Hz. Ömer'in Nasihati

Bütün güzel hâller, bir ömür Allâh ile beraber olma şuurunda yaşayabilmenin lutufkâr neticeleridir. Bu bakımdan Allâh ile beraber olabilmek, kulluğun en yüce bir zirvesi ve zarûretidir.

Îsevîliğin ilk yayıldığı dönemlerde Romalılar, Yunanlılar ve putperestlerle birleşip o günkü ehl-i îmânı arenalarda arslanlara parçalatıyorlardı. O mü’minlerse, arslanların dişleri arasında hayatta kalmanın değil, bilâkis îmânlarını kurtarmanın mücâdelesini veriyorlardı. Çünkü onlar, bu ağır zulme sabredip Allâh indindeki yüce mükâfâtı tercîh etmişlerdi...

Bütün güzel hâller, bir ömür Allâh ile beraber olma şuurunda yaşayabilmenin lutufkâr neticeleridir. Bu bakımdan Allâh ile beraber olabilmek, kulluğun en yüce bir zirvesi ve zarûretidir.

Rivâyete nazaran bir vâiz kürsüde kıyamet ahvâlini anlatmaktaydı. Cemaatin arasında Şeyh Şiblî Hazretleri de vardı. Vâiz, sohbetinin sonuna doğru Cenâb-ı Hakk’ın kabirde soracağı suallerden bahisle:

“İlmini nerede kullandın, sorulacak! Malını mülkünü nerede harcadın, sorulacak! İbâdetlerin ne durumda, sorulacak! Haram-helâle dikkat ettin mi, sorulacak!.. Bunlar sorulacak; şunlar da sorulacak!..” diye uzun uzadıya birçok husus saydı.

BEN SENİNLEYDİM, SEN KİMİNLEYDİN!

Bu kadar teferruata rağmen meselenin özüne dikkat çekilmemesi üzerine Şiblî Hazretleri, vâize şöyle seslendi:

“Ey vâiz efendi! Allâh Teâlâ o kadar çok suâl sormaz. O sorar ki: Ey kulum! Ben seninleydim, sen kiminleydin!..”

O hâlde en büyük düstur, Hak ile olabilmek ve nefesleri zâyî etmemek. Şu kelâm-ı kibârda bu hâl ne güzel ifâde edilmiştir:

Zâyî olmuş, anladık;

Sensiz geçen saatimiz...

Bu düstûra dâvet sadedinde Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, İbn-i Ömer -radıyallâhu anhümâ-’nın iki omuzunu tutmuş ve şöyle buyurmuştur:

“Dünyada sanki bir garip veya bir yolcu gibi ol!..” (Buhârî, Rikak, 3)

İMANI KURTARMA DAVASI

Bu hissiyatla İbn-i Ömer -radıyallâhu anhümâ- da, sohbetlerinde dâimâ şu nasihatte bulunurdu:

“Akşama ulaştığında sabahı gözetme, sabaha kavuştuğunda da akşamı bekleme. Sağlıklı anlarında hastalık zamanın için, hayâtın boyunca da ölümün için tedbir al.” (Buhârî, Rikak, 3)

Hayâtın bir yaz yağmuru gibi akışını ifâde eden bu cümleler, bizi gerçek hayâta istikâmetlendirmektedir. Nitekim Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bunu bir duâsında şöyle ifâde buyurur:

“Allâh’ım! Gerçek hayat sadece âhiret hayâtıdır.” (Buhârî, Rikak, 1)

Bu sırrı en güzel bir şekilde idrâk eden ashâb-ı kirâmın hayâtı, sayısız fazîlet, hikmet ve ibretlerle doludur.

Kaynak: Osman Nûri Topbaş, Son Nefes, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.