Hiçbir Şey Küçük Değil

Hiçbir şey küçük değil ve hiçbir şey önemsiz değil. Büyük felâketler bir kıvılcımla başladığı gibi büyük başarıları da ayrıntıları gözetenler kazanabilir.

Zilzâl sûresinde şöyle buyruluyor; “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür ve kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.”2

Zerrenin sözlükte “pek ufak parçacık, atom, çok küçük karınca ve güneş ışığında görünen ufacık tozlar” gibi manaları var. Buradaki maksat, beşer hissiyâtının sezebileceği en küçük şeyden de sorumlu tutulacağımızı hatırlatmaktır. Belki buna düşünceyi de müspet mânâda eklemek gerekir. Çünkü Müslüman, yapmayı düşünüp de yapamadığı iyiliklerin mükâfatını görecek, yapmayı düşündüğü fenâlığı icrâ etmedikçe cezalandırılmayacaktır.

Görüldüğü üzere buradaki mesaj gayet açık; en küçük bir iyilik veya kötülük Allah katında zayi olmayacaktır.3 Çünkü amel defterine kaydedilen büyük-küçük her şeyi, kıyamet günü karşımızda bulacağız. Öyleyse hesabı ona göre yapmalı; günah ve hatalarda, “bu küçüktür, bundan bir şey olmaz” diyerek ısrarcı olmamalı, iyilikleri de “bu küçük bir şeydir, bundan bir fayda gelmez” diyerek ihmal etmemelidir. Bilakis günahın küçüklüğüne değil kime karşı işlendiğine bakmalı, Allah’ın rahmetinin en küçük iyilik vesilesiyle tecellî edeceğini ümit etmelidir.

Bu sebeple Peygamberimiz (s.a.v.); “sizden bir şey isteyeni eli boş göndermeyin”4 tembihinde bulunmuş ve başka bir hadîste “yarım hurma ile veya güzel bir sözle kendinizi ateşten koruyun”5 buyurmuştur. Hz Âişe annemize de “İnsanların küçümsediği günahlardan uzak dur. Çünkü onları da kaydeden görevli melekler var”6 îkazında bulunmuştur.

Şunu diyebiliriz; hiçbir şey küçük değil ve hiçbir şey önemsiz değil. Büyük felâketler bir kıvılcımla başladığı gibi büyük başarıları da ayrıntıları gözetenler kazanabilir.

Dipnotlar: 2) 99/7-8. 3) Bkz; Âl-i İmrân sûresi, 3/30; Kehf sûresi, 18/49. 4) Mâlik, Muvatta‘, Sıfatü’n-Nebî, 5. 5) Buhârî, Edeb, 34. 6) İbn-i Mâce, Zühd, 29.

Kaynak: Cafer Durmuş, Altınoluk Dergisi, Sayı: 388

İslam ve İhsan

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.