Hizmet Ehlinde Bulunması Gereken Özellikler

Hiz­met in­sa­nı, key­fi­yet­li bir hiz­met su­na­bil­mek için, ken­di ge­li­şi­mi­ni de ih­mâl et­me­me­li­dir. Sü­rek­li bir te­kâ­mül gay­re­ti, onun ta­biî vas­fı ol­ma­lı­dır. Ye­ter­li bil­gi ve tec­rü­be­ye sahip bu­lun­ma­yan, ah­lâ­kî ve mâ­ne­vî ge­li­şi­mi­ne ehemmiyet vermeyen ve işi­nin eh­li ol­ma­yan bir hiz­met eri, cid­dî bir hiz­met or­ta­ya ko­ya­maz.

Hizmet ehli, bilhassa şu hususlarda kendini geliştirmeye ehemmiyet vermelidir:

1- İL­MÎ TE­K­MÜL

Hiz­met eh­li ön­ce­lik­le, ebe­dî is­tik­bâ­li­ni te­min ede­cek bil­gi­ler­le mü­ceh­hez ol­ma­lı­dır. Bâ­tıl dü­şün­ce ve inanç­la­ra ka­pıl­ma­mak için, sıh­hat­li bir akâ­id bil­gi­si edin­me­li­dir. İbâ­det ve amel­le­rin­de ilâ­hî öl­çü­le­re gö­re ha­re­ket ede­bil­mek mak­sa­dıy­la, il­mi­hâl bil­gi­le­ri­ni öğ­ren­me­li­dir. Allah Te­âlâ’nın rı­zâ­sı­na uy­gun bir kul ola­bil­mek gâ­ye­siy­le de, in­san­lı­ğa rah­met ve ör­nek ola­rak su­nu­lan Fahr-i Kâ­inât -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in hayâtı­nı, hassas bir gönülle oku­yup id­râk et­me­li­dir.

İn­san­lı­ğa bir hi­dâ­yet reh­be­ri ve gö­nül­le­re şi­fâ ola­rak tak­dîm edi­len Kur’ân-ı Ke­rîm’i, gön­lü­nün dâimî fe­yz kay­na­ğı hâ­li­ne ge­tir­me­li­dir. Onu de­vam­lı oku­ma­yı, ah­kâ­mı­nı öğ­re­nip onun­la amel et­me­yi ken­di­si­ne va­zi­fe edin­me­li­dir.

Hiz­met eh­li, şah­si­ye­tinin ge­liş­me­si­ne ve kül­tü­rü­nün art­ma­sı­na ve­sî­le ola­bi­le­cek ki­tap­la­rı oku­ma­yı da ih­mâl et­me­me­li­dir. Di­ğer­le­ri­nin ya­nı­sı­ra bilhassa ede­bî ve tâ­ri­hî eser­le­ri de oku­ya­rak bil­gi ve kül­tür se­vi­ye­si­ni sü­rek­li ar­tır­ma­lı­dır.

Hiz­met­te ken­di­si­ne ışık tu­ta­cak Kur’ân-ı Ke­rîm kıs­sa­la­rı­nı, pey­gam­berlerin, ashâb-ı kirâmın ve ehlullâh’ın nasihat­le­ri­ni âdeta vird edi­nip düzenli bir şekilde oku­ma­lı­dır.

Bunun ya­nın­da ilim mec­lis­le­ri­ne de­vam et­mek de şi­fâ­hî bir sû­ret­te bil­gi sahi­bi ol­ma­yı sağ­la­yan âmil­ler­den bi­ri­dir. Bu­nun için is­ti­kâ­met sahi­bi, ehl-i takvâ âlim­le­rin soh­bet ve derslerini ihmâl etmemelidir.

2- M­NE­VÎ TE­K­MÜL

Hiz­met eden ki­şi, hiz­me­ti­ne de­vam et­ti­ği müd­det­çe mâ­nen de te­rak­kî et­me­li­dir. Gön­lü­nü Rab­bi­ne lâ­yık-ı vec­hi­le ve­rip ih­lâs, edep ve te­vâ­zu üze­re kul­luk va­zi­fe­leri­ni yap­ma­ya gay­ret et­me­li­dir.

Hiz­met eh­li, rû­hen in­ki­şâf ede­mez­se, araya nefsâniyet girer, yap­tı­ğı hiz­met­ler akāmete uğrar ve neticede yor­gun­luk­tan baş­ka bir şey el­de edile­mez. Çünkü niyet ve himmeti zayıf olduğu için, Ce­nâb-ı Hakk’ın nus­re­tin­den mah­rum ka­lır. Bu ba­kım­dan Hakk’ın lûtfuna nâ­il ola­bil­mek için, gö­nül­le­ri­mi­zin tak­vâ duy­gu­suyla ol­gun­laş­ma­sı­na ehem­mi­yet ver­me­miz îcâb eder.

Mak­bûl bir hiz­met su­na­bil­mek, fi­râ­set sahi­bi olmayı da gerektirir. Bu da Al­lâh’ın sev­di­ği bir kul ola­bil­me­ye bağ­lı­dır. Bu­nun yo­lu ise ha­dîs-i kud­sî­de şöy­le be­yân edil­miş­tir:

“…Kulum, kendisine emrettiğim farzlardan daha sevimli herhangi bir şeyle Bana yakınlık sağlayamaz. (Farzlara ilâveten işlediği) nâfile ibadetlerle de yakla­şmaya devam eder; nihâyet onu severim. Kulumu sevince de Ben (âdeta) onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Ben’den ne isterse, mutlakâ veririm. Bana sığınırsa, onu korurum.” (Buhârî, Rikâk, 38)

Kalbin zindeliğini muhâfaza edip mânen terakkî edebilmek, nazargâh-ı ilâhî olan gönlün selîm hâle gelmesine bağlıdır. Bu ise, şu esaslara ri­âyetle sağlanabilir:

  1. Rız­kın he­lâl ol­ma­sı­na dik­kat et­mek.
  2. Kul ve mah­lû­kât hak­kı­na ri­âyet et­mek.
  3. Sü­rek­li istiğfar ve duâ hâ­lin­de bu­lun­mak.
  4. Kur’ân-ı Ke­rîm oku­mak ve ah­kâ­mı­na tâ­bî ol­mak.
  5. İbâ­det­le­ri hu­şû ile edâ et­mek.
  6. Tefekkürde derinleşmek, her şeyde ve her yerde ilâhî kudret ve azâmetin mührünü görebilmek.
  7. Ge­ce­le­ri ih­yâ et­mek. Ge­ce­le­ri­miz mânen ne ka­dar ay­dın­lık olur­sa, o hâl, gün­dü­zü­mü­ze de akseder. Se­her­ler, en kıy­met­li an­lar­dır. O va­kit­le­ri zi­yân et­mek, mânevî bakımdan büyük bir kayıptır.
  8. Zik­rul­lah ve mu­râ­ka­be­ye de­vam et­mek.
  9. Ölü­mü te­fek­kür et­mek.
  10. Sâ­lih ve sâ­dık­lar­la be­ra­ber olup, fâ­sık ve fâ­cir­ler­den uzak dur­mak.
  11. İl­miy­le amel eden âlim ve ârif­le­rin soh­bet­le­ri­ne de­vam et­mek.
  12. İn­fak eh­li ol­mak.

Hâ­sı­lı in­sa­nı eği­tip ye­tiş­ti­re­cek eği­tim­ci, ho­ca­efen­di ve öğ­ret­men gi­bi hiz­met in­san­la­rı­nın, ön­ce ken­di gö­nül­le­ri­ni bir der­gâh hâ­li­ne ge­tir­me­le­ri za­rû­rî­dir. Gö­nül âle­mi bir der­gâh hâ­li­ne gel­me­miş kim­se­le­rin durumu, temelsiz bir bi­nânın du­var­la­rına benzer ki bun­lar, bir müd­det son­ra yı­kı­lıp yok olmaya mahkûmdur. An­cak gö­nül­le­ri­ni mahlûkata aça­rak on­la­rı ku­cak­la­yan­lar, Bahâuddîn Nakşibend, Haz­ret-i Mev­lâ­nâ, Yû­nus Em­re ve emsâli Hak dostları gi­bi fânî ömürlerinden sonra da kı­yâ­me­te ka­dar devam ederler. Mek­tep­le­rin­de­ki mârifetullah ve muhabbetullah ders­le­ri de ke­sin­ti­siz bir şekilde sürüp gider.

3- MESLEKÎ TEKÂMÜL

Hiz­met eh­li, hiz­me­tin ge­rek­tir­di­ği bil­gi, be­ce­ri ve tec­rü­be­ye sahip ol­ma­lı­dır. Bu li­yâ­kat ka­za­nıl­maz­sa, isâ­bet­li hiz­met ya­pı­la­ma­ya­ca­ğı gi­bi, ak­si­ne za­rar­lı bi­le olu­na­bi­lir. En gü­zel ve sağ­lam bir şe­kil­de ya­pı­lan hiz­met­ler, hiç­bir za­man zâ­yi ol­maz. Ni­te­kim Allah Te­âlâ:

“…Biz, yap­tı­ğı­nı en gü­zel şe­kil­de ya­pa­nın ame­li­ni as­lâ zâ­yi et­me­yiz.” (el-Kehf, 30) buyurmuştur.

Diğer bir âyet-i kerîmede ise şöyle buyrulur: “…Bir de ihsanda bulunun (iyilikte bulunun, yaptığınız işi en güzel şekilde yapın ve ihsan şuuru ile yaşayın), zira Allah muhsinleri (ihsan ehlini) sever.” (el-Bakara, 195)

Allah Ra­sû­lü -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de: “Allah Te­âlâ, yap­tı­ğı işi en gü­zel ve sağ­lam bir şe­kil­de ya­pan kim­se­yi se­ver.” bu­yur­muş­tur. (Dey­le­mî, Müs­ned, I, 157)

Yani bir mü’min her hâliyle huzur, ferahlık ve güzellik sergilemelidir. Bu iti­bar­la hiz­met eh­li, yap­tı­ğı hiz­me­tin en gü­zel na­sıl îfâ edi­le­bi­le­ce­ği­ni öğ­ren­mek­le mü­kel­lef­tir.

Ha­dîs-i şe­rîf­ten an­la­şı­lan bir di­ğer hu­sus da, ya­pı­lan hiz­met­le­rin ihsan şu­uru içe­ri­sin­de, yani Al­lâh’ı gö­rü­yor­muş gi­bi bir ti­tiz­lik ve has­sâ­si­yet­le yerine getirilmesinin, ilâhî muhabbeti celbedeceği gerçeğidir.

Hikmet ehli bir zât, evlâtlarına şöyle nasihat etmişti:

“Canım yavrularım, hüner öğre­nin! Dünyanın varlığı îtimâd edilmeye değmez; makam ve mevkî şehrin kapısından dışarı çıkmaz. Para pul dâimâ tehlikededir; ya bir çırpıda hırsız götürür, ya da azar azar sahibi yer. Lâkin hüner, akan bir çeşmedir, devamlı bir devlettir. Hüner sahibi, devletten düşse de gam çekmez; çünkü onun hü­neri kendi varlığında bir devlettir. O nereye gitse îtibar görür, başta oturur. Hünersiz kişi ise her gittiği yerde lokma toplar, sıkıntı çeker.”

Bu nasihati nakleden Şeyh Sâdî şöyle der: “Vaktiyle Şam’da bir fitne çıkmıştı. Herkes köşesinden ayrıldı. Okumuş köy çocukları, pâdişahlara vezir oldular. Eksik akıllı vezir çocuk­ları, dilenmek için köylere gittiler… Babanın mirasını mı istiyorsun? Sen asıl onun bilgisini öğren! Çünkü onun parasını on günde harcayabilirsin.” (Gülistan, s. 219)

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Hizmet, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.