Hz. Ebû Bekir'den Nasihatler

Hz. Ebû Bekir’den müslümanların kulağına küpe olacak hikmetli sözler...

- Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’e ihlâsla salevât getirmek günahları, suyun ateşi söndürmesinden daha çabuk yok eder. Ona muhabbetle selâm göndermek, pek çok köle âzâd etmekten daha fazîletlidir. Rasûlullah (s.a.v)’i sevmek ise canların özünden ve Allah yolunda kılıç vurmaktan daha üstündür.[1]

- “Allah rızâsı murâd edilmeyen sözde; Allah yolunda harcanmayan malda; Cehâleti hilmine gâlip gelen kimsede; Allah için yapacağı bir işte, ayıplayanın ayıplamasından korkan kimsede hayır yoktur.”[2]

- “Kur’ân’ın bir âyetinin îzâhını yapmak, bana, onu sadece ezberlemekten daha güzel gelmektedir.”[3]

- “Allah ile mahlûkâtından hiçbiri arasında bir nesep bağı yoktur ki bu sebeple ona bir hayır ihsan eylesin! Ondan kötülüğü de ancak kendisine itaat ettiği ve emirlerine tâbi olduğu için uzaklaştırır.”[4]

- “Şunu iyi bil ki Cenâb-ı Hakk’ın gündüz yapılmasını istediği bir amel vardır, onu gece kabul etmez; gece yapılmasını istediği bir amel vardır, onu da gündüz kabul etmez!”[5]

- “Kul dünya nimetlerinden bir şey sebebiyle kibirlendiğinde Allah Teâlâ, o nimet kuldan gidinceye kadar ona buğzeder.”[6]

- “Övünmekten sakının! Topraktan yaratılan, yine toprağa dönecek ve kurtlar tarafından yenilecek olan insanın övünmek neyine! O, bugün canlı, yarın ölüdür.”[7]

- “Allâh’ın, sizden önce gelip geçen kullarının hâlini tefekkür edin! Dün nerede idiler, bugün neredeler?”[8]

- Ebû Bekir (r.a) bir hutbesinde de şöyle buyurmuştur:

“Nerede herkesin hayran olduğu güzel yüzlü insanlar! Nerede gençliğine mağrur olan yiğitler! Nerede ihtişamlı şehirler kurup etrafını yüksek surlarla çeviren hükümdarlar! Nerede harp meydanlarının mağlûbiyet tanımayan kahramanları! Zaman hepsini çürütüp yerle bir etti. Hepsi kabrin karanlıklarına gömülüp gittiler. Acele edin, acele edin! Vakit geçmeden aklınızı başınıza alın da ölüm ötesine bir an evvel hazırlanın! Kendinizi kurtarın, kendinizi kurtarın![9]

- Bir kimse kendisini methedince Ebû Bekir (r.a):

“Allah’ım, Sen beni benden daha iyi bilirsin. Ben de kendimi onlardan daha iyi bilirim. Allah’ım, beni onların zannettiğinden daha hayırlı eyle! Onların bilmediği hatalarımı mağfiret eyle, söyledikleri şu sözler sebebiyle de beni hesaba çekme!” derdi.[10]

- “Siz Allah Teâlâ’nın emrine itaat ederek nikâhlanınız ki Allah Teâlâ da size vaad buyurduğu zenginliği lûtfeylesin! O şöyle buyurmuştur: «…Eğer bunlar fakir iseler, Allah kendi lütfu ile onları zenginleştirir.» (en-Nûr, 32)”[11]

- Hilâfet tartışmaları esnâsında Hz. Ebû Bekir (r.a) Ensâr’a şöyle demiştir:

“…Allah’tan korkun da İslâm’ı bölmeyin!..”[12]

- Savaşta öldürülen bir patriğin başı Me­dine’ye Hz. Ebû Bekir’e gönderildiğinde bunu hoş karşılamamış, düşmanın da aynı şekilde davrandığı söylenince:

“–Farslarla Bizanslıları mı örnek alacağım?” diye çıkışmıştır.[13]

- Ebû Bekir es-Sıddık (r.a) birisine tâziyede bulunurken şöyle derdi:

“Sabır ve huzur hâlinde bulunmanın, insana bir zararı; sızlanmanın da bir faydası yoktur. Ölümün öncesi daha hafif, sonrası ise daha şiddetlidir! Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i kaybedişinizi hatırlayın ki musibetiniz gözünüzde küçülsün ve Allah Teâlâ ecrinizi artırsın!”[14]

[1] Bağdâdî, Târihu Bağdâd, VII, 161; Süyûtî, ed-Dürrü’l-mensûr, VI, 654.

[2] Ebû Nuaym, Hilye, I, 36.

[3] İbnü’l-Enbârî, Kitâbu Îzâhi’l-Vakf, I, 23

[4] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 101.

[5] Ebû Nuaym, Hilye, I, 36.

[6] Ebû Nuaym, Hilye, I, 37; Hânî, el-Hadâik, s. 288.

[7] Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 101.

[8] Ebû Nuaym, Hilye, I, 35-36.

[9] Beyhakî, Şuab, VII, 364/10595; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 102.

[10] Suyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 104.

[11] İbn-i Ebî Hâtim, Tefsîr, VIII, 2582.

[12] İbn-i Ebî Şeybe, Musannef, VII, 431/37043.

[13] Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, IX, 132; Süyûtî, Târîhu’l-Hulefâ, s. 99.

[14] Dîneverî, el-Mücâlese ve cevâhiru’l-ilm, Beyrut, 1419, III, 138; Ali el-Müttakî, Kenz, XV, 744/42958.

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.