Hz. Musa'nın Ümmeti Muhammed'den Olmak İstemesinin Sebebi

Hz. Musa'nın (a.s) Ümmet-i Muhammed'den olmak istemesinin sebebi nedir? Efendimizin (s.a.v) ümmetinden olma nimetinin şükrünü hakkıyla nasıl eda ederiz? İşte cevabı...

Yunus Emre Hazretleri buyurur:

Sen O’na ümmet olagör, O seni mahrum komaz,
Her kim O’nun ümmetidir, sekiz Cennet yeridir…

Cenâb-ı Hak, bizleri 124 bin küsur peygamber içinden en yüce Peygamber’e ümmet kıldı. Âyet-i kerîmede buyrulur:

“Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allâh’ın âyetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkârdan) kendilerini temizleyen, kendilerine Kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle, Allah, mü’minlere büyük bir lûtufta bulunmuştur.” (Âl-i İmrân, 164)

Hakîkaten, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz, bizim en büyük gönül servetimizdir. Bütün dünya nîmetleri bizim olsa, fakat Allah Rasûlü’nü tanımamış olsaydık, bunun ne kıymeti olurdu?! Zira bu dünyadaki ömrümüz de muvakkat, dünya da fânî… Fakat Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’i tanıyıp O’na cân u gönülden râm olmanın getireceği saâdet ise ebedî…

HZ. MUSA'NIN ÜMMETİ MUHAMMED'DEN OLMAK İSTEMESİNİN SEBEBİ

Yine Efendimiz’e ümmet olabilmenin yüksek şerefini idrâk hususunda, şu rivâyet ne kadar ibretlidir:

Katâde bin Nûman -radıyallâhu anh-’ın naklettiği bir rivâyete göre Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm- şöyle demiştir:

“–Yâ Rabbi! Ben levhalarda insanlar arasından çıkarılmış, iyiliği emredip kötülükleri yasaklayan hayırlı bir ümmetten bahsedildiğini görüyorum. Allâh’ım, onları benim ümmetim kıl!”

Allah Teâlâ:

“–Onlar, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.

Mûsâ -aleyhisselâm-:

“–Rabbim! Levhalarda Dünya’ya gelişte son, Cennet’e girişte ilk olan bir ümmetten bahsedildiğini görüyorum. Onları benim ümmetim kıl!” dedi.

Allah Teâlâ:

“–Onlar, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.

Mûsâ -aleyhisselâm-:

“–Yâ Rabbi! Yine levhalarda bir ümmetten bahsediliyor ki, onların kitapları sadırlarındadır, oradan ezbere okurlar. Hâlbuki onlardan önceki ümmetler kitaplarını bakarak yüzünden okurlar, kitapları kaybolunca da ondan hiçbir şey hatırlamazlardı. Şüphesiz Sen bu ümmete, daha önce hiçbir ümmete vermediğin bir ezberleme ve muhâfaza etme kuvveti vermişsindir. Allâh’ım! Onları benim ümmetim kıl!” dedi.

Allah Teâlâ:

“–Onlar, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.

Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-:

“–Rabbim! Orada hem önceki kitaplara hem de son kitaba îmân eden, her türlü sapıklıkla savaşan bir ümmet zikrediliyor. Onu benim ümmetim kıl!” dedi.

Allah Teâlâ:

“–O, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.

Mûsâ -aleyhisselâm-:

“–Rabbim! Orada öyle bir ümmet zikredilmektedir ki, onlardan biri bir iyilik yapmaya niyet etse de onu yapamazsa, buna karşılık 10’dan 700 katına kadar sevap verilmektedir. Onları benim ümmetim kıl!” dedi.

Allah Teâlâ:

“–Onlar, Ahmed’in ümmetidir.” buyurdu.

Bunun üzerine Hazret-i Mûsâ -aleyhisselâm-, elindeki levhaları bir kenara bırakıp;

“–Allâh’ım! Beni de ümmet-i Muhammed’den eyle!” diye yalvardı. (İbn-i Kesîr, Tefsîr, II, 259)

NE KADAR ŞÜKRETSEK AZ!

Nitekim Peygamber Efendimiz’e ümmet olmanın şevk ve vecdi içinde Süleyman Çelebi de;

Ümmetin olduğumuz devlet yeter,

Hizmetin kıldığımız izzet yeter…” demiştir. Yani “Sana ümmet olmanın ve Sünnet’in üzere bir hayat yaşamanın şeref ve bahtiyarlığı bize saâdet olarak kâfîdir.” demiştir.

Cenâb-ı Hakk’a nihâyetsiz hamd ü senâlar olsun ki biz âciz kullarını meccânen, yani hiçbir bedel ödemediğimiz hâlde ümmet-i Muhammed olarak dünyaya gönderdi. Bunun için ne kadar şükretsek az! Fakat her nîmetin bir bedeli olduğu gibi, bu müstesnâ nâiliyetin de bir bedeli var. Bunun için bizler de, ümmet-i Muhammed olmanın mes’ûliyetini müdrik hâlde, O’na hayırlı bir ümmet olarak yaşamalıyız ki, kıyâmet günü O’nun civârında bulunmaya ve şefaatine ermeye lâyık olabilelim.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2019 – Kasım, Sayı: 405, Sayfa: 032

 
 

İslam ve İhsan

PEYGAMBER EFENDİMİZ'E ÜMMET OLMANIN ÖNEMİ!

Peygamber Efendimiz'e Ümmet Olmanın Önemi!

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.