Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Aslanı

Hz. Muhammed’in (s.a.v.) aslanı olarak bilinen ve Hendek harbi sırasında Peygamberimizin kendi zırh ve kılıcını kuşattığı kahraman sahabi ve Hendek (Ahzâb) harbinden bir sahne…

Hendek Harbi esnasında Medine-i Münevvere’nin etrafına hendek kazılı bulunduğundan, iki ordu birbiriyle çarpışmayıp, ok atışmakta idiler. Fakat Amr İbn-i Abdud, İkrime bin Ebû Cehil, Hubeyre bin Ebî Vehb, Nevfel bin Abdullah, İbn-i Muğîre, Hz. Ömer’in biraderi Dırar İbn-i Hattab ve Mirdas bin Muharib, atlarını zorlayıp hendeğin dar bir mahallinden Medine’nin içine atladılar.

BİR BÖLÜK SÜVARİYE DENK BİR KİŞİ

Bunlardan Amr bin Abdud, arkadaşlarından ayrılıp, atını ileri sürerek er istedi. Amr pek çok vak’alar görüp geçirmiş, yalnız başına nice cemiyetleri dağıtmış, akranı olmayan bir bahadır ve silahşörlükte mahir bir süvariydi. Ashâb kabileleri Amr’ı bir bölük süvariye mukabil tutarlardı. Onunla dövüşmek, arslan ile pençeleşmek gibi olduğundan, buna karşı kimse cesâret edip varmaya rağbet edemedi.

PEYGAMBER EFENDİMİZ KENDİ ZIRHINI GİYDİRDİ

Rasûlullah’ın -sallallahu aleyhi ve sellem- arslanı Hz. Ali -radıyallahu anh- “Ona karşı ben çıkarım yâ Rasûlallah” dediğinde Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- “Sen dur ya Ali, gelen Amr’dır” buyurdu. Amr tekrar ehli İslâm’a meydan okudu “İçinizde mübârezeye çıkacak er yok mudur? Hani sizin ölünüze tayin ettiğiniz Cennet nerede?” dedi. Ali -radıyallahu anh- tekrar çıkmak istedi. Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- yine ruhsat vermedi.

Amr ise iyice şımarmıştı “Er meydanına çıkacak kimse yok mu?” diye bağırdı. Onun üzerine Hazret-i Ali “Amr da olsa çıkarım Yâ Rasûlallah” diyerek yerinden kalktı. Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- kendi zırhını ona giydirdi. Zülfikar namındaki kılıncını onun beline kuşattı. Ve “Ya Rab! Amcam Ubeyd, Bedir’de ve amcam Hamza Uhud’da şehid oldular. Yanımda bir Ali kaldı. Sen onu muhafaza et, beni yalnız bırakma!” diye dua etti.

“BİRADERZADEM SENİN AĞZIN HALA SÜT KOKAR”

Ali -radıyallahu anh- piyade olarak meydana çıkıp Amr’a doğru vardı. İki ordu halkı temaşaya durdu. Ali -radıyallahu anh- evvela Amr’ı din-i İslâm’a davet eyledi. Amr kahkaha ile gülerek “Bu ağızla bir kimsenin karşıma çıkacağı hatırıma gelmezdi. Sen kimsin hele söyle bakayım?” diye sordu. O da: “Ali bin Ebî Talib’im!” diye cevap verdi. “Senin amcaların içinde meydana çıkacak, yaşlı başlı biri yok mu? Biraderzâdem senin ağzın hâlâ süt kokar. Ben senin babanla pek çok vakit karındaş gibi görüştüm, şimdi senin kanını dökmek bana güç gelir” dedi.

MÜŞRİKLERİ DİLHUN EDEN ZAFER

Hazret-i Ali -radıyallahu anh- “Evet ama ben senin kanını dökmekle mahzûz olurum. Fakat sen de atından inip benim gibi piyade olmalısın” buyurdu. Bu söz Amr’ın hamiyet-i cahiliyyesine dokundu. Pek ziyade öfkelendi. Ve hemen atından indi. Saika gibi Hazret-i Ali’nin -radıyallahu anh- üzerine hücum etti. O, da kalkanını karşı tuttu. Amr öyle hiddet ve şiddet ile kılınç vurdu ki Ali’nin kalkanını iki parça etti. Ve başını biraz yaraladı. Nöbet Hazreti Ali’ye gelince, Zülfikarla bir vuruşta Amr’ı katl ve idam eyledi.

Amr’ın mübareze meydanında düşüp kalması, mü’minleri fevkalâde memnun; müşrikleri de pek ziyade dilhûn etti. (İçleri kan ağladı) Ebû Süfyan: “Bugün bizim için bir hayırlı iş yok” diyerek hendek başından çekilip ordugâhına gitti. Bundan sonra, ehli İslâm’a karşı, birleşen hizipler arasında korku ve tefrika (dağılma) uyanmış, bu sırada çıkan şiddetli bir fırtına, düşmanın çadırlarını söküp eşyalarını ve teçhizatını alt üst etmiş ve perişan olarak dağılıp gitmişlerdi. (Hayatü’s Sahabe 2/546, Hadislerle Müslümanlık)

Kaynak: Sadık Dana, İslam Kahramanları 1, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

HZ. ALİ (R.A.) KİMDİR?

Hz. Ali (r.a.) Kimdir?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.