Hakk’ın Verdiği Rızıktan Yiyin

Rızk, herkesin zannettiği gibi sadece yenen içilen şeyler değildir. Bunlar, bir miktar ile tahdid edilmiştir. Yani kendisine takdir edileni, yeyip tüketmeden, rızkını tamamlamadan hiçbir insan vefât etmez.

Mevlana Hazretleri Mesnevi’de der ki:

“Ey gâfil kişi! Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân’da; ‘Hakk’ın verdiği rızıktan yiyin!” diye buyurduğu rızkı, sen hikmet sanmadın da ekmek sandın.”

“Allâh’ın verdiği rızk; kişinin mertebesine, anlayış ve seziş kabiliyetine göre, hikmet ve ma’rifettir. O, yiyenin sonunda boğazında durmaz, onu öl­dürmez.”

“Bu bedene ait olan ağzı kaparsan, sende mânevî ve rûhanî bir ağız açı­lır da, o ağızla ilâhî sırlar ve ma’rifetler lokmalarını yersin.” (c.3, 3745-3747)

RIZIK NEDİR?

Rızk, herkesin zannettiği gibi sadece yenen içilen şeyler değildir. Bunlar, bir miktar ile tahdid edilmiştir. Yani kendisine takdir edileni, yeyip tüketmeden, rızkını tamamlamadan hiçbir insan vefât etmez. Hâlbuki, ilâhî takdirle olan diğer şeyler de aynı durumdadır. Mesela bir göz, fânî âleme ait manzaraları ne kadar seyredebilecektir, bir kulak ne kadar ses ve söz duyacaktır. Bir beyin, televizyon ekranındaki altyazı gibi sessizce ne fikirler üretecek ve bir kalp, aynı şekilde ne gibi hislere ma’kes olacaktır… Bunların hepsi ilm-i ilâhîde mâlumdur ve binnetice mahduddur. Aynen rızk gibi, onlar da icrâ edilip tükenmedikçe ölüm gelmez.

Bu demektir ki, sâir nasipler de aynen rızk gibi mahdud ve muayyendir. Bu tahdid ve muayyeniyet, ilâhî takdir iledir. Bu bakımdan şu vasfı; sadece yenilen, içilen şeylere mahsus sanmak bir görüş noksanlığıdır. Yine Hazret-i Mevlânâ:

“Te­ni aşı­rı bes­le­yip ge­liş­tir­me­ye bak­ma! Çün­kü o, so­nun­da top­ra­ğa ve­ri­le­cek bir kur­ban­dır. Sen, asıl gön­lü­nü bes­le­me­ye bak! Yü­ce­le­re gi­de­cek ve şe­ref­le­ne­cek olan, odur.”

“Be­de­ni­ne, yağ­lı bal­lı şey­le­ri az ver. Çün­kü onu ge­re­ğin­den faz­la bes­le­yen, nef­sâ­nî ar­zu­la­ra dü­şü­yor ve so­nun­da re­zîl olup gi­di­yor.”

“Rû­ha mâ­ne­vî gı­dâ­lar ver. Ol­gun dü­şü­nüş, in­ce an­la­yış ve rû­hî gı­dâ­lar sun da, gi­de­ce­ği ye­re güç­lü, kuv­vet­li git­sin.”

Kaynak: Osman Nuri Topbaş, Ab-ı Hayat Katreleri, Erkam Yayınları

İslam ve İhsan

RIZIK NE DEMEK?

Rızık Ne Demek?

RIZIK İLE İLGİLİ HADİSLER

Rızık ile İlgili Hadisler

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle

İslam ve İhsan

İslam, Hz. Adem’den Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen tüm dinlerin ortak adıdır. Bu gerçeği ifâde için Kur’ân-ı Kerîm’de: “Allâh katında dîn İslâm’dır …” (Âl-i İmrân, 19) buyurulmaktadır. Bu hakîkat, bir başka âyet-i kerîmede şöyle buyurulur: “Kim İslâm’dan başka bir dîn ararsa bilsin ki, ondan (böyle bir dîn) aslâ kabul edilmeyecek ve o âhırette de zarar edenlerden olacaktır.” (Âl-i İmrân, 85)

...

Peygamber Efendimiz (s.a.v) Cibril hadisinde “İslam Nedir?” sorusuna “–İslâm, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehâdet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman, yoluna güç yetirip imkân bulduğun zaman Kâ’be’yi ziyâret (hac) etmendir” buyurdular.

“İman Nedir?” sorusuna “–Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe inanmandır. Yine kadere, hayrına ve şerrine îmân etmendir” buyurdular.

İhsan Nedir? Rasûlullah Efendimiz (s.a.v): “–İhsân, Allah’a, onu görüyormuşsun gibi kulluk etmendir. Sen onu görmüyorsan da O seni mutlaka görüyor” buyurdular. (Müslim, Îmân 1, 5. Buhârî, Îmân 37; Tirmizi Îmân 4; Ebû Dâvûd, Sünnet 16)

Kuran-ı Kerim, Peygamber Efendimize (s.a.v) gönderilen ilahi kitapların sonuncusudur. İlahi emirleri barındıran Kuran ve beraberinde Efendimizin (s.a.v) sünneti tüm Müslümanlar için yol gösterici rehberdir.

Tüm insanlığa rahmet olarak gönderilen örnek şahsiyet Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) 23 senelik nebevi hayatında bizlere Kuran ve Sünneti miras olarak bırakmıştır. Nitekim hadis-i şerifte buyrulur: “Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu asla şaşırmazsınız. Bunlar; Allah’ın kitabı ve Peygamberinin sünnetidir.” (Muvatta’, Kader, 3.)

Tasavvuf; Cenâb-ı Hakkʼı kalben tanıyabilme sanatıdır. Tasavvuf; “îmân”ı “ihsân” gibi muhteşem ve muazzam bir ufka taşımanın diğer adıdır. Tasavvuf’i yola girmekten gaye istikamet üzere yaşayabilmektir. İstikâmet ise, Kitap ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak, ilâhî ve nebevî tâlimatları kalbî derinlikle idrâk edip onları hayatın her safhasında vecd içinde yaşayabilmektir.

Dua, Allah Teâlâ ile irtibatta bulunmak; O’na gönülden yönelmek, meramını vâsıta kullanmadan arz etmek demektir. Hadisi şerifte "Bir şey istediğin vakit Allah'tan iste! Yardım dilediğin vakit Allah'tan dile!" buyrulmuştur. (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/307)

Zikir, bütün tasavvufi terbiye yollarında nebevi bir üsul ve emanet olarak devam edegelmiştir. “…Bilesiniz ki kalpler ancak Allâh’ı zikretmekle huzur bulur.” (er-Ra‘d, 28) Zikir, açık veya gizli şekillerde, belirli adetlerde, farklı tertiplerde yapılan önemli bir esastır. Zikir, hatırlamaktır. Allah'ı hatırlamak farklı şekillerde olabilir. Kur'an okumak, dua etmek, istiğfar etmek, tefekkür etmek, "elhamdülillah" demek, şükretmek zikirdir.

İlim ve hâl kelimelerinden oluşmuş bir isim tamlaması olan ilmihal (ilm-i hâl) sözlükte "durum bilgisi" demektir. Bütün müslümanların dinî bilgi ve uygulama bakımından ihtiyaç duyduğu, bir bakıma müslüman olmanın ve müslümanlığın icaplarını yerine getirmenin ön şartı durumundaki fıkhi temel bilgiler ilmihal diye anılmıştır.

İslam ve İhsan web sitesinde İslam, İman, İbadet, Kuranımız, Peygamberimiz, Tasavvuf, Dualar ve Zikirler, İlmihal, Fıkıh, Hadis ve vb. konularda  güvenilir kaynaklardan bilgiye ulaşabilirsiniz.