklemeden atlamış ve onlardan önce işin aslını araştırıp dönmüştü. Dönüşünde onlara “Korkmayın, korkulacak bir şey yok buyurdu.” (Şifa-i Şerif Şerhi I/252)

“De ki Ey Habibim! Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarımızı bağışlasın.” (Al-i İmran, 31)

“Gevşemeyin! Hüzünlenmeyin! Eğer gerçekten îman etmiş kimselerseniz, üstün olan sizlersiniz.” (Al-i İmran, 139)

Can fedâ olsun O sultan’a fedâ/Bize O’nun için neler verdi Hudâ

Kaynak: Abdullah Sert, Altınoluk Dergisi, Sayı: 432

İslam ve İhsan

YALNIZ ALLAH'TAN KORKUN!

Yalnız Allah'tan Korkun!

MÜ'MİNİN ALTI KORKUSU

Mü'minin Altı Korkusu

KORKU ANINDA OKUNACAK DUA

Korku Anında Okunacak Dua

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.