Hızır (a.s) ve Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretleri Arasında Geçen Konuşma

Hızır (a.s) ve Abdülhâlık Gucdüvânî Hazretleri arasında geçen ibretlik hadise...

Ârif kullar nazarında, yenilen bir yemeğin helâl olup-olmamasının da ötesinde, hangi hâlet-i rûhiye ile pişirildiği dahî pek mühimdir. Zira hâllerde sirâyet özelliği vardır. Gıdaya sirâyet eden bu hâl, insanın bilhassa ahlâk ve ibadet hayatına tesir eder.

Hızır -aleyhisselâm-’ın, Hak dostlarından Abdülhâlık Gucdüvânî -rahmetullâhi aleyh-’i ziyareti esnasında aralarında geçtiği nakledilen şu konuşma pek ibretlidir:

Hızır -aleyhisselâm-, Gucdüvânî Hazretleri’nin ikram ettiği yemekleri yemez ve sofradan kendisini geriye çeker. Abdülhâlık Gucdüvânî -rahmetullâhi aleyh- hayretle;

“–Bunlar helâl lokmalardır; niçin yemiyorsunuz?” der.

Hızır -aleyhisselâm- ise şu cevâbı verir:

“–Evet, helâl lokmalardır; lâkin pişiren, öfke ve gafletle pişirmiştir!..”

Hak dostlarının bu derece yüksek hassâsiyetlerine mukâbil, bir de bugünkü umûmî ahvâli düşünelim:

Bugün evlerdeki mutfaklar neredeyse aslî vazifesini kaybetmeye başladı. Zira mutfağın yerini lokantalar ve yemek şirketleri aldı. Kuryeler, evlere yemek yetiştirmek için birbirleriyle yarışıyor.

Hâlbuki yemeğin bir maddî lezzeti vardır, bir de mânevî lezzeti… Nasıl ki yemeğe besmele ile başlayıp sünnetteki âdâba göre yiyip sonunda da Cenâb-ı Hakkʼa hamd ile bitirmek, yemeğin feyz ve bereketini artırırsa; o yemeğin evvelâ abdestli olarak, besmeleyle, zikirle ve gönül huzuruyla pişirilmesi de, yiyenlere ayrı bir huzur ve şifâ vesîlesi olur.

Eskiden ağzı duâlı annelerin besmele, hamdele, salvele ile, şifâ ve rahmet olan Kurʼân âyetlerinin tilâvetiyle hazırladıkları yemekler, hakîkaten sadra şifâ, rûha gıda olurdu…

Şimdi ise gaflet ve nefsâniyetin yaygınlaştığı bir “hız ve haz çağı”ndayız. Alelacele ısıtılıp aynı hızla tüketilen hazır gıdalar, dışarıdan söylenen yemekler, maalesef aynı tadı ve huzuru vermekten çok uzak…

Zira o yemeği hazırlayan kişi, maddî-mânevî temizliğine ne kadar riâyet ediyor; îmanlı, abdestli, namazlı biri mi; hangi hâlet-i rûhiye ile ve nasıl pişiriyor; bütün bunlar ekseriyetle meçhul!..

O gıdalar da belki karın doyuruyor ama, ruhlara gaflet, kasvet ve hantallık veriyor.

Günümüzde bedenî ve rûhî sıkıntıların çoğalması ve maddî-mânevî huzursuzlukların artmasının sebeplerini ararken, bu hususu da göz önünde bulundurmalıyız.

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Altınoluk Dergisi, 2023 – Şubat, Sayı: 444

İslam ve İhsan

HELAL VE TAYYİP NE DEMEK?

Helal ve Tayyip Ne Demek?

HELÂL LOKMA HASSÂSİYETİ

Helâl Lokma Hassâsiyeti

HELAL LOKMANIN ÖNEMİ NEDİR?

Helal Lokmanın Önemi Nedir?

HZ. EBUBEKİR’İN HELAL LOKMA HASSASİYETİ

Hz. Ebubekir’in Helal Lokma Hassasiyeti

TAYYİB NE DEMEK?

Tayyib Ne Demek?

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.